Emekçi-egemen sınıflar arasındaki gelir dağılımı öfke yaratacak düzeyde derinleşmemeli
Düne değin tek yönetim ideolojisi liberalizm olan, Avrupa Birliği’nde, İngiltere, Almanya, Fransa, hatta ABD gibi merkez ülkelerde, devletin, dolayısıyla bürokrasinin, ekonomiye ve piyasa ilişkilerine müdahale etme, hatta “kutsal’ mülkiyet hakkını sınırlama eğilimi zorunlu olarak seçenekler arasına giriyor, grev hakkını sınırlama eğilimi de yeniden canlanıyor.
Ergin YıldızoğluLiberal demokrasi her ne kadar halkın, kendisi için kendi yönetimi olarak sunulsa da özünde, “çokluğun” özgürlükleriyle çelişir. “Liberal” (serbestlik) ile “demokrasi” (haklar ve özgürlükler) arasındaki çelişki aşılamaz ama, verimli işleyen bir “güçler ayrılığı”, “ikili yapı” ve “bağımsız” bir medyanın katkılarıyla, hakların ve özgürlüklerin sınırlarını, verili vatandaşlık hakları çerçevesinde tanımlayan, toplumda genel kabul görmüş (toplumsal sözleşme) bir anayasa altında toplumsal istikrarı koruyacak biçimde yönetilebilir.
Yukarıda değindiğim çelişkinin yönetilebilmesi için:
1- Liberal demokrasinin dayandığı kapitalizm (üretim bölüşüm ilişkileri) işçi sınıfının temel gereksinimlerini karşılamaya, orta sınıfların yaşam koşullarını iyileştirmeye devam etmelidir.
2- Emekçi sınıflarla, egemen sınıflar arasındaki gelir dağılımı/refah uçurumu, ikincisinin toplumu ve ekonomiyi yönetme becerilerini sorgulatacak, öfke yaratacak düzeyde derinleşmemelidir.
3- Egemen ideoloji, “toplumsal sözleşmeyi” destekleyebilmeli, yeniden üretebilmelidir. Vatandaşlar, egemen sınıflarla aynı “gerçekliği” paylaştıklarını düşünmelidirler.
CANLANMAYA BAŞLADI
Demokrasi ve “serbestlik” arasındaki çelişkiyi yönetmek için gerekli olan bu koşullar gelişmiş kapitalist ülkelerde, ilk kez 20. yüzyılın ilk çeyreğinde kapitalizmin bir yapısal krizi döneminde hızla aşınmış, bir toplumsal kutuplaşma içinde hem faşizme hem de devrimci durumlara yol açmıştı. 21. yüzyıla girerken yine demokrasi ile serbestlik arasındaki çelişkiyi düzenleyen koşullar liberal demokrasinin, en istikrarlı örnekleri olarak bilinen ülkelerde bile hızla aşınıyorlar, demokrasi-serbestlik çelişkisini yönetmek giderek zorlaşıyor. “Süreç olarak faşizm” yeniden canlanmaya başladı.
AŞINMANIN EKONOMİ POLİTİĞİ
Credit Suisse’in yıllık küresel servet raporu, dünya nüfusunun on yıllardır yaklaşık yüzde 8-10’unun, toplam küresel servetin yüzde 85’ini edinmeye devam ettiğinin gösteriyor. Gelişmiş kapitalist ülkelerde bile gelir dağılımının biteviye bozulması (Thomas Piketty), kapitalizmin “özüne” ilişkin bir özelliğidir; bozulma kriz dönemlerinde daha da hızlanır.
Son 30 yılda neoliberal küreselleşmenin etkileri altında dünyanın yoksul ve toplumları istikrarsız, devletleri başarısız bölgelerinde yaşam koşullarının yıpranmasındaki hızlanma, merkez ülkelere, ABD ve Avrupa’ya sığınmacı akımlarını güçlendirdi, ekonomik krize bir de “göçmenler krizi” eklendi.
Kapitalist sınıf yeni gelenlerin ucuz iş gücünden yararlanıyor ama, yerel halk yeni farklı kültürle karşılaştığında, bu toplumlarda, emperyalist, sömürgeci tarihlerinden gelen yapısal bir ırkçılığın derinleşmesi için yeni, verimli bir zemini de oluşuyor, “süreç olarak faşizm” güçleniyor.
TEKNOLOJİNİN GETİRDİĞİ
Yeni iletişim teknolojileri üzerinde başlangıçta birer özgürlük alanı olma umuduyla hızla gelişen sosyal medya platformları, Zeynep Tüfekçi’nin dikkat çektiği gibi Google’un, YouTube’un algoritmaları ne yazık ki ırkçı ideolojinin faşist propagandanın yayılmasını, QAnon gibi paranoyak grupların komplo teorileriyle derinleşmesini kolaylaştırıyor.
Bu yeni teknolojiler, özellikle gelişmiş ülkelerde, pandemi döneminde de izlediğimiz gibi, devletlerin vatandaşlarını izleme, hareketlerini denetleme, dolayısıyla hakların ve özgürlüklerin, “konuşulabilir olanın sınırlarını” belirleme kapasitelerini artırmakta çok etkin biçimde kullanılabiliyorlar.
Bu süreçlere ek; pandeminin, iklim krizinin ve Ukrayna savaşının etkileriyle derinleşen gıda, enerji krizlerine bağlı olarak “geçim sıkıntısı krizi” halkları ezerken, enerji ve teknoloji sektörü şirketlerinin müstehcen kârları, müdürlerine verdikleri ikramiyeler büyük öfke yaratıyor. Medya, pandemi sırasında insanlar ölürken milyarderlerin servetinin yüzde 70 oranında arttığını, özellikle, Amazon, Google, Apple, Microsoft, Alphabet gibi teknoloji sektöründe en zengin 10 adamın, servetini ikiye katladığını aktarıyor. Kapitalizmin, bu servet kutuplaşması ve teknolojik gelişmeler üzerinde yeni bir tür feodalizme doğru evrildiğine ilişkin gözlemler de bu tür gelişmelerden kaynaklanıyor.
KIŞ KORKUSU
Bu yıl, işçi sınıfında, ama orta sınıflarda da “Bu kış nasıl ısınacağız, besleneceğiz?” korkusu, haklarını savunma refleksi, devletlerin önlem almasına ilişkin beklentiler hızla artıyor. Almanya, İngiltere, Fransa gibi Avrupa’nın merkez ülkelerinde, medya, kışın, devleti yönetenlere yönelik toplumsal öfkenin, tepkilerin aşırı sağ ve sol gruplar tarafından kullanılabilecek protesto eylemlerine dönüşme olasılığından söz ediyor.
“Geçim sıkıntısı krizinin” etkilerini hafifletmenin, öfkeyi ve olası tepkileri yatıştırmanın yollarını ararken uzmanlar, siyasetçiler, enerji ve teknoloji, hatta gıda tedarik şirketlerinin kârlarına ek vergiler getirmeyi, fiyatları dondurmayı, kimilerini kamulaştırarak kaynak yaratmayı tartışıyorlar. İngiltere’de Muhafazakâr Parti’nin taraftarlarının yaklaşık yarısının enerji sektörü şirketlerinin kamulaştırılmasından yana olduğu aktarılıyor. Son araştırmalar ABD’de bile uzun yıllardır ilk kez, halkın yüzde 55’inin sendikalara olumlu baktığını gösteriyor.
Grevler artarken sermaye sınıfı ile iç içe olan hükümetler özellikle muhafazakâr partilerin, sermaye sınıfı ile iyi ilişkileri korumaya kararlı sosyal demokrat partilerin liderlikleri, kendilerini “iki arada bir derede” buluyorlar; yönetici seçkinlerin beceriksizlikleri, iktidarsızlıkları halkların gözünde daha da belirginleşiyor.
"KUTSAL MÜLKİYET"
Bu ortamda, düne kadar tek yönetim ideolojisi liberalizm olan, Avrupa Birliği’nde, İngiltere, Almanya, Fransa, hatta ABD gibi merkez ülkelerde, devletin, dolayısıyla bürokrasinin, ekonomiye ve piyasa ilişkilerine müdahale etme, hatta “kutsal” mülkiyet hakkını sınırlama eğilimi zorunlu olarak seçenekler arasına giriyor, grev hakkını sınırlama eğilimi de yeniden canlanıyor.