Dr. Erhan Karaesmen yazdı... Bilimsellikten uzak yapılar büyük kayıplara yol açtı
KONUK YAZAR | Dr. Erhan Karaesmen, Cumhuriyet için yazdı...
cumhuriyet.com.tr2023 Şubat depremleri yerel ölçekte bir doğal afet olmanın çok ötesine geçti. Derin acılı ve elemli yönleriyle ve ayrıca yol açtığı ekonomik kayıplarla ulusal ve uluslararası bir trajediye dönüştü. Kamu yönetimi ve mevcut iktidarın genel kamu oyunda zaman zaman eleştirel tartışmalara konu olan yetersizlik, plansızlık ve beceriksizlikleri büyük can kaybı ve sosyoekonomik yaralarla birleşince, deprem konusuyla ilgili tartışmalar kaçınılmaz olarak sosyo-politik irdelemelere dönüştü. Bu yazı dizisinde de genel çerçeveli bir girişi bu konularla bağlantılı yapma zorunluluğu kendini gösterdi.
EMEKÇİLER İSTİSMARA AÇIK YAŞAM BİÇİMİNE İTİLİYOR
İnsanoğlu yerleşme düzeninde ilk duraklamayı kırsal ortam olarak tanımlanan tarımsal üretimle sınırlı bir etkinlik işleminde varlık sürdürerek gerçekleştirmiştir. Günümüzün gelişmiş ve gelişmesini henüz tamamlayamamış tüm ülkelerinde varlığı kuvvetle hissedilen kent yaşamından kırsal ortam yaşamına ve köylülüğe küçümseyerek bakılır. Oysa orada tohum ekme, sulama, gübreleme, ağaç tarımı varsa dalları budama ve tamamlayıcı unsur olarak hayvancılıkla ilintili kümes ve ahır düzeni kurma işlemlerinin de kendi içinde bir mantığı ve süreğenliği vardır. Kırsal kesim sadece o alanda yaşayanların değil daha büyük yerleşmelere gitmiş başka insanların da beslenmesine yardımcı olacak temel bir üretimi gerçekleştirmektedir. Bazı toprak ağaları ve açıkgöz köy yöneticileri aracılığıyla bu üretimi oluşturan kırsal kesim emekçileri istismara açık bir yaşam biçimine itilmektedir.
KASABA DÜNYASINDA AÇIKGÖZLÜLÜK DÜZENİ
Tarihsel gelişme içinde bir boy büyük yerleşme ve sosyal etkinlik alanları ise bir kasaba yaşamı ortamında sosyal varlık sürdürme yoluna girmişlerdir. Burada o ortamlara özgü bir açıkgözlülük kendini “mal geldi-mal gitti”, “mal ucuza geldi- mal pahalıya satıldı/kâr bıraktı” anlayışı içinde bir sosyal varlık oluşumuna dönüştürür. Kasaba dünyası ortamında farklı bir açıkgözlülük de kendini imar düzeninde göstermiştir. Doğanın bahşettiği açık, geniş arazi alanlarından bir bölümünü “arsa” kavramı içinde ucuza, hatta bazen bedavaya getirerek kullanma becerisi alkışlar arasında garip bir gelişme göstermiştir. Bu arsa parçası üzerinde sosyal yaşamın gereği olarak yapılmasına izin verilecek iki katlı yapı yerine kaçak olarak katlar ilave etme bencilliği ve açıkgözlülüğü oradaki yaşam biçiminin yaygın kuralı haline gelmiştir. Tarihsel toplumsal gelişmeleri burjuva sosyal gelişmeleriyle tamamlamış toplumlarda bu açıkgöz kaçakçılığa daha az rastlanır. Türkiyemizin de dahil olduğu gelişmesini tamamlayamamış toplumlar ve ülkeler düzeyinde yaygın olan bu açıkgözlülük ve rantçılık ile bağlantılı kaçak kat yapma kavramının uygar toplumların dilinde mevcut olmadığını hatırlamak ve hatırlatmak gerekir. Şu dönemlerde politik uzlaşmazlık içinde bulunduğumuz İsveç ve Finlandiya’da nüfusun büyük çoğunluğu arsa ve bina mülkiyeti devlete ait olan mekânlarda yaşar, bundan hiç sıkıntı duymaz; başka tür bir emlâk düzeni kurulacağını da düşünmez. Bu genel çerçeveli hatırlatmalardan gelerek deprem afetiyle ilgili bilgilerin ve görüşlerin değerlendirilmesine girişilebilir.
DALGA HAREKETİ YERYÜZÜNE KADAR ULAŞIR
Deprem yerkabuğunun üst düzeylerinde kendini gösteren çok büyük boyutlu bir doğal kütle dengeleşmesi ve depreşmesi olayıdır. Yerkabuğunda açığa çıkan devasa boyutlardaki enerji, mühendislik dilinde “dalga hareketi” olarak adlandırılan, bir fiziksel oluşumla yeryüzüne kadar ulaşır. Yeryüzünün en üst ince örtüsünde ve onun üzerinde inşa edilmiş yapılarda da titreşim etkisi yaratır. Bu binalardan bilimsel akılcılığa ve özenine dayalı yapım kurallarına uyulmadan yapılmış olanlarında, fiziksel hasarlara, can ve mal kayıplarına yol açar. Nitekim, 2023 Şubat depremleri bu söylenenlerin yönetsel sorumluluk gerekleri yerine getirilmeden gerçekleşmesi sonucunda çok hazin ve büyük boyutlarda kayıplarla kendini göstermiştir.
DAHA ÇOK DEPREM SONRASI TARTIŞILIYOR
Burada, depremin öncesi ve sonrası kavramları birbirleriyle hem çelişecek hem de kavramsal tamamlayıcılık oluşturacak biçimde ortaya çıkmaktadır. Mühendislik çevrelerinde ve sosyo-politik ortamlarda tartışılan konular büyük çoğunlukla depremin sonrası aşamasıyla sınırlı kalmaktadır. Oysa depremin öncesi, Anadolu toprakları gibi şiddetli yer sarsıntısını ilk defa yaşamayan ve maalesef bundan sonra da yaşayacak olan bir coğrafyanın gerçekleri olarak ele alınmak zorundaydı. Burada devlet, toplum, politik iktidarlar, eğitim ve uzmanlık dünyası yapım mühendisliği projelendirme ve uygulama kurumları hep birlikte görev almak zorundaydı. Adı devlet olan en üst düzey kamu yönetimi kurumunun da bu durumun teknik ve toplumsal planlamasını yapma yolunda uzmanlık bilgilerinin gereğini ve bilimsel akılcılığın genel çerçevesini belirleyerek hizmet görmesi beklenirdi. Deprem olayına önceden hazırlanma aşamasında bilinmesi, algılanması ve uygulanması gereken temel unsurların aşağıdaki gibi bir özetinin verilmesinde yarar vardır. Özellikle, son yirmi yıla damgasını vurmuş olan savruk, dağınık ve sorumsuz toplum yönetimi anlayışının bir ürünü olarak yukarıda sözü edilen teknik duyarlılıkların alabildiğine zayıf ve yetersiz kaldığı gözlenmiştir.
DOĞANIN YARATTIĞI YÜKSEK RİSKLİ OLUMSUZLUK
Burada dikkate alınacak bilgi gruplarının başında Anadolu topraklarının depremselliğinin anlaşılması, algılanması yer almalıydı. Bu toprakların Asya’nın Himalaya Dağları’ndan başlayıp Atlas Okyanusu’na kadar uzanan aktif bir depremsellik kuşağında yer aldığı bilinmektedir. Doğanın yarattığı bu yüksek riskli olumsuzluk Türkiye’deki yerleşme düzeninin kararlaştırılması ve belirlenmesinde önde gelen bir unsur olmalıydı. Kentlerin yerleşeceği alanlar ya da mevcut kentlerin nüfus artışı dolayısıyla yayılacağı yeni alanlar aktif depremsellik riskinin en az etki göstereceği yerler olarak belirlenmeliydi. Kent yerleşmesinde o alanda profesyonel etkinlik gösteren kişilerin, ve grupların köklü bilgiye dayalı uzmanlık öğretileriyle desteklenmesi gerekirdi. İlgili devlet kurumlarının da tüm bu süreci kontrollü biçimde yönlendirmesi bir zorunluluk olmalıydı.
YIKIMIN AZALTILMASI İÇİN ÖNLEM ALINMALI
Anadolu topraklarında yerleşim etkinliklerinde dikkate alınacak bir diğer temel unsur akılcı, bilimsel yapım kurallarına uyularak projelendirme ve inşa etme olmalıydı. Devlet bu süreci kalite denetimi kurgularıyla yukarıdan yürütme sorumluluğunu taşımalıydı. Son yirmi senede yapı kalitesi denetim sisteminin yenilik gibi gösterilen bazı değişikliklerle eyleme geçirildiği gözlenmiştir; ama burada denetimi yapan teknik birimlerin denetledikleri inşaat müteahhitliği şirketlerinin ücretli elemanı olması gibi alabildiğine çarpık bir sistem ortaya çıkmıştır! Olayın teknik bakış açısından bozuk oluşunun yanı sıra iş yürütme etiğini zorlaştıran ve sınırlayan boyutları da bulunmaktaydı. Uzman gruplarca son haftalarda yapılan değerlendirmelerde bu konunun kuvvetle altının çizildiği hatırlanmalıdır.
Yerleşme alanı seçimlerinde ve inşaat işleri düzeneğinde yukarıda dile getirilen beklentilerin yerine getirilemediği 2023 Şubat’ındaki trajedi boyutuna ulaşmış sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Deprem gerçeğinin anlaşılması ve algılanmasında ilk ulaşılması gereken bilgiler demetinin yerbilimleriyle bağlantılı olduğu açıktır. Toplumsal ve bireysel kullanım amaçlı alanların coğrafi ve jeolojik özelliklerinin olabildiğince iyi bir yaklaşımla kararlaştırılmış olması gerekir. Bu bilgilerin ışığında seçilecek yerleşim alanlarında inşa edilecek yapılarda uygulanacak kalite düzeninin kurallaştırılması deprem gerçeğinin algılanmasındaki anlamlı bir diğer işlemler grubunu oluşturur. Amaç doğanın afetsel boyuta ulaşabilen çeşitli oluşumlarının ve bunların ülkemizde en fazla hasar yaratanı olan depremin bireysel ve toplumsal zararlarının azaltılması yolunda önlemler alınmasıdır.
YARIN: AFETLERE KARŞI TOPLUM EĞİTİLMELİ