Kadınlar sosyolojik, ekonomik ve politik etkenlerle edilgen figür olarak görülüyor
Kadın, ülkemizde her ne kadar bir bütün olarak, pasif bir karakterden yavaş yavaş sıyrılma eğilimi gösterse de bu durum olması gerekenden çok daha yavaş ilerliyor. Özellikle ev kadınlarının aynı kültürel kodlarla ve geleneksel baskı unsurlarıyla çepeçevre olduğu gözlemlenebiliyor.
Dr. İpek Elif AtaymanToplumsal yaşamın temel aktörü, bir bütünün yarısı olarak “kadın”, köklü bir geçmişe ve sonsuz bir geleceğe sahip. Kimi düşünürlere göre, kadın “bir hazine”, ancak kadının hem geleneksel, hem de küresel yaşamın gündelik koşuşturmasında hakettiği değeri bulamadığı da apaçık bir gerçek. İki bakış açısı arasındaki bu derinliğin ülkemiz için de geçerli olduğu tezi sıklıkla savunuluyor. Buna göre ülkemizde kadın; sosyolojik, ekonomik, kültürel ve politik etkenlerle ataerkil düzenin edilgen figürü olarak karşılık görüyor. Ama umutların yeşertilmesi de gözden kaçmıyor.
Kadın, son on yıllarda ülkemizde her ne kadar bir bütün olarak, pasif bir karakterden yavaş yavaş sıyrılma eğilimi gösterse de bu durum olması gerekenden çok daha yavaş ilerliyor. Özellikle ev kadınlarının halen aynı kültürel kodlarla ve geleneksel baskı unsurlarıyla çepeçevre olduğu rahatlıkla gözlemlenebiliyor. Dijitalleşen ve küreselleşen dünyada, bazı yenileşimci buluşları, başta akıllı telefonlar ve internet olmak üzere benimseyen ev kadınlarının, buna karşılık sosyal ve kültürel alanda birçok etkinliğe ise ya zaman bulamadıkları ya da alışkın olmadıkları için katılmadıkları yakından görülüyor.
Ev kadını bugün yine o geleneksel düşünce kalıpları ve “mahalle baskısıyla” hayat yolculuğuna devam ediyor. Öyle ki bekârsa, evlilik yaşını hesaplayarak yapılan “evde kalıp kalmadığı” yargısına erişmeye çalışılıyor; evlenip yuva kurmuşsa, kaç çocuğun onu daha mutlu edeceğine dönük hayaller kuruluyor. Kadın çocuklarına zaman ayırmaktan kendini unutuyor, evin gıda ve giyim alışverişini organize ediyor; temizlik ve diğer işlerle ilgileniyor.
BÜYÜK YÜK OMUZLUYOR
Genel geçer çalışmalar, çalışan kadınlar ve ev kadınları olarak kabaca bir ayrımı ortaya koyuyor. Çalışan kadınlar bugünün ekonomik ve sosyal koşulları altında oldukça büyük bir yükü omuzluyor. Üstelik bu mücadele her gün, evden işe erişim sürecinde; iş yerinde; işten eve erişim sürecinde ve evde olmak üzere dört farklı alan/zamanda gerçekleşiyor.
Ev kadını için de durum bundan farklı değil. Aynı ekonomik ve sosyal koşullar altında, bu kez evde ailenin her türlü yükünü sırtlayan kadın, gün boyunca pek çok işi üstleniyor, sorumluluklarını yerine getirmeye çabalıyor.
Bu vargılara İstanbul’un 39 ilçesinde yaşayan 18-55 yaş arasındaki 1542 kadınla birebir yapılan görüşmeyle ulaşıldı. Çalışmayan, yani evdeki kadının kendisine ve ailesine içkin yaşamı, dışa dönük olarak sosyalleşme süreçleri ve ortamları, içinde bulunduğu kendine özgü ve bilgisel nitelik taşıyan yapılardan yola çıkarak edindiği algı, eğilim, beklenti ve motivasyonları, sağlıklı verilerle çarpıcı bir şekilde gün ışığına çıkıyor.
DÜZENLİ GELİR ÖVÜNÇ KAYNAĞI
Araştırmanın örneklemini oluşturan 1542 ev kadının genel demografik özelliklerine bakıldığında, söz katılımcı topluluğun yaş ortalaması 36. “Söz konusu yaşlar; bir kadının belki de en verimli, en dinamik ve en güçlü olduğu dönemine karşılık gelmektedir” görüşü akıllara geliyor. Ev kadınlarının çoğunluğunu (Yüzde 61) evli kadınlar oluşturuyor. Ev kadınları genellikle çekirdek aile yapısı içindeki yaşamı sabırla ve ilmik ilmik dokuyor.
Ev kadınlarının yüzde 58.8’i, bir başka deyişle 10 ev kadından neredeyse 6’sı (sırasıyla bir çocuk yüzde 31.1 ve iki çocuk yüzde 27.7) 18 yaşından küçük çocuğu/çocukları ile ilgileniyor. Çocuklu ev kadınlarından, günlük hayatlarının ortalama altı saatini çocuklarıyla ilgilenerek geçirdikleri cevabı alınıyor. Yükseköğrenim ile tanışmış ev kadını sayısı yüzde 23 oranla (sırasıyla ön lisans, 7.65, lisans, 14.92 ve lisansüstü 0.45) anlamlı düzeye ulaşmış. Bununla birlikte yüzde 49.79 oranında lise mezunu; yüzde 10.65 düzeyinde de ortaokul mezunu ev kadını araştırmada yer alıyor. İlkokul mezunu ev kadını yüzde 15.1’lik oranla diğer eğitim seviyelerine göre düşük konum arz ediyor. Bu demek oluyor ki ev kadınımız artık okuyor. Ev kadınlarının yüzde 72.7’sinin (sırasıyla 41.4 ve 31.3) eve gelir getiren eşleri, orta ve alt düzey bir ücret/maaş aldıkları bir işte çalışıyorlar. Düzenli bir işleri olmasına “şükrediyorlar”. Böylece evde, olmayana göre nispeten, bir düzenin olması övünç kaynağı olarak görülüyor.
REFAH İÇİNDE DEĞİLLER
Kendi evinde oturan ev kadını oranı (yüzde 55.2), kirada oturana göre (yüzde 41.4) daha yüksek düzeyde olmasına karşılık kabaca, her on kadından dördü hâlâ kirada olmanın burukluğunu yaşarken iki oda bir salon olsa bile kendi evini düşlüyor.
Ev kadınlarının düşük gelir düzeyi içinde yaşadıkları, başka bir anlatımla, refah içinde olmadıkları, zorlu koşullarda var olmaya çalıştıkları, ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya oldukları anlaşılıyor. Mevzubahis bu ekonomik koşulların, ev kadınlarının duygularına, düşünce sistematiklerine ve vücut kimyalarına etki ettiği ve onların sağlıklarına zarar verme durumuna da haiz oldukları bir kenara not alınarak politikalar geliştirilmesi gerekiyor. Ekonomi iyileşirse, kadının daha mutlu, kadın daha mutlu olunca ailelerin daha güçlü olabileceği önermeleri zihinleri süslüyor.
Yarın: Gündelik Yaşamın Temel Sorunları ve Ev Kadınlarının Sosyalleşme Çabaları