Bir argümanın safsata olduğunu anlamanın 7 yolu

Tartışma sırasında karşınızdaki kişi öyle bir şey söyler ki, argümanın yanlış olduğunu bilmenize rağmen yanıt vermekte zorlanırsınız. O kişinin safsata yapıyor olması muhtemeldir. Bilim muhabiri Amanda Ruggeri BBC Future için safsatanın en bilinen yedi türünü yazdı.

BBC Türkçe

Sosyal medyayı takip ettiğinizde, bir yakınınızla gündemdeki bir konuyu tartıştığınızda ya da haberlere göz attığınızda, yanlış bir argüman karşısında tuzağa düşmeniz oldukça muhtemeldir.

Antik Yunan dönemine kadar uzanan bu gibi tuzaklara “mantık hataları” deniyor.

Mantık hatası kavramını, gerçeklik değerinden bağımsız olarak bir argümanı daha inanılabilir kılan, kafa karıştırıcı ve hatalı bir akıl yürütme olarak açıklayabiliriz.

Bu yönteme başvuran birinin argümanının illa ki yanlış olduğunu söyleyemeyiz.

Bir kişi ya yanlış düşünceler ve eksik bir akıl yürütmeden yola çıkıyordur, ya da kasten birini ikna etmek için gerçeği manipüle etmeye çalışıyordur.

Sebebi ne olursa olsun, mantık hataları ile karşılaştığınızda bunun tehlike işareti olduğunu bilmek ve ortaya atılan argümanın üzerine düşünüp tartışmak önemli.

Mantık hatalarının ne olduğunu öğrendiğinizde, baktığınız her yerde bu tip örneklerle karşılaşırsınız. Bunları tespit etmeyi öğrendikçe de, insanların düşünce biçimlerindeki kusurları daha iyi görür ve iddialarda haklılık payı olup olmadığını daha iyi anlarsınız.

İşte dikkat etmeniz gereken 7 tip mantık hatası ya da safsata.

1. "TERSİ İSPATLANAMAYAN ARGÜMAN DOĞRUDUR"

"Argumentum ad ignorantiam" olarak bilinen bu safsata türü, komplo teorilerinde en sık rastladığımız örneklerden biri. Bu tarz mantık hatalarında, bir argümanın doğru olup olmadığına dair herhangi bir kanıt bulunmuyorsa, o zaman argümanın doğru olarak yorumlanması gerektiği düşünülür.

Kişi böylece, ortaya attığı argümanın doğruluğuna kanıt gösterme sorumluluğundan da kendini kurtarır.

Örneğin dünyayı sürüngen insansıların yönettiğine ilişkin komplo teorisine (Reptilian komplo teorisi) inanan 10 milyondan fazla insandan birini kenara çekip, bu iddialarına kanıt göstermesiini isterseniz, size “Bu sürüngenler kanıt bırakamayacak kadar zeki- bu da durumu daha da tehlikeli hâle getiriyor. Ayrıca doğru olmadığından nasıl emin olabiliyorsun?” yanıtını verebilir.

Eğer kafanızı kaşıyorsanız, bu umuyoruz ki ikna olduğunuz için değil, bu safsata karşısında şaşkınlığa uğradığınız içindir.

2. KİŞİLİĞE SALDIRI (AD HOMINEM)

Salt iddiayı ortaya atanın kişiliği, kimliği, güdüleri, hatta başkalarıyla ilişkileri temel alınarak, o iddianın reddedildiği mantık hataları.

Mesela bir hastalık için aşı çağrısında bulunan sağlık uzmanlarının, yalnızca büyük ilaç şirketlerinin çıkarına hareket ettiğine yönelik Big Pharma komplo teorileri buna iyi bir örnek. İklim değişikliğiyle ilgili araştırma yürütenlerin ideolojik çıkarları olduğu ve bu nedenle söylediklerinin doğru olmadığına dair iddialar da öyle.

En açıkça görülen ve tuhaf "ad hominem" türü ise, bir insanın argümanını yorumlamaya uğraşmadan, alakasız bir konu üzerinden, argüman sahibine saldırılmasıdır.

Seçim döneminde televizyon tartışmasına katılan bir siyasetçinin kötü kıyafet seçimleri, saç şekli ya da zayıf golf oynama becerisi nedeniyle rakibinin iyi bir lider olamayacağını söylemesi, bu mantık hatasına örnek teşkil eder.

3. KAYGAN ZEMİN

Siyasi tartışmalarda yaygın olarak gördüğümüz bir mantık hatasıdır. Belli bir uygulamanın ya da alınan bir önlemin daha aşırı sonuçlar doğuracağına dair akıl yürütmedir. Kaygan zeminden kayan bir cismin durumuna benzetilir.

ABD ve Avrupa’da hemcinsler arası evliliğin yasallaştırılmasına karşı çıkanların argümanını ele alalım.

2016’da Los Angeles’taki California Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, bu politikaya karşı çıkanlar, toplumda rastgele cinsel ilişkide bulunmanın yaygınlaşacağından ve kendi yaşam tarzlarının tehlikeye atılacağından korkuyorlardı.

Bu mantık yürütmedeki hata, hemcinsler arası evliliğin yasallaştırılmasının doğru olup olmayacağına ilişkin bir tartışmaya girmeden, yalnızca geleneksel toplumun yıkımı ile sonuçlanacağı korkusu nedeniyle bu politikaya karşı çıkmalarıydı.

4. KORKULUK (SAMAN ADAM)

Sosyal medyada bu safsata türüne çok rastlıyoruz. Karşı tarafın görüşünü saçmaymış ve kolayca yalanlanabilirmiş gibi göstermek için saptırmak ve yanlış tanımlamak anlamına geliyor.

Örneğin, aşırı şeker tüketiminin kalp hastalığı gibi sağlık sorunları riskini artırabileceğini ileri süren birinin argümanı için, "Ah, yani ne, şeker herkesi öldürüyor ve yasaklanmalı mı? Saçma!" gibi bir yanıt verilmesi buna bir örnek.

Bu safsatalarla mücadele etmenin en ilginç yolu “çelik adam” yöntemine baş vurmak; yani karşı tarafın argümanını en iyi şekilde (belki de onların yaptığından bile daha iyi) ifadeleştirerek, görüşüne neden katılmadığımızı belirtmek.

5. OTORİTEYE BAŞVURMA

Bu kötü niyetli argümanı ortaya atanlar, bir kişinin unvanı, ünü veya itibarı nedeniyle bir konuda haklı olduğunu savunur.

Otorite olarak algıladıkları bir kişi varsa, onun her konuda uzman olduğunu (o konuda bilgi ya da uzmanlıkları olmasa bile) varsayarlar.

Elbette biri uzmanlığı olduğu bir konuda bir fikri dile getirdiğinde insanlar buna inanabilir. Hatalı olan kısım, arkasında belli bir mantık ya da kanıt var mı diye bakmadan, yalnızca uzmanlıkları olduğu için argümanlarına inanıyor olmaları.

Bugünün “influencer" takıntılı dünyasında gördüğümüz klasik bir eğilim de, ünlü birinin hakkında hiç bir uzmanlığı olmadığı bir konu hakkında söylediklerine, sırf ünlü olduğu için inanmak.

Buna “alakasız otoriteye başvurma” da deniyor. Üstelik bu kişilerin alakasız otorite olup olmadıkları bazen çok net olarak görülemeyebiliyor. Mesela yakın zamanda iklim değişikliğinin yalan olduğunu iddia eden bazıları, görüşlerini uzman olarak alıntıladıkları bir teorik fizikçinin görüşlerine dayandırmışlardı. Hem de teorik fiziğin genel olarak iklim bilimi ile pek ilgisi olmamasına rağmen...

6. SAHTE İKİLEM

Karmaşık bir konuda, hakkında birden fazla görüş varken, sadece (çoğunlukla birbirine karşıt) iki farklı görüş varmış gibi fikir beyan etmek.

Bunların en ünlüsü, ABD’deki 11 Eylül saldırılarından kısa süre sonra dönemin başkanı George W Bush’ın sarf ettiği “Ya bizimlesin, ya da bize karşısın” şeklindeki sözleriydi.

Bush bu sözlerle uluslararası topluma şu mesajı veriyordu: İki seçeneğiniz var; ya ABD ve (Afganistan’a müdahalesi gibi) kararlarının tamamen arkasında durursunuz, ya da ABD’nin düşmanı olmayı seçersiniz. Gerçekte ise, diğer ülkelerin çok daha fazla seçeneği ve tercih edebilecekleri çok daha çeşitli duruşlar vardı.

7. “BUNA NE DİYECEKSİNCİLİK” (WHATABOUTISM YA DA WHATABOUTERY)

Argümanındaki kusurları açık etmemek için alakasız bilgilerden faydalanmaya çalışarak dikkati dağıtmak olarak açıklanabilir.

Bir insanın maruz kaldığı suçlama veya soruya karşılık, kendi suçlamasını ortaya atması olarak da tanımlayabiliriz.

Mesela partneriyle tartışan bir kişinin “.... yaptığında duygularımı inciyorsun.” diyebilecekken, “Peki sen hiç çöpü çıkarttın mı ki?” diye sorması, “whataboutism”e iyi bir örnek.

İnsan hakları ihlalleriyle suçlanan Rusya’da liderlerin “Peki ya Batı?” sorusuyla karşılık vermesi de öyle.

Gerçekte iki yanlış bir doğru etmez. Bu safsata yöntemini kullananlarsa, öyleymiş gibi göstermeye çalışır.

Mantık hatalarından yola çıkan safsataları anlamak ve tespit etmek, okuduğunuz ya da izlediğiniz bir şey hakkında eleştirel düşünmenize ve bir tartışmayı olması gereken noktaya geri getirmenize yardımcı olabilir.

Öte yandan, hazır nüanslardan bahsetmişken şunu da vurgulayalım:

Biri safsata yaptığında, illa ki vardığı sonucun yanlış olduğunu söyleyemeyiz. Yoksa “Safsata safsatası” tuzağına düşmüş oluruz.