Dijital çağa ayak uyduran ev kadınları, yaşadıkları şehre ve ekonomiye duyarlı yaklaşıyor

Ev kadınları, çağın iletişim araçlarını kullanmada bir acemilik göstermiyor, endişelerini dile getirmekten ise geri durmuyor.

Dr. İpek Elif Atayman

Ev kadını, toplumsal yaşamın en küçük parçası olan aile kurumunun temel yapı taşı... Erkeğinin eşi, çocuklarının annesi... Evin gündelik işlerinin yüklenicisi, kimi zaman da el emeği göz nuru dökerek ev ekonomisine katkı sağlayan kişi... 

Yemeği, çamaşırı, ütüyü, çocukların bakımını ve derslerini düşünen, yaygın deyişle “saçını süpürge eden” anaç, ince ve hassas karakterli bir şahsiyet... Özetle, Nâzım Hikmet’in “analardır adamı adam eden, aydınlıklardır önümüzde gider” dizelerine mazhar olmuş can parçaları...  

Ev kadınlarımız ideal evlilik yaşını 26, ideal çocuk sayısını da iki çocuk (yüzde 51.6) şeklinde yanıtlıyorlar. Ancak üç (yüzde 25.6), dört ve daha fazla çocuk (yüzde 8.6) sahibi olma eğiliminde olanların da azımsanmayacak seviyede karşılık bulması dikkatlerden kaçmıyor. Araştırmaya katılan ev kadınlarının çocukları, büyük bir çoğunlukla (yüzde 88.1) devlet okuluna gidiyor. Özel okul tercih düzeyi düşük seyrediyor.

Küreselleşen dünyamızda geleneksel-modern bir çizgide yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Özellikle araştırma çerçevesinde İstanbul’da 1542 ev kadını ile yapılan soru-cevap çalışmaları bu gerçeği apaçık gözler önüne seriyor. Ev kadını, artık çağın iletişim araçlarını kullanma noktasında bir acemilik göstermiyor, cep telefonunu aktif kullanıyor, sosyal medya platformlarında zaman geçirebiliyor, gündüz kuşağı programlarının yanı sıra yerli ya da yabancı film ve dizi takip edebiliyor. Yarışmaları izliyor, yarışmalardan bir şeyler öğrendiğinin altını çiziyor.

ZAMAN BULAMIYORLAR

Popüler kültürün ve dijital çağın temel enstrümanları olan internet, cep telefonu ve ona içkin yaşam tarzını evinden içeri buyur ediyor. Aksine geleneksel kodlarını da korumaya özen gösteriyor ki yüz yüze iletişimi es geçmiyor. Komşularıyla gün toplantıları/altın günleri düzenliyor, akrabalarını, komşularını ve arkadaşlarını ziyaret ediyor, onlarla bir araya gelebiliyor. Ancak sinemaya gitmiyor, müze ziyaretinde bulunmuyor, sergileri takip etmiyor ve sosyal etkinlikler düzeyinde ya kendisine zaman bulamıyor ya da bu ortamlara girme noktasında tereddütler yaşıyor.

ŞEHRİN SORUNLARI 

İstanbul gibi bir anakentte ömür geçiren ev kadını, kendi şehrinin sorunlarını da yakından takip ediyor, hem ilçesinin hem de büyükşehir belediyesinin hizmetlerini değerlendirebiliyor. Kentte gündüzleri güvenli bir şekilde dolaşabildiğini söylüyor, İstanbul içinde Kadıköy ve Sarıyer’de yaşamanın keyifli olabileceğini düşünüyor. Kendi ilçesindeki semt/mahalle pazarını, AVM’leri ve süpermarketleri gıda ve giyim alımları için mesken eyliyor. Ev kadını, ekonomik meselelere duyarlı yaklaşıyor, işsizlik ve hayat pahalılığından şikâyet ediyor, Covid salgını karşısında kaygısını saklamıyor ve eğitim sorunlarına, özellikle de kendi evlatlarına bir gelecek hayali kurarken konuya oldukça yakından eğiliyor ve bu sorunlar için de endişelerini gizlemiyor.

YARGILARA KATILMIYORLAR

“Çalışmayan kadınların evde baskı göreceğine” yönelik yargıya genel olarak (2.58/5.00) itibar etmiyorlar. “Ekonomik özgürlüğü olmayan kadınların eğitimi gasp edilmiştir” (2.85/5.00) ve “çalışmayan kadın kendini özgür hissetmez” (2.85/5.00) yargılarına da yüksek frekansla katılım göstermiyor. “Çalışma hayatında kadın erkek ayırımı gözetilmez” (3.04/5.00) ve “çalışan kadın ile çalışmayan kadın evde eşit haklara sahiptir” (2.92/5.00) ifadelerine destek veriyorlar. Bu arada kadınların haklarını ve koşullarını dile getiren yargılarda bile bütüncül ve net bir duruş gösterme eğiliminden ve iradesinden imtina edip uzak kaldığı görülüyor.

DÜNYA GÖRÜŞLERİ

Araştırmaya katılan ev kadınları, kendilerini daha çok muhafazakâr dünya görüşüne yakın hissediyorlar (yüzde 27.9). Muhafazakârlığı, dindarlık (yüzde 23.4) ve milliyetçilik (yüzde 20.3) takip ediyor.
Sosyal demokrat (yüzde 10.8) dünya görüşüne sahip olanların yanı sıra kendisini Kemalist/Atatürkçü (yüzde 6.5), sosyalist (yüzde 4.9) ya da ulusalcı (yüzde 1.6) olarak tanımlayanlara da belirli düzeylerde rastlanılıyor. Tam tersine görüş beyan etmek istemeyenler de bulunuyor. Buradaki dünya görüşlerinin keskinlik ve tam taraflılık içermediğini de hatırlatmak gerekiyor.

DEVLET KURUMLARINA GÜVEN AZALIYOR

Araştırmaya katılan ev kadınlarının neredeyse dörtte biri (kesin rakam yüzde 22.3) devlet kurumlarına güven duyma noktasındaki olumsuz bakışını gözler önüne seriyor. Devlet kurumlarına duyulan güven maalesef önemli ölçüde azalıyor. En güvendikleri devlet kurumları listesinin başında Türk Silahlı Kuvvetleri bulunuyor (yüzde 18.3). Orduyu, Sağlık Bakanlığı (yüzde 13.3) ve Emniyet Teşkilatı (yüzde 11.5) izliyor. Ancak bunların dışındaki diğer devlet kurumlarına güven puanları oldukça düşük seyrediyor. Devlet kurumlarına olan güvenini kaybetmiş bir görüntü içinde olsa da yine de geleceğe dönük umutlar besliyor.

Ev kadını, algıları, beklentileri ve motivasyon kaynaklarıyla doğru bir şekilde anlaşılmayı hak ediyor. Hem yerel yönetimlerin hem de hükümetin; hem siyasal partilerin hem de sivil toplum kuruluşlarının ev kadınının üretkenliğine, çocuklarının geleceğine dönük politikalar geliştirmesine ihtiyaç duyuyor. 

Sonuçta ve eğer, kurumlar tarafından ev kadınının vermiş olduğu mesajlar doğru ve bütüncül bir şekilde okunursa, ev kadının etrafına yayacağı mutluluğun ve hasılaya yapacağı katkının, ülkenin ekonomisini, huzurunu ve geleceğini iyileştireceğini de unutmamak gerekiyor. 

“Mutlu bir ev kadını/anne mutlu bir nesil demektir” sözünün hafızalarımızda yer etmesi ve sonrasında da politikaların temelini oluşturması önem kazanıyor. İşte bu duygu, dilek ve temennilerle ev kadını insanca, hakça bir düzen talep ediyor. Bunda ısrarlı olacağını gösteriyor.

-BİTTİ-