'Müzik sektörünü avukatlar ve muhasebeciler ele geçirdi'
Ken Scott, müzik dünyasının en saygın prodüktörlerinden birisi.
60’lardan bu yana, The Beatles, Pink Floyd, David Bowie, Elton John, Jeff Beck, Lou Reed, Duran Duran, Supertramp, Devo gibi başarılı isimlerle çalıştı. 6 Haziran’da Bobby Owsinski ile birlikte yazdıkları “Abbey Road to Ziggy Stardust” adlı kitabı çıkıyor. Bu tarih, aynı zamanda The Beatles’ın ünlü Abbey Road Stüdyoları’nda yaptığı ilk kaydın 50. yılı ve Scott’ın David Bowie ile birlikte prodüktörlüğünü üstlendiği “The Rise and Fall of Ziggy Stardust and the Spiders from Mars” albümünün 40. yılı. Efsanevi müzik adamı Ken Scott’ı Los Angeles’taki evinde bulup konuştuk.
Bowie için yaptığınız ilk çalışma sanırım “Space Oddity” albümünün ses
mühendisliğini üstlenmek olmuştu. Nasıl gerçekleşti bu?
Londra’daki Trident Stüdyoları’nda görevliydim ve albüm kaydı orada yapılınca o iş de bana düştü. O rastlantısaldı ama o sırada iyi anlaştık ki çalışmalarımız sonrasında da devam etti.
Bowie’den önce The Beatles için de “Magical Mystery Tour” ve “Abbey
Road” albümlerinde aynı görevi üstlendiniz. Onlarla çalıştığınız dönemde grup
üyeleri hakkındaki izleniminiz nasıldı?
Onlarla birlikte olduğum sırada hepsi harikaydı, birlikte çok eğlendik. Bazen tartıştıkları olurdu. Ama bunca yıldır çok sayıda isimle çalıştım ve müzisyenlerin zaman zaman öfkelenip, sinirlerine hakim olamadıkları tek bir albüm çalışması hatırlamıyorum. Sanatçılar eserlerini yaratırken doğal olarak her ayrıntıya odaklanıyor ve bu onları bazen fazla hassas yapabiliyor. The Beatles ile çalıştığım dönemden çok keyif aldım ve bu süre zarfında grup üyelerinin hiçbirisi geçmişte basında yazıldığı kadar kötü değildi.
Pink Floyd ile ne zaman tanıştınız? Onlarla yaptığınız ilk çalışma
hangisiydi?
Ben Abbey Road’da görev yaparken Pink Floyd, ilk albümünü kaydetmek üzere stüdyoya geldi. O sırada stüdyoda “mastering” denilen işi yapıyordum. Onlarla ilk olarak Syd Barrett ile kaydedilen son single “Apples and Oranges” ve “Paint Box”ta bir araya geldim. Sonra grupla ilişkim sürdü. Çünkü geçmişte grubun prodüktörü Norman Smith ile uzun süre çalışmıştım. Daha sonra David Gilmour’un yer aldığı albümle çalışmalarımız devam etti.
O dönemde grup üyelerinin arasındaki ilişki nasıldı?
Çok iyiydi. Genel olarak çok eğlenirdik. Roger Waters, her ayrıntıyla çok ilgilenirdi. “Apples and Oranges”ın kaydını hatırlıyorum. Single’ı oldukça hızlı bir şekilde çıkarmak gerekiyordu. O nedenle üzerimizde bir baskı hissediyorduk. Fakat hepsi çok profesyoneldi; önemli bir sorun yaşanmıyordu. Kayıt sırasında stüdyoya ağır bir havanın hakim olduğu işleri sevmiyorum. Pink Floyd ile çalışırken böyle bir durum hiç olmadı.
40 yıl sonra hâlâ Ziggy Stardust hakkında konuşmak...
Sözü yine Bowie’ye ve Ziggy Stardust’a getirmek istiyorum. Onunla ilk olarak ne zaman ve nasıl karşılaştınız? Ziggy Stardust için yapılan planlarp nasıl ortaya çıktı?
David’le ilk karşılaşmam yine stüdyoda çalışırken bana verilen bir görevle oldu. “Space Oddity” ve “The Man Who Sold the World” albümlerinde ses mühendisi olarak çalışırken, onun çok hoş bir insan olduğunu düşündüm. Kuşkusuz yetenekliydi ama onu hiç büyük bir yıldız olarak görmemiştim. Sonra bana “Hunky Dory” albümünün prodüktörlüğünü birlikte üstlenmeyi önerdi. Eşi Angie ile birlikte bir akşam evime geldiler, bana “Hunky Dory” için elindeki materyali dinletti. Ne kadar üstün bir yeteneği olduğunu o anda anladım. “Hunky Dory”nin kaydını tamamladığımız sırada, birkaç hafta sonra David bana “Yeni bir albüm kaydedeceğiz” dedi. “Şaka yapıyor olmalısın! Hunky Dory daha yayınlanmadı bile...” diyerek hayret içinde karşılık vermiştim ama o ciddiydi. “Sen pek hoşlanmayacaksın ama yeni albümün soundu daha sert, daha rock’n roll olacak” dedi. Ama yanılıyordu, albümü çok sevdim. Ziggy ile ilgili her şey o
şekilde başladı ve ardından stüdyoya girdik. Gruptakiler, albümde kullanılacak materyalin bir kısmını önceden biliyordu ama bir kısmını da stüdyoda ilk kez gördüler. İki hafta içinde kaydı tamamlayıp işi bitirdik. Her şey o kadar kısa bir zamanda oldu. O sırada Ziggy Stardust’ın bir karakter olarak tanımlanması üzerine hiçbir konuşmamız olmadı. Bütün o hikaye sonradan şekillendi.
Ziggy Stardust’ın etkisi ve önemi, bir albümün çok ötesine geçti. 40 yıl sonra hala onun hakkında konuşuyor olmamız müthiş. 1972 yılında, böyle bir albüm kaydettiğinizin farkında mıydınız?
Hayır, bunun asla farkında değildik. Ziggy’i seviyorum, çok iyi bir albüm ama 40 yıl sonra onun hakkında konuşuyor olmak benim için de garip. Eskiden müzisyenler, yılda iki tane albüm yapmalarını şart koşan sözleşmeler imzalarlardı. Yani aralarında 6 ay olurdu. İkinci albüm çıktığında insanlar hala ilk çıkanı konuşuyor olursa ne yapacağımız hakkında endişe duyardık. Ziggy çıktığında, 40 yıl sonra onu konuşuyor olacağımız hakkında en ufak bir öngörümüz yoktu. Eğer olsaydı, olan biten her şeyi not alırdık ama almadık...
Bowie ile stüdyodaki deneyimleriniz nasıldı? Çalışması zor bir insan mı?
Onun hakkında söyleyebileceğim tek şey, çalışması çok keyifli bir insan olduğu. İşleri kolaylaştıran, gerçek bir profesyonel. Birlikte çalıştığım en iyi vokalist. Sıra vokale gelince her şey kolaylaşırdı. David, kayda başlar ve tek seferde bitirirdi. Herkesin bugün dinlediği de o ilk kayıtlardır. Bir şarkının vokallerini ikinci kez kaydettiği hiç olmadı. Her defasında mutlaka en doğru sesle başlar ve ilk kayıtta tek seferde tamamlardı işini. Benim bazen ikinci mısraya bir
daha baksak dediğim olurdu ama o gerek görmezdi. Sonra tekrar dinlediğimde anlardım ki o yine haklı, hiç hata yapmazdı. Gerçekten inanılmazdı.
O nedenle kendisine “One-Take-Bowie” dendiğini okumuştum.
Ben hiç duymadım bu ünvanı.
Paul Trynka’nın Bowie hakkında yazdığı “Starman” adlı biyografide de geçiyor bu ifade.
Ben duymamıştım ama doğru bir anlatım. Aynen öyleydi çalışma tarzı.
Bowie ile hala görüşüyor musunuz?
Ara sıra e-posta ile haberleşiyoruz. En son ocak ayında yaşgününde haberleştik.
Sağlığı hakkında bazı haberler yayılıyor zaman zaman. Kendisi iyi mi?
O dedikoduları ben de duydum ama ne onaylayabilir ne de yalanlayabilirim. Söyleyebileceğim tek şey, David, döneme göre yaşamak istediği karakteri kendisi belirler. Değişmeyi seçmedikçe ona o karakterle ilgili soru sormak olanaklı değil. Benim düşüncem, şu anda seçtiği karakter, kızıyla kurduğu baba ilişkisini sürdürüyor ve bundan yüzde yüz keyif alıyor.
Yeniden konser vermesi konusunda umut var mı?
Bu konuda hiçbir konuşmamız olmadı. Bilemiyorum.
Ziggy Stardust, destansı rock yıldızı düşüncesinin temelini attı. Bütün
dünyada etkisi büyük oldu ama Bowie daha sonra, “O karakter yıllarca yakamı
bırakmadı” diyerek yakındı. Neden bunu söyledi?
Her başarılı sanatçı, yoluna devam etmek için aynı şarkıları yıllarca söylemek zorunda kalıyor. Bir süre sonra bu sıkıcı olmaya başlayabilir. Ben kendi kariyerim boyunca farklı müzik türlerinde işler yapabildiğim için şanslıydım. Sürekli bir değişim içindeydim. David Bowie ya da Elton John’u düşünün; 40 yıldır aynı şarkıları söylemek bıktırıcı olsa gerek. Eminim David, o sözleriyle bu tür bir hissi yansıtıyordu.
Açık ki Ziggy, Bowie’nin karakterini derinden etkiledi ve sonunda 3 Temmuz 1973’te Londra’nın Hammersmith Odeon adlı salonundaki konserinde yaptığı açıklamayla hem Ziggy’yi hem de kendisini müzik sahnesinden silmek istedi. “Bu sadece turnenin son konseri değil, aynı zamanda bizim de son konserimiz” derken hem kendisine eşlik eden The Spiders from Mars adlı üçlüden hem de Ziggy olmaktan bunalmıştı sanırım.
David işte... O değişimi seviyor. Değiştiği zaman, bir dönem kullandığı karakteri tamamen değiştirir. Bir sonraki yaptığımız albüm “Pin Ups”tı. O zamana kadar kullandığı karakteri tümüyle değiştirmemişti ama ondan sıkıldığı belliydi. Başka bir aşamaya geçmek istedi ve geçti.
Bowie’nin “Five Years” adlı şarkıyı kaydederken ağladığını okumuştum. Nedeni neydi?
“Five Years”, oldukça yavaş ritimle başlayıp giderek hızlanan bir şarkıydı. Biz stüdyoda en iyi soundu elde etmeye çalışıyorduk. Bowie, dramatik sahne eğitimi de almış bir sanatçı. Şarkıyı söylerken kendisini tamamen kaptırdı. Şarkıdaki gibi dünyanın beş yıl içinde sonunun geleceğini düşünen herhangi bir insan, bundan büyük üzüntü duyabilir. Onun da yaşadığı oydu. Şarkıyı söylerken aşırı derecede etkilendiğini hatırlıyorum.
Uncut dergisinin nisan sayısında “Starman, İngiltere’nin Bowie’ye tamamen tutulduğu andı” dediğinizi okudum. Bowie’nin Top of the Pops’a çıkışını sağlayan o şarkıydı ama single listesine 49 numaradan girmişti. “The Rise and Fall of Ziggy Stardust and the Spiders from Mars” albümü yayınlandığında da çok sayıda eleştirmen, konseptten rahatsızlık duymuştu. Hatta Melody Maker, Bowie’yi “süper parodici” olarak tanımlamıştı. Bütün bu rüzgar nasıl tersine döndü ve albümün etkisi 40 yıldır geçmedi?
Zamanla bazı değişiklikler oldu elbette ama bu değişim yavaştı. Biz günlük işlerle uğraşırken yaşananların tam olarak anlamını kavrayamadık o dönemde. Çocuğunuzun büyümesini anı anına fark edememeniz gibi... Sonra birden geçmişten bir fotoğraf görürsünüz ve “Aman Tanırım, ne kadar büyümüş!” dersiniz. Size çok yakın olan her şeyde yaşanır bu durum. Ziggy’nin etkisini biz de ancak zaman içinde fark edebildik.
The Beatles, Pink Floyd ve David Bowie dışında, Elton John, Duran Duran, Jeff Beck, Supertramp, Lou Reed, Devo gibi birçok isimle de çalıştınız. Kariyerinizin en iyi ve kötü anlarını belirleyebiliyor musunuz?
Burada da yine çocuk benzetmesini kullanacağım. Hepsini seviyorum. En iyi ya da en kötü yok. Yaptığım işlerin yüzde 98’ini çok sevdim, içlerinden birisini seçemem. Birisi diğerinden daha kötüydü de diyemem. Şanslıyım ki, onlar zaten çok az.
6 Haziran’da Bobby Owsinski ile birlikte yazdığınız “Abbey Road to Ziggy Stardust” adlı kitabınız yayımlanıyor. Bu çalışmayı yaparken nasıl bir araştırma ve yazma süreci yaşadınız?
Bu bir süredir aklımızda olan bir projeydi. Çünkü insanlar sürekli ne zaman kitap yazacağımızı soruyordu. Ben sadece doğru zamanda olmasını istiyordum. Sonunda yayınevi benimle temas etti ve oturup konuştuk. Çok iyi bir yazar olan Bobby Owsinski ile de anlaşınca, elimde olan materyalle ilşe başladım. Bazen de o yazdıklarını bana gönderiyor, ben onlar üzerine kendi katkılarımı ekliyordum. İngiltere’de doğdum ama uzun bir süredir Los Angeles’ta yaşıyorum. Yine de kendimi İngiliz hissediyorum. Bu kitabın bir Amerikan kitabı değil, İngiliz kitabı olmasını istedim. O nedenle kendi sesimi, kendi ruhumu koymam lazımdı içine. Müzik sektöründeki çalışmalarım dışında ilk kez bir kitap yazıyorum. Kitabın iyi ya da kötü olup olmadığını ben söyleyemem. Okuyanlar olumlu eleştirilerde bulunuyorlar ama çok heyecanlı ve biraz da tedirginim bu konuda.
Kitabı yazarken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Yazma kısmı kolaydı. Çünkü Bobby, yazılanları belli bir forma sokarak işi çok kolaylaştırdı. Zor olan, olaylar hakkında insanların hafızalarını tazeleyip doğru bilgiye ulaşmaktı. Benim anılarım hala taze. Yazdıklarımın olayları aynen olduğu gibi aktarmasına çalıştım. Kitabı yazarken çok sayıda insanla konuştuk. Onların anlattıklarıyla karşılaştırma yapmak yararlı oldu. Hatta geçmişte olanları daha net hatırlamama yardımcı olması için terapiye de gittim ama o pek işe yaramadı. Sonuç olarak işin en zor kısmı, hafızaları çalıştırmaktı.
Siz çalışmaya başladığınızdan bu yana müzik sektörü nasıl değişti?
Muhasebeciler ve avukatlar tarafından yürütülen bir iş haline geldi. Ben yeteneğe ve sonunda onun kazanacağına inanıyorum. En iyi olanı o belirleyecek. Şükürler olsun ki internetle birlikte bu süreç başladı. Eskiden büyük plak şirketleri müzikten anlayan insanlar tarafından yönetilirdi. Birçoğunu yönetenlerin kendisi de sanatçıydı. Günümüzde ise bu şirketler, müzikten hiç anlamayan, tek amaçları bu yolla çıkar sağlamak olan tüccarlar tarafından yönetiliyor. Müzik yapmanın ne demek olduğu, bir müzisyenin sanatını üretirken ne gibi aşamalardan geçtiği konusunda hiçbir fikirleri yok. Bu insanların olan biteni anlamalarını sağlamak gerekiyor. Bu sağlanırsa belki müzik endüstrisi sağlığına kavuşur...
Bugünlerde sizi heyecanlandıran yeni gruplar var mı?
Yeni grup olarak sınıflandıramam ama Foo Fighters’ı ve Dave Grohl’u seviyorum. Kendini fazla ciddiye almayan, hoş bir insan. Ayrıca Carina Round var. İngiliz bir müzisyen ama Los Angeles’ta yaşıyor. Çalışmalarını çok beğeniyorum. Yeni bir albümü çıkacak yakında.
Müziği bir sanat olarak icra etmek isteyen müzisyenlere ne gibi önerileriniz
olabilir?
1 numaralı önerim, verebildiğiniz kadar konser verin. Sizi dinleyenin bir kişi ya da 10 bin kişi olmasını önemsemeden her fırsatta çalın. Canlı performansınızı geliştirmeyi ancak bir kitle karşısında çalarak öğrenirsiniz. The Beatles, Hamburg’da bu şekilde haftada altı gece bedava konser vererek iyi çalmayı öğrendi. Onu yapmasalardı, sonradan o kadar iyi olamazlardı. İkinci
önerim, bu işe para kazanmayı bekleyerek girmeyin. Öncelikli amacınız iyi müzik
yapmak olsun. Eğer şanslıysanız, para da onun arkasından gelir.
En Çok Okunan Haberler
- ‘Çok yanlış yaptı Bakan Hanım… Öyle şey olur mu ya…’
- 'Evlatlar dışarıda olamaz'
- Erdoğan ‘Silkeleyin’ dedi, hesaplar bloke edildi
- Müdürleri makamında topladı
- Üç isme ihraç yolu
- Kuyumcularda yeni dönem 2025'te başlıyor
- ‘Eski bakan istiyor, tahliye edin’
- SGK uzmanı Özgür Erdursun açıkladı!
- Basın açıklaması yapan AKP'lilere emekliden sert tepki
- İstenen ceza belli oldu!