'Kültür Başkenti'
İstanbul’a bir değeri de Nedim biçer: “Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl ü bahâdır / yek-pâre sengine Acem mülkü fedâdır.” Biraz da Lale Devri’nden esinlenmiş olarak, onun bir taşını, İran ülkesinden değerli bulur. Elbet yakışır İstanbul’a Avrupa Kültür Başkenti olmak. Ama yakışmayan ve çığ gibi büyüyen bir sorunu var İstanbul’un: Kültürsüzlük.
Taksim adı, Pera ve çevresinin ihtiyacını karşılayan su deposu, maksemden gelir. Biraz ilerisinde, Osman Bey’in bir gazinosu vardı eskiden, sonrasında bölgenin adı oldu. Daha ileride ise Abdülmecit zamanında kurulan Mecidiyeköy. Yüzyıl öncesine inersek, kış mevsiminde kurtların da indiğini görürüz.
Günümüz İstanbulu’nu, Fatih Sultan Mehmet gelse, zor tanır. Çünkü İstanbulluluk, 450 yıl boyunca, Sarayburnu ile Topkapı surları arasında yaşandı. Dışarıda kalan üç belde ise; Üsküdar, Pera ve Eyüp. Adrese dayalı nüfusu, hiçbir zaman milyonu bulmadı. Bugün, Türkiye’nin 6’da 1’i İstanbul’da yaşıyor.
Uygarlıklar yarışır
Uygarlıklar çatışmaz, yarışır. Bizans İmparatoru Justinyen, 557’de Ayasofya’yı tamamladığında, sevinçle kadeh kaldırarak, “Şimdi seni geçtim Süleyman” demiştir. Onun zaferi, Hz. Süleyman sarayından daha yüksek bir mabet yapmasıdır: 55.60 metre. Ayasofya’nın, taş atımı uzağında yükselen Sultanahmet ise öteki değerleri bir yana, 20 bini aşkın İznik çinisi ile Türk rengini yansıtır: Mavi Cami.
Avrupa Kültür Başkenti kavramı, 1980’lerin başında ortaya atıldı. İlk modern olimpiyatlar, nasıl 1896’da Atina’da yapıldıysa, bu unvan da yine ilk kez 1985’te Atina’ya verildi. Türkiye bir AB üyesi olmadığı halde, 2010 için de, İstanbul seçildi. Neden İstanbul sorusunun gerekçeleri, doğrusu pek inandırıcı değil. Bu konudaki süslü sözler, şöyle bitiyor: “2010 Avrupa Kültür Başkenti olması ile Avrupa, İstanbul’da kendi kültürünün köklerini keşfedecek ve birbirini anlama yolunda, önemli bir adım daha atacaktır.”
Deprem tehlikesi
Büyük bir deprem tehlikesi varken, eğer amaç yalnızca bu ise kimse boşuna kaygılanmasın. Çünkü Avrupa, İstanbul’daki sayısız köy derneği üyesinden, çok daha iyi biliyor İstanbul’u.
Birkaç gün önce, İstanbul’u Avrupa Kültür Başkenti yapacak olan, 2010 yılına girdik. Taksim ve çevresindeki yeni yıl kutlaması için 5 bin polisimiz görev aldı. Tüm dünya güle oynaya eğlenirken, biz “taciz” gibi bir ilkelliğin önünü almaya çalışıyorduk. Türkiye haritasında, İstanbul’un yerini gösteremeyen bir kuşağın, çocuklarına karşı.
Bir Roma sözü, “Roma’da Romalı gibi yaşayacaksın” der. Biz niçin esirgeriz İstanbul’a, İstanbullu olmayı?
Osmanlı İmparatorluğu’na en büyük darbe, 1878’de vuruldu. Bu politikanın İngiliz elçisi Henry Layard, İstanbul’u ilk gördüğünde şöyle tanımlar: “Şehir, şimdiye kadar okumuş olduğum bütün tasvirlerden daha güzel. İnsan hayalinde, ancak İstanbul kadar güzel bir şehir kurabilir. Burası Avrupa devletlerinden birisinin olsaydı, dünyanın en kuvvetli şehri olurdu. Türklerin elinde ise dünyanın en manzaralı şehri olmuştur.”
12.5 milyonluk İstanbul
Bugün 12.5 milyonluk İstanbul’un, 39 ilçesi var. İnternet üzerinden bir “İstanbul turu” araması, ana ölçekte karşımıza şu mekânları veriyor: Topkapı Sarayı, Ayasofya, İbrahimpaşa Sarayı, Yerebatan Sarnıcı, Sultanahmet Camii, Hipodrom ve Kapalıçarşı. Yani, yalnızca Fatih Belediyesi’nin yetki alanını. İyi de, öteki 38 ilçemiz nerede? Yoksa onlar, Avrupa Kültür Başkenti projesi dışında mıdır?
Kaygımız o ki, İngiliz elçinin dediği gibi, İstanbul konusunda bize, yine “işin manza-rası” kalmasın. Çünkü İstanbul’un Batı’ya ilişkin anıları, sosyolojik travmalarla dolu. Fethin üzerinden yarım milenyum geçtiği halde, bugün olmuş belgesel filmler, “İstanbul’un Türklerce işgalinden” söz eder. Ve şehirler kraliçesi, iki işgali de, Batı’dan yedi: 1204 ve 1918’de. Güvenlik gerekçesi ile gelen ikincisi, güvenliğin canına okudu. Bir günlük vukuat sayısı, gün oldu 80’leri aştı. Beş yıllık toplam sayıyı, 35 bin üstünde belgeliyoruz. Ekonomik fatura ise yalnızca Bahriye Nezareti için 10 milyon lira. 1923 Türkiyesi’nin bütçesi 110 milyon iken…
İstanbul’a bir değeri de Nedim biçer: “Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl ü bahâdır / yek-pâre sengine Acem mülkü fedâdır.” Biraz da Lale Devri’nden esinlenmiş olarak, onun bir taşını, İran ülkesinden değerli bulur. Elbet yakışır İstanbul’a Avrupa Kültür Başkenti olmak. Ama yakışmayan ve çığ gibi büyüyen bir sorunu var İstanbul’un: Kültürsüzlük.
En Çok Okunan Haberler
- ‘Binadan çıkamıyorum, bu çaresizliğe...'
- CHP'den Erdoğan'a sert yanıt!
- Öğrencisinin Suriye'de Bakan olduğunu öğrendi
- Volkan Demirel'den Şenol Güneş'e sert sözler
- Evini kiraya verecekler için geri sayım
- Fidan ve Colani yeni dönemi açıkladı
- 'Su sorununu çözmek, DSİ'nin görevi değil'
- 'Çocukları diri diri yakıyor; Filistin'e özgürlük'
- İstanbul Barosu hakkında soruşturma!
- Mis kokulu portakallı kurabiye tarifi