“Yaşasın hürriyet kahrolsun istibdat!"

KONUK YAZAR | Anıl Talat Eryontuk, Cumhuriyet'in Ege'si için yazdı...

İZMİR / Cumhuriyet

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında kamu görevlisine hakaret ettiği iddiasıyla açılan dava dün sonuçlandı.

Karar duruşmasında İmamoğlu’na iki yıl yedi ay 15 gün hapis cezası verildi.

Bu karar tek kelimeyle demokrasiye vurulmuş bir prangadır.

Maalesef bu kararla sadece hukuk değil, millet iradesi de hiçe sayılıyor.

Bizim gibi gelişmekte olan, ekonomisi dışa bağımlı, evrensel hukukun işlemediği, demokrasinin olmadığı, insan haklarının ayaklar altında olduğu ülkelerde yaşadığımız bu travma önemsenmeyebilir.

Hatta görmezden de gelinebilir.

Lakin bu kararın alınmasına vesile olanlar adaletin gün gelip yargıyı siyasallaştıranlara da

lazım olacağını unutmasınlar lütfen! 

Yargılamalarda yaşanan hukuk garabetleri son bulmadıkça bu acılar bitecek gibi gözükmüyor.

Yargının ana işlevi “adaletin gerçekleşmesini” sağlamaktır. 

Ne yazık ki hukukun üstünlüğü kavramı ülkemiz siyasetinde iktidarın üstünlüğü olarak algılanmaktadır. 

Ekrem İmamoğlu için açılan davada olduğu gibi ülkemizde birçok dava siyasal olarak görülmekte ve vicdanlarda derin yaralar bırakmaktadır. 

Ülkemiz anayasası güçler ayrılığı ilkesiyle, yasama, yürütme ve yargının birbirlerini etkilemeden fonksiyonlarını icra etmesini hedeflemiş fakat halen yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını güvenceye bağlayamamıştır.

Günümüzde iç içe girmiş ve birbirini denetlemekten uzaklaşmış bu erkler sayesinde de adalet mekanizması bizzat sorun üreten bir kurum haline gelmiştir. 

Siyasi erklerin baskısıyla alınmış hukuksal kararların ardından yapılan “Yargımıza güvenelim. Çıkacak sonuçlar hukukun gereğidir.” açıklaması ise yasama, yürütme ve yargısı tekelde toplanmış otoriter bir tavrın yansımasından başka bir şey değildir.

İktidarlar yargıyı, kendisinden olmayanları sindirmek ve cezalandırmak için kullanmaktan vazgeçmelidir. 

İktidar sahipleri unutmamalıdır ki; demokrasilerde muhalefet düşman değil, sadece ve sadece iktidarın denetleyicisidir.

Başta iktidar sahipleri olmak üzere hepimizin hafızasına not etmesi gereken diğer bir husus da insanları bir araya getiren ortak değerlerin varlığıdır. Bu değerler millet olmanın aracıdır. Bu büyük pastanın harcını ortak dil, ortak kültür, ortak tarih, ortak bir toprak parçası, bayrak ve akla gelmeyen pek çok unsurla milletin en büyük temsilcilerini oluşturmaktadır.

Ayrıca var olan bu ortak değerlerin çokluğu da millet bütünlüğünün teminatıdır. Bu pastanın üzerindeki mumlar da anayasal hak ve güvenceler, demokrasi ile birlikte olmazsa olmaz olan hukukun üstünlüğüdür.

İktidarın temel görevlerinden biri de bu mumları muhafaza etmek ve söndürmemektedir.

İktidarda kim olursa olsun şunu bilmelidir ki yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı tam olarak sağlanmadığı sürece söndürülen her mum gün gelip tekrar yanacak, kim olursa olsun hukuku arka bahçesi olarak görenlerden hesap soracaktır.

Ey iktidar sahipleri şunu bilin ki halkı susturamazsınız…

Onurlu insanları susturamazsınız…

Sokağı susturamazsınız…

Gün gelir hak ve hakikat milyonlar olur.

Ve o milyonlar birlik olur, gücünün yettiğince haykırır size:

 "Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet." diye.