"Overthinking’in Türkçe’deki karşılığı 'efkârlıyım'"

Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Overthinking (aşırı düşünme hastalığı) hakkında bilgi verdi.

cumhuriyet.com.tr

Aşırı düşünmenin insanın yaşı ilerledikçe azalabilen bir şey olduğunu ama özellikle modern yaşamda çok arttığını da söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “‘Efkârlıyım’ sözü Overthinking’in Türkçe’deki tam karşılığı.” dedi. Tarhan, aşırı düşünme hastalığının analiz felci yaptığına dikkat çekerek, “Analiz felci, kişinin bir konuda analiz etmekten bloke olması anlamına geliyor. Bu tür kişilerin beyinleri düşünmeyi durduramıyor. Uyuyamıyorlar, uykuları kaçıyor ya da uykuya sığınıyorlar, tamamen kendilerini uykuya veriyorlar, bir kaçış gibi.” diye konuştu.

Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Overthinking (aşırı düşünme hastalığı) hakkında bilgi verdi.

DÜŞÜNCEYLE DUYGULARI BİRLEŞTİREN HAKİKATI BULABİLİYOR…

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Fransız heykeltıraş Rodin tarafından üretilen ‘Düşünen Adam’ heykeline atıfta bulunarak, “Hala düşünmeye devam ediyor. Biz onun alternatifini yaptık, ‘Hisseden İnsan’ heykeli yaptık. Üniversitenin de sembollü hatta. Maketini de yaptık. Sadece düşünmek değil hatta, insan düşünceyle duyguları birleştirirse hakikati bulabiliyor ve bu aşırı düşünme patolojisinden, hastalığından kurtuluyor.” dedi.

İNSAN BEYNİNDE DUYGULARDAN SORUMLU ALANLAR VAR…

Duygu ve düşüncenin beraber olmasının gerektiğine işaret eden Tarhan, şunları kaydetti:

“Önceden ‘Düşünüyorum o halde varım’ diyordu Descartes. İnsan düşünen varlık kabul ediliyordu, 1990’lı yıllarda psikolojide bir devrim oldu. İnsan beyninde duygulardan sorumlu alanlar çıktı. Yani, duygular sadece metafizik bir konu değil aynı zamanda biyolojik karşılığı olan bir konu. Her duygunun beyinde bir karşılığı var ve her duyguyla ilgili özel bir kimyasal karışımı kana pompalıyor ve ona göre vücudumuz çalışıyor. Ona göre beynimiz çalışıyor. Bütün duyguların bir kimyasal karşılığı var. Onun üzerinde duygular da artık bilimsel bir kategori oldu." 

Hisseden adamın da kadın-erkek eşitliğini vurgulasın diye artık ‘Hisseden insan’ yapıldığını ifade eden Tarhan, “Vücudunun yarısı yok gibi bir heykel, patentini de aldık. Bu arada heykel, düşünüyor gibi fakat vücudunda kısmi boşluklar olan bir heykel. Yani düşündürüyor insanı.” diye konuştu.

“‘EFKÂRLIYIM’ SÖZÜ OVERTHINKING’IN TÜRKÇE’DEKI TAM KARŞILIĞI”

“Günümüzde öfke, kin, nefret, sevgi gibi duyguların beyinde kimyasal bir karşılığı olduğu kabul ediliyor.” diyen Tarhan, hisseden insan sembolünün güzel duyguların harekete geçirilmesi, kötücül duyguların yerine iyicil duyguların yaşatılmasını simgelediğini ve duygular hakkında farkındalık oluşturabilmeyi amaçladığını söyledi.

‘Overthinking’ yani aşırı düşünme hastalığına işaret eden Tarhan, “‘Efkârlıyım’ sözü Overthinking’in Türkçe’deki tam karşılığı.” dedi.

Aşırı düşünmnin insanın yaşı ilerledikçe azalabilen bir şey olduğunu ama özellikle modern yaşamda çok arttığını da söyleyen Tarhan, şöyle devam etti: 

“Şimdi, hızlı yaşantının ve hedeflerin beklenti seviyesinin yüksek olduğu bir çağdayız. Beklentiler yüksek, hızlı yaşantı ve ciddi bir rekabet var ve bu da rekabeti yüceltiyor. Şu andaki küresel sistem, rekabeti yücelttiği, insanların beklenti seviyeleri yüksek olduğu için devamlı daha çok kazanmak, daha önde olmak, daha başarılı olmak gibi bir beklenti içerisinde.” 

Kapitalizm ortaya çıkma sürecini anlatan Tarhan, şunları dile getirdi:

“Rekabetçilik medeniyeti doğurdu aslında, fakat bu sefer de bunun dozu ayarlanamadı. Barışçıl olmayan bir rekabetçilik var. Barışçıl olmayan rekabetçilikte de ne var? Kendine bir hedef koyup onu geçmek yerine başkalarını engellemek gibi yıkıcı bir rekabet oldu. Kötücüllüğün olduğu yerde de aşırı düşünme artıyor. Haset ve ciddi bir kıskançlık oluşuyor. Hasetin arka planında da kibir vardır. Narsistik kişilik özelliği olanlarda büyüklük duygusu, kibir var. Arkasından da haset eşlik ediyor ona çünkü ‘bende yok onda da olmasın’ diyor. 

Sadece bende olsun tarzında bir yaklaşım yıkıcı rekabete sebep oluyor. Bu tarz kişiler mutlu olamıyorlar zaten. Bu kişilerde başarılı olamama, sıradan olma korkusu var. Sıradan olma korkusuyla aşırı çalışıyorlar, aşırı düşünüyorlar, birçok keşifleri de yapıyorlar. Başarılı bilinen kişilerdir. Başarılı, mutsuz insan tipini çoğalttı şu andaki küresel sistem. Burada ikisinin dengesini kurabilmek önemli olan.”

Aşırı düşünme vakalarına psikiyatri kliniğinde çok rastlandığını ifade eden Tarhan, “İnsanlara diyoruz ki ‘sanki kendi kendini linç ediyorsun’. O derece düşünüyor ki kendine haksızlık yapıyor, kendini değersizleştiriyor, birçok intihara götüren anksiyete, depresyon, korku, tükenmişlik, yalnızlık, madde bağımlılığı hepsinin arka planında düşünce yönetimi yapamamak var.” dedi.

Mükemmeliyetçiliğin de önemli bir etken olduğuna işaret eden Tarhan, “Mesela bu kişiler başarı ayrıntıda diyorlar ve her şeyde ayrıntıya giriyorlar. Başarı ayrıntıda ama ayrıntıya, zaman yönetimi yapmadan, zaman piramidini oluşturmadan giren, çok önemsiz bir ayrıntıyı düşünüp daha büyük hedefi kaçırıyor. Onun için böyle durumlarda başarı ayrıntıda derken aslında lüzumsuz ayrıntıya girdiğin zaman şeytan ayrıntıda da oluyor aynı zamanda. Bunu önlemenin yolu planlı düşünebilmek, amaçlı olmak. Önem ve öncelik piramidi olan kişiler, düşünce yönetimini yaparlar, aşırı düşünmeyi engellerler.” açıklamasını yaptı.

BEYİNLERİ DÜŞÜNMEYİ DURDURAMIYOR

Prof. Dr. Tarhan, aşırı düşünme hastalığının analiz felci yaptığına da dikkat çekerek, “Analiz felci, kişinin bir konuda analiz etmekten bloke olması anlamına geliyor. Bu tür kişilerin beyinleri düşünmeyi durduramıyor. Uyuyamıyorlar, uykuları kaçıyor ya da uykuya sığınıyorlar, tamamen kendilerini uykuya veriyorlar, bir kaçış gibi. Kaygılı olanlar da bir türlü uyuyamıyorlar.” şeklinde konuştu.

Sağa dön sola dön aynı şeyleri tekrar tekrar düşünmeye ruminasyon denildiğini, bunun zihinsel geviş getirme olduğunu ifade eden Tarhan, fiziksel olarak güçlü olmaktan daha önemli olanın zihinsel olarak güçlü olmak olduğunu kaydetti.

“Burada irade olarak bilinen karar verme mekanizması kişinin zihinsel olarak güçlü olduğunu gösteriyor. Karar nasıl veriyoruz?” diyen Tarhan, psikolojide en çok yapılan araştırmalardan birinin ‘Nasıl karar veriyoruz?’ araştırmaları olduğunu, sorun odaklı düşünen kişilerin analiz felci sürecine yakalandıklarını anlattı.

SORUN ODAKLI DÜŞÜNEN KEŞKELERLE ZAMAN GEÇİRİYOR 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Mesela fırtına gelecek diye meteoroloji haber verdi, burada aşırı düşünen kimse, ‘keşke gelmeseydi, çok kötü olacak, ev zarar görecek, su basacak, niye böyle’ diye sorun odaklı düşünür. Ama çözüm odaklı düşünen dışarı çıkıp çiçekleri toplamalıyım, baskını önlemek için şunu yapmalıyım, kum torbası koymalıyım, şunu yapmalıyım diye bunun tedbirini alır. Burada sorun odaklı düşünen keşkelerle zaman geçiriyor ve beynini yoruyor. Beyinde öyle bilgi trafiği, sinyal akışı var. Sinyal akışı, kimyasal ileti ile aynı anda hareket ediyor.” dedi. 

DİKKAT ODAĞINI DEĞİŞTİRMEK LAZIM 

Aşırı düşünen kişilerin beyninde sorumlu alanların bloke olduğunu kaydeden Tarhan, “Burada sorun odaklı düşünenler devamlı oradaki trafiğe araba gönderiyor demektir, bilgi trafiğine. Yapılacak şey, dikkat odağını değiştirmek… İlgi odağını değiştirip ya da bu konuyu not alıp daha sonra yapacağım diyerek, o konuyu dağıtıp, başka konuya geçtiğin zaman, beynin karar verme bölgesi rahatlıyor. Rahatladığı zaman işleyiş yine o konuyu çözebilir hale geliyor. Yoksa öbür türlü bloke olduğu için çözemiyor. Çözemeyince daha çok huzursuz oluyor.” diye konuştu.

‘Asla’nın ‘asla’ kelimesini kullanan kişilerde çok olduğunu, ‘Ben asla yenilmem’ diyen insanın yenilme ihtimali ortaya çıktığı zaman, aşırı düşünmeye başladığını da söyleyen Tarhan, “Mesela ‘asla’ yerine her zaman kelimesi ‘ben her zaman başarılıyım’ diye bunu özgüven zanneder. Halbuki insan her zaman başarılı olamaz ki, başarısızlık da başarılı olmanın bir parçasıdır. Başarılı olmaya karşı, esnek bir düşünce gerekiyor. Esnek düşüncede olamayan kişiler, buna ‘cognitive flexible’ deniliyor, bilimsel olarak. ‘Bilimsel esneklik’ deniliyor, ona sahip olan kişiler, şu anda b-c planı üretebiliyorlar, kendilerine.” şeklinde anlattı.

Keskin konuşan kişilerin başka bir şey düşünemez hale geldiğini ifade eden Tarhan, “Rahatlayamıyorlar, kaygı veren bir durumda oluyorlar. Zihinsel olarak yorgun hissediyorlar, kendilerini. Takıntılı derler hani, takıntılı tipler onlar, daha çok olumsuz konularda takıntı, ruminasyon oluyor, zihinsel geviş getirme…” dedi.

Hesaplanabilen, risk alan kişilerin kolay karar verdiğini de anlatan Tarhan, “Risk alamayan kişiler, risk almaktan korkan kişiler mevcudu korumak için savunmada çalışırlar. Futbol oynasalar bile defanstadırlar. Onlar çok düşünme patolojisine daha çok yakındır.” şeklinde konuştu. 

En kötü senaryoyu düşünme eğilimi kişilerin kafasında susmayan sesler olduğunu da dile getiren Tarhan, çözüm odaklı düşünen, analiz tercihinde olanların daha çok sorun odaklı düşünen kaygılı kişiler olduğunu da söyledi.

Mükemmeliyetçiliğin önemli olduğunu ancak insanın başına dert olduğunu da kaydeden Tarhan, “Biz psikiyatrik olguda, alternatif düşünce teknikleri öğretiyoruz, bu kişilere. Artık bir müddetten sonra beyinde biyolojik olarak bir bozulma oluyor, beynin kimyası bozuluyor, bunu düzeltiyoruz.” dedi. 

BEYİN DUYGU, DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞ ÜRETEN, KARAR VEREN ORGAN

Beyindeki kimyayı düzeltmeden terapi alınamayacağını da ifade eden Tarhan, “Beynimiz duygu, düşünce ve davranış üreten, karar veren organ. Bunun çalışması bozulduğu zamanda duygu, düşünce ve davranış değişiklikleri oluyor. Aşırı düşünce oluyor, aşırı duygusal yoğunlaşma oluyor, hüzün oluyor, elem keder oluyor, depresif oluyor. Düşünce dağınıklıkları oluyor, psikoz oluşuyor. Bütün bunların hepsi beynimizin çalışma bozukluğu ama beynimizin üzerinde bir zihin var. Bu zihnin bunları bir orkestra şefi gibi yönetmesi lazım. Terapiler de kişinin, beynini bir orkestra şefi gibi yönetmesini öğretmektir aslında. Düşünceyi yönetmek de öyle, kendi kendinin lideri olan bir kimse, düşüncesini yönetir.” diye bilgi verdi.

Aşırı sorumluluk duygusu olan, aşırı mükemmeliyetçi olan kişilerin vurdumduymaz olamadıklarını da anlatan Tarhan, “İnsan hep hayatta vurdumduymaz da olamaz tabi. Ama nerede rahat olacaksın, nerede daha dikkatli olacaksın, araba kullanır gibi nerede hızlanacaksın, nerede yavaşlayacaksın ayarlayabilmek gerekiyor. Günün yüzde 20’sinde insanın kendine serbest zaman tanıması lazım.” dedi.

Kendine biraz daha helikopterden bakar gibi yüksekten bakıp göremediğin kusurları görmenin önemine vurgu yapan Tarhan, “Zaten düşünce yönetiminin en önemli şeyi farkındalık. Farkına vardıktan sonra yüzde elli çözüm demektir, farkındalık. Çözüm olarak da genellikle dikkat dağıtma yöntemi söyleniyor. Bir de düşünceyi somutlaştırın diye tavsiye ediyoruz. Baktın çözemiyorsun, kâğıda yaz, somutlaştır.” diye sözlerini tamamladı.