Yüzyılın felaketini yaşayan Gaziantep’te enkaz başında bekleyiş devam ediyor

Nurdağı depremde tuz buz olmuş. Umutlar ise hâlâ ayakta. Çünkü Derya 102, Mehmet 107 saat enkaz altından çıktı... Onların mucize kurtuluşu günlerdir gözyaşı döken herkesi gülümsetti.

Selda Güneysu

Deprem sonrası 5. gün. Bu kez Gaziantep’in Nurdağı ilçesindeyiz. Gaziantep merkez nispeten Adıyaman ve Kahramanmaraş’tan “daha iyi” gibi görünse de Nurdağı için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Kente girdiğinizde, yaklaşık iki kilometre sonra yine ya “tuz buz olmuş” ya da “ağır hasarlı binalarla” karşılaşıyoruz. Girişteki ilk enkazın başında jandarma görev yapıyor. Karşısında, ateş başında yine acılı aileler, özellikle de kadınlar, anneler, bekliyor. Hepsinin gözü yaşlı. 

ANNENİN AĞITLARI

“Geçmiş olsun” der demez, Cennet annenin ağıtları yüreğimizi yakıyor. Bir başka teyze elimden tutup “Enkazdan kızı ve torunu ölü çıktı, ona ağlıyor” diyor. Cennet annenin dilinden şu cümleler dökülüyor: “Kızım Fatma, ben seni yeni gelin ettiydim kuzum. ‘Annem bak korkma, bir şey olursa koşar gelirim yanına’ dedim ya kuzum. Koşamadım, gelemedim be annem. Yetişemedim sana kuzum. Çıkaramadım seni oradan, tutamadım elini. Ya Eren’im. A benim güzel çocuğum, melek yavrum. Sen de mi Eren Bülbül ağabeyin gibi şehit oldun! Ben öleydim de siz yaşasaydınız ya a kuzularım. Yaktınız, ciğerimi yaktınız.”

DİRENDİLER

Cennet anne “geciken arama kurtarma faaliyetlerine” de hayli öfkeli, “4. gün geldiler, ölülerini çıkardılar buradan. Gelmediler, bekledim. Ateş başında hep bekledim. Gittim ‘Kızım Fatma’ diye bağırdım. Ses gelmedi” diyor. O söylüyor, bizim boğazımız düğümleniyor. 

Cennet annenin yakınlarını kaybettiği enkazın yaklaşık yüz metre ilerisinde başka bir enkaza yürüdük. Bir öncekinde gözyaşı hâkim ancak bir diğerinde yüzleri gülerken görünce ekibe sorduk: “Çok yoğun bir çalışma var, yoksa içeride hâlâ hayatta olanlar mı var?” 

Yanıt gecikmedi: “Sabah saat (dün) 7, 8 sıralarında Derya Koluman’ı çıkardık, şimdi de ayakkabıcı 33 yaşındaki Mehmet Akbulut kardeşimize ulaştık. Onu da çıkaracağız.” O binadan depremin 5. gününde Mehmet ve Derya kurtuluyor. Derya 102, Mehmet 107 saat direndi

KAHRAMAN MEHMET

Mehmet Eser ve polis oğlu Mesut Eser... “Mucize kurtuluş” bu iki isimle başlıyor. Mehmet amca aslında Erzincanlı. Deprem olduktan sonra Erzincan’da AFAD gönüllüsü olmak için başvuruda bulunuyor ve çıkıyor yollara... Sonrasını ise kendisi şöyle anlatıyor: 

“Erzincan’da 1992’deki depremde arama kurtarmada çalıştım. 1999 büyük Marmara depreminde de gönüllüydüm. Elektrik ve su tesisatı üzerine çalıştığım için binaların yapılarına hâkimim. Depremi duyar duymaz gittim gönüllü oldum. Kahramanmaraş’ta dört kişiyi canlı olarak kurtardım. Bu enkazın yanından geçerken, ‘Sesimi duyan var mı’ diye sordum, ses geldi. Sonra benim gibi gönüllü olan Şırnak İdil’den gelenlerle çalışmaya başladık. Kazmaya başladım. Ses daha da yakınlaştı...” Mehmet amca konuşurken, binada yakınları bulunan aileler onun sözünü kesiyor. Sürekli “O öpülesi bir adam, o bizim kahramanımız” cümleleri sıralanıyor. 

HAYALLERİ DE DEĞİŞTİ

 

Depremin birinci gününden bu yana bölgedeyiz. 7.7 ve 7.6’lık depremin merkez üssü Kahramanmaraş Pınarcık’tan sonra Kahramanmaraş merkez, Gaziantep merkez, Adıyaman, Gaziantep Nurdağı’nda çalışırken depremde Gaziantep’teki evleri ağır hasarlı olduğu için anne ve babalarıyla birlikte aile dostlarının kebapçı dükkânına sığınan çocuklarla karşılaştık. Çocuklardan 3’ü kebapçının sahibinin, diğer üçü ise evsiz kalan ailenin. En küçüğü henüz 4 aylık. Adı Hümeyra. En büyüğü ise 12 yaşındaki Yağmur. Muhammet, Emine, Haktan, Nuh, Yağmur ve minik Hümeyra. Depremin izini biraz olsun silebilmek adına Cumhuriyet ekibi olarak onlarla sohbet ettik, güldük eğlendik. “Ne olmak istiyorsunuz” sorusuna çocukların verdikleri yanıt hayli dikkat çekici. “Arama kurtarma ekibi çalışanı” olmak istiyorlar.