17 Ağustos depreminin yıktığı kentlerde yaşayan yurttaşlar: 23 yıldır sesimizi duyan olmadı

1999 depremi Türkiye’nin hafızasında silinmez izler bırakırken depremin yıkıcı etkisinin hissedildiği illlerde yaşayan yurttaşlar içinse bu durum daha büyük sorunlara kapı araladı. Çocuklarını enkazın içinde bulamayanlar, yardım çığlıklarını onca yıldır hâlâ duyanlar, bilezikleri için bilekleri kesilmiş hamile kadın manzaraları, traktörle hastaneye gitmeye çalışanlar ve niceleri...

Rengin Temoçin / Şeyda Öztürk

Sevim Tuncer deprem olduğu zaman 37 yaşındaydı. Üç yaşındaki oğlu ve eşiyle enkazın altında kalan Tuncer, altı saat sonra kurtarılabildi. Tuncer’in eşi ise 11 saat enkazın altında kaldı. O günleri anlatan Tuncer, “Ben depremden beş dakika önce oğlumun sesiyle uyandım. Onu lavaboya götürdüm ve sonrasında kanepenin üzerine yatırdım. Eşim de salonda uyuyakalmıştı ve ben de mutfağa geçtim. O gece camdan baktığımda çok parlak bir gökyüzü olduğunu gördüm. Mutfaktan lavaboya doğru gelirken deprem olmaya başladı” dedi. Depremin çok yüksek bir sesle başladığını belirten Tuncer, “Deprem olduğunu anladığım an koşmaya başladık. Dört adımdan sonra bina çöktü. Deprem anında bayılmışım, eşimin sesiyle uyandım. Eşim kolonların arasına sıkışmış bir vaziyetteydi. Ben mutfakta oluşan hayat üçgeninin arasında kaldım” ifadelerini kullandı. 

"3 YAŞINDAKİ OĞLUMUZU ÖLDÜ SANDIK"

Enkaz altında bayıldığını belirten Tuncer, “Bir süre sonra bulunduğum yere tüp kokusu dolmaya başladı, baygınlık geçirdim. Eşimle, oğlumuza sesleniyorduk ancak ulaşamıyorduk. Eşim daha sonra kendisine hava gitmediğini, oksijensiz kaldığını söyleyince enkazın içinde ayağa kalkmaya çalıştım. Ayağa kalkınca eşimin oradaki tuğla parçalarını elimle almaya çalıştım. Enkazın içerisindeyken çevreden gelen bütün sesleri duyuyorduk ancak sesimizi duyuramadık” diye konuştu. 

Enkazdan çıkış anını anlatan Tuncer, “Babam taşları araladı ve beni enkazdan çıkardı. Eşim, kolonların arasında kalmıştı. Parmaklarımla kolondaki kumları, taşları hepsini yavaş yavaş indirdim. Müteahhite bir yandan kızıyorum, bir yandan da diyorum ki ‘İyi ki bu kadar çürük yapmış, yoksa ben o parmaklarla taşları asla açamazdım.’ Eşimi 11 saatte dışarı çıkardık, bir süre daha kalsa yaşamını yitirecekti” dedi.

"7 KAT DİBE ÇÖKMÜŞTÜ"

Dilek Gül ise depremin olduğu gün Gölcük merkezde yaşıyordu. O zamanlar 17 yaşındaki Dilek Gül, “7 katlı binamızdan yıkılırken çıktık. Yoğun bir sarsıntıyla uyandık. Odalar birbirine girmişti ve evin içi yıkılıyordu. Biz binadan inerken binanın duvarı tamamen açılmış, merdivenler düzleşmişti. İndiğimizde bina tamamen yerin dibindeydi” dedi. Gül, “Binaların birbirine çarptığını ve yana eğildiğini gördük. Üç gün hiçbir yardım alamadık çünkü çok büyük bir yıkımdı. Deprem hâlâ devam ederken kaldırımlar açılıp kapanıyordu” ifadelerini kullandı.

"SESİMİ DUYAN VAR MI"

Gül, üç gün boyunca aç susuz kaldıklarını belirterek “Üzerimizde geceliklerle İstanbul’a kadar geldik. 23 yıl geçti ama ‘Sesimi duyan var mı’ noktasında hâlâ irkiliyorum. O sesleri hep duyduk ama hiçbir şey yapamadık. Yardım edememek çok büyük acıydı” diye konuştu. Birçok arkadaşını ve akrabasını kaybeden Gül, “Yardımlar geç geldi, belki erken gelse kurtulacak insanlar vardı. Yağmacılar gelmeye başladı bir süre sonra. Enkazın altında kalan hamile bir arkadaşım vardı. Yağmacılar arkadaşımın bileziklerini almak için kolunu kesti ve arkadaşım kurtarılamadı. Bir arkadaşım ise dördüncü güne kadar dayanabilmiş ama bulduklarında yeni vefat etmişti. Anaokulu stajı yapıyordum o dönemde ve tüm öğrencilerimi kaybettim” dedi. 

"O AN DEPREMİ TANIDIM"

1999 Gölcük depremi tanıklarından Hakan Şahin ise o dönem 11 yaşında Kocaeli’nde yaşıyordu. Şahin, “O zamanlar annemle uyuyordum. Deprem olduğunda kalktım ve panikle televizyonu tutmaya başladım. Dışarıda herkes kaçışıyordu. O zamana kadar depremin ne olduğunu bilmiyordum. Dışarı çıktığımızda havaya baktığımızda her yer duman içindeydi. SEKA Kâğıt Fabrikası’nın bacası devrilmişti. Göz gözü görmüyordu” dedi. 

"SONRASI ZATEN KARANLIK"

Nermin Ö. ise depreme şahit olduğunda 14 yaşındaydı.  Nermin Ö., “Benim bütün ailem enkaz altında kaldı. Tatil için geldiğimiz Adapazarı’ndan döneceğimiz gece depreme yakalandık. Duvarların ve tavanını çökmesini hatırlıyorum. Bunların hepsini üç saniye kadar bir sürede gördüm. Sonrası zaten karanlık. Ben enkazın altında 7, annem ise 10-12 saat kaldı” diye konuştu. Yaşadıklarını anlatan Nermin Ö., “Biz ülke olarak deprem gerçeğini ‘öylesine’ bilen bir toplumduk. Depreme dışarıda yakalananlar binanın temelden koptuğunu ve havaya zıplayıp yere çöktüğünü söylemişlerdi” ifadelerini kullandı. Nermin Ö., “Kendime geldiğimde herkes birbirinin ismini soruyordu. Odanın içindeki insanlar evin hâlâ ayakta olduğunu sanıyordu. Kimisi başka şehirde yada mekânda olduğunu sanıyordu. Enkaz altındaki insanlar olarak bilinç kaybı yaşadık. Bizim hayatta kalmamızı sağlayan şey içi kitap dolu bir sandık ve onun üzerine düşen bir tavanla arada oluşan küçük boşluk oldu” diye konuştu.

KAYBOLAN ÇOCUKLAR, CİNAYETLER, YAĞMACILAR...

Nermin Ö., annesine enkaz altında ulaşmaya çalıştığını söyleyerek “Sıkışmış durumdaydım sadece elim hareket edebiliyordu. Elimle annemin olduğu yeri bulmaya çalıştım. Kolon demirleri annemin bacağından girdi kasığından çıktı ve kafatası yarılmıştı. Annemi ararken elimle kafatasındaki yarığa dokundum. Ambulans yoktu, annemi bir traktörün kasasına koyup hastaneye götürdüler” dedi. Nermin Ö., sözlerini şu şekilde noktaladı: “O kadar kötü bir tabloydu ki hastane bahçesinde insanların cansız bedenleri yaralılarla beraber yanyana duruyordu. İnsanlar yaralılarını cesetlerin arasında aradı. Bu ortamda birçok çocuk kayboldu, cinayetler işlendi, yağmalamalar oldu. Depremden yıllar sonra Marmara Arama Kurtarma ve Araştırma Derneği ile tanıştık. Beklenen büyük deprem var ve bunu eğitim almadan atlatmamız imkânsız”

"ENKAZDAKİ BEBEKLER TANINMAZ HALDEYDİ"

Depreme Adapazarı’nda yakalanan bir diğer isim ise Duygu Yirikoğlu’ydu. O dönemlerde 18 yaşında olan Yirikoğlu, “O gece uykuya yeni dalmıştım. Gürültü ve havanın birden aydınlanması çok kötüydü. O anda akıllıca da hareket edemiyorsunuz. Evde her şey kırılıp dökülmüştü. Camlara basa basa kendimizi dışarıya attık” dedi. Yaşadığı anları anlatan Yirikoğlu, “Enkazdan bir bebek çıkarmışlardı ve tanınmayacak haldeydi. Sokak sokak bebeğin ailesini arıyorlardı. Hayatımız depremden önce ve sonra olarak ikiye bölündü” dedi.

AVUKAT FİLİZ SARAÇ: “YURTTAŞLARIN YAŞAM HAKKI İHLAL EDİLDİ”

Depremzedelerin avukatlığını yapan Filiz Saraç ise depremin yıldönümü hakkında değerlendirmelerde bulundu. Depremde kamuoyunda Veli Göçer Davası olarak bilinen, Çınarcık ve Kocadere’deki sitelerin yıkılmasına ilişkin davada, depremzedelerin avukatı olan Av. Filiz Saraç, “takip ettiğimiz dosya maalesef en çok vefatın olduğu davaydı. 11 bloktan 9’unda ölümler vardı. Resmi kayıtlara göre 198, resmi olmayan kayıtlara göre 200’ün üstünde vefat vardı. Dava için Yalova’ya ilk gittiğimde, ilk duruşma yapılmadan sanığın can güvenliği gerekçesiyle dosya Konya’ya alındı. Duruşmaları takip için 5 yıldan fazla Konya’ya gittik. Verilen karara ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvurduk” dedi.

“AİHM’NİN DEPREME İLİŞKİN İLK KARARI”

Saraç, AİHM’nin “Yaşam hakkı kapsamında, Türkiye’nin sorumlularla ilgili etkili soruşturma yürütmediğine, riskin öngörüldüğü deprem bölgesinde yaşam hakkının korunması için gerekli tedbirleri almadığına” hükmederek “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkıyla ilgili maddesinin ihlal edildiği” görüşüne vardığını belirtti.

Av. Saraç, konuya ilişkin “AİHM, depremin önüne geçilemez doğa olayı olduğunu, deprem riskinin bilindiği bölgede gerekli önlemlerin alınmamış olmasını, devletin vatandaşın yaşam hakkını korumakla ilgili pozitif yükümlülüklerine aykırı buldu. Bu karar AİHM’nin depreme ilişkin ilk kararıdır” diye konuştu.

“MAHKEMEYİ DE ETKİLEDİ”

Av. Filiz Saraç, şöyle devam etti: “Depremde tespitlerin yapılması çok önemliydi. Tespiti yapacak heyetleri bulmak da çok zordu, çünkü adliye de depremden etkilenmişti. Artçılar devam ettiği için Adliye zaman zaman boşaltılıyordu. Depremzedelerin bir kısmı da başka illere gitmişti. Hem bu durum hem de deprem anını tekrar yaşamanın zorluğu gibi nedenlerle depremzedelerin dosyalarını takip etmelerinde de güçlükler oluyordu.

BİTTİ

BU DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR...