Aşkı biz seçmeyiz
Aslında aşk da evlilik de ‘çoğalma içgüdüsü’nün, ‘cinsel dürtülerin’ uyarısının ürünüdür. Ama çıplak bir arzunun çiğliği duyguları yardıma çağırır. Duygular bu ‘gizlenen, saklanan arzuyu’ süsler, örter, ona hoşa gidecek bir görüntü yaratır.
Erdal AtabekAşkı biz seçmeyiz, aşk bizi seçer. Aşk bizi nasıl seçer, hiç bilemeyiz.
Anlık bir heyecan mı, bir beğeni mi, dürtüsel bir uyarı mı?
Biri mi, hepsi mi hiç bilemeyiz.
Bir yöneliş, bir arzu, bir “onunla olma isteği” ile başlar.
Karşılıksız kalırsa çok acı verir.
Karşılık görürse “aşk dansı” başlar.
“Heyecan” aşkın enerjisidir.
Adrenalin bu heyecanın hormonu. Azalır, çoğalır ama aşk süresince bitmez. Heyecanı bitirecek olan ise “alışmadır”.
Birbirine kavuşamayan sevdalıların aşkı hiç bitmeyecek, efsanelere konu olacaktır. Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin hep bu efsanelerdir. Kavuşamayan aâşıkların bitmeyen öyküleri.
Aslında aşk da evlilik de “çoğalma içgüdüsü”nün, “cinsel dürtülerin” uyarısının ürünüdür.
Ama çıplak bir arzunun çiğliği duyguları yardıma çağırır.
Duygular bu “gizlenen, saklanan arzuyu” süsler, örter, ona hoşa gidecek bir görüntü yaratır.
Sevgili artık idealize edilecektir.
Güzelse dünya güzelidir, pek güzel değilse “kişilik sahibi”dir, uzun boylu ise “sülün gibidir”, kısa boyluysa “minyon güzeli”dir.
Sevilen erkek ise “eşi benzeri yoktur”, “onun gibisi görülmemiştir”, delifişek olanı “maceraların prensi”dir, durgun olanı “sorumluluk sahibi erkek”tir. Yakışıklı olanı kıskanılır, zaten sevilen erkek her zaman “yakışıklıdır”.
Aşk, sevgiliyi kusurlarından arındırır, hayallerin çizgileriyle yeniden çizer. İçgüdüler, dürtüler ve duygular elbirliği ile aşkı köpürtürler. Mantıklı akıl devre dışıdır, uzaktan bakar ve sırasının geleceği zamanı bekler. Aşk, yaşandığı sürece bir ödüldür.
AŞK BİYOLOJİK BİR SERÜVEN
Aşkın kimyası var mı?
Evet, elbette var. Aşk biyolojik bir serüvendir. Temelinde gizlenen hormonlar “östrojen ve testosteron.”
İnsan doğasında çoğalmayı sağlayan cinsel hormonlar.
Bu hormonların uyarısı kadın olmanın ve erkek olmanın biyolojik altyapısı. Aşkın heyecanı “adrenalin” uyarısı ile ortaya çıkacaktır. Onu görünce kalbinin çarpması, yüzünün kızarması, içinin titremesi bu hormonun marifetidir. Eğer aşkın karşılığı olursa “endorfin” coşkusu ile olaya katılacaktır. Güvenilir bir aşk serüveni “serotonin” ile devam edecektir, mutluluk hormonu. İşte, bu heyecan, bu coşku, bu mutluluk ödül olacaktır, “dopamin”.
Artık hep bu ödül aranacak, ödül, ulaşılacak bir amaç olacaktır.
Bu arada bağlılık, bağlanma hatta bağımlılık da gene bir hormonun “oksitosin”in etkisi olarak yaşanacaktır.
Oksitosin yaşanan aşkı, sürekli bir bağlılık durumuna getirecek, eğer karşılıklı olmazsa yaşayanı zor durumda bırakacaktır.
Aşkın heyecanının azalması, bu hormonların bazılarında da azalmaya yol açacaktır. Bunu da zamanında kestirmek kolay değildir. Birçok aşk, zamanla tartışmalarla, anlaşmazlıklarla yıpranınca buna göğüs germek de ayrı bir konu olarak karşımıza çıkar.
En çok gördüğümüz ise bu çoğalma- azalma olgusunun eşzamanlı olmamasıdır.
Kadında azalır, erkekte azalmaz ya da kadında azalmaz, erkekte azalır; o zaman ciddi sorunlar ortaya çıkar.
İşte “mantıklı akıl” bu dönemde devreye girmelidir. Bu durumun nasıl yönetileceği, nasıl hareket edileceği ancak mantıklı akıl devreye girince doğru bir yol izleyebilir.
Ama iş dürtülerle duygulara kalırsa, üzüntü, acı çekme, acı verme, şiddet ortaya çıkabilir.
Yaşam sanatı bu durumların üstesinden gelme sanatıdır.
Aşk da ayrılıklar da uygarca yaşanmalı, kimseye zarar vermeden başlayıp bitebilmelidir.
SEVİ Mİ, MANTIK EVLİLİĞİ Mİ?
Toplum kültürümüzün en sorunlu seçimlerinden birisi de budur: Evlilik seçimleri.
Bizim kültürümüzde evlilik bir erkek ve bir kadın arasındaki seçim değildir, “iki aile arasındaki buluşma”dır.
Erkeğin ailesi ve kızın ailesi hem adaylar konusunda hem de aileler açısından karar verirler. Bu karar verme sürecindeki uzlaşmalar ve çatışmalar aday çiftin geleceğini belirler.
Hem adaylar açısından hem de aileler açısından asıl kriter, “uygun mu, uygun değil mi?” olmaktadır.
Kız tarafı, erkek adayın sadık bir eş olup olmayacağını sorgular, mesleğini, gelirini önemser, kızlarına bakıp bakamayacağını araştırır, ailesine sorumluluk duyma konusunu inceler, aile durumunu da tartar, ona göre onay verir ya da vermez.
Erkek tarafı da, aday kızın geçmişini irdeler, sağlık durumuna bakar, bedensel ruhsal yapısını önemser, yuva kurma ve sürdürme sadakatini sorgular, ailesinin durumunu da dikkate alır. Onay verip vermeme ölçütleri bunlar olur. Bu geleneksel yapı elbette değişmektedir. Çok gelenekçi aileler dışında erkek de kız da artık ailelerinin değil, kendi kararlarının doğrultusunda hareket etmeyi yeğlerler.
Mantık evliliği denilen evlenme biçiminde mantıklı aklın kararı istenir, bu da adayların kendi açılarından yararlı, uygun, gelecek için güvenilir olması ekseninde gelişir.
Erkeğin mesleği, geliri, sorumluluk alma isteği, eşine dikkati, güvenilir olması öne çıkar.
Kızın da sadakati, yuvasına sahip çıkma yetisi, becerileri, erkeğine uyum sağlaması gibi özellikler dikkate alınır.
Ya aşk biterse?
Aşk evliliklerinde ne aileler dikkate alınır ne de gelecek kaygıları.
Aşk evliliği, bütün mantık kurallarının dışında bir tek amacı gerçekleştirmek için yapılır: Beraber olma ve bu mutluluğu ömür boyunca sürdürme.
Ve âşık çift evlenir. Bu evlilikte ne dün önemlidir ne de yarın. Aşk, şimdi ve burada yaşanır.
Ya sonrası?
İşte sonrası çetrefillidir. Çünkü aşk heyecanı azalınca yerini neye bırakacağı önemlidir. Eğer aşk biterken yerini sevgiye bırakırsa aşk da, evlilik de bir biçimde sürer. Ama aşk heyecanı yerini kayıtsızlığa bırakırsa ilişkide derin bir kopukluk, üzücü bir mutsuzluk doğar.
Bu durum iki taraf için de geçerliyse ayrılık rüzgârları eser.
Ama bir tarafta bitip karşı tarafta bağımlılığa dönüşmüş bir ilişki varsa ortaya ciddi sorunlar çıkar.
Bir tarafın ayrılma isteği, öbür tarafın suçlamaları ilişkiyi bir kaosa çevirir.
Ne yazık ki bizim ilişki kültürümüzde bu durum hemen her zaman “Suçlu kim?” gibi, “Senin derdin ne?” gibi eleştirilerle karşılanır ve uygar bir ayrılık nadiren gerçekleşir. Oysa, evlenme gibi boşanma da uygar insanların verebileceği kararlardır ve uygarlık da böyle durumlarda ortaya çıkar.
SEÇİMLERİMİZ BİZİM KARARIMIZ
Neyin seçimi olursa olsun, karar ve sorumluluk bizim olmalıdır.
Herkesi dinlemeliyiz. Her olasılığı dikkate almalıyız. Elbette dürtülerimiz de önemlidir, duygularımız da önemlidir, mantıklı aklımız da önemlidir. Ama asıl önemli olan bu etkin odaklar arasında denge kurabilmektir. Dengeli karar ve süreci yöneten sorumluluk gücümüz kararımız için önemlidir. Verdiğimiz kararı değiştirebilmek de her zaman yaşam gücümüzün bir parçası olacaktır...