Yarbay Tatar 'karanlığa bir nebze ışık' olmaya devam ediyor: 'Ali'ye borcumuz var'
“Hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum” diyen Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar, eşi Nilüfer Tatar ve yakın silah arkadaşı emekli Albay Koca “Bu ülkenin Ali’ye borcu var” dediler.
Çağdaş BayraktarAmirallere suikast kumpasında hakkında ikinci kez tutuklama kararı çıkarılması üzerine “Karanlığa bir nebze ışık olmak için” canına kıyan Yarbay Ali Tatar’ın 13. ölüm yıldönümü. Türküde dediği gibi, “Uyanmaz oldu Ali”. Uyanmaz oldu ama ülkesine yönelik uyarılarında haklı çıktı Yarbay Ali Tatar.
Şair Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Görünce uzanmış yâr kucağına / Boynunu dolamış zülfü bağına / Kurşunu kahpeye atacağına / Kendine çevirdin… Aman be Ali!” dizelerine canıyla bir kez daha hayat veren Yarbay Ali Tatar’ı; ağabeyi Ahmet Tatar, eşi Nilüfer Tatar ve yakın silah arkadaşı Emekli Albay Ümit Koca Cumhuriyet’e anlattı.
(Ali Tatar)
Bundan 13 yıl öncesi. Yarbay Ali Tatar, amirallere suikast davası kapsamında tutuklanıp serbest bırakıldı. Dönemin Cumhuriyet Savcısı, bugünün FETÖ hükümlüsü Süleyman Pehlivan tarafından hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarıldı. Yazdığı mektubun son sözleri, “Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilmez. Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu, ne yaşayacak bir Cumhuriyet ne de bir ülke bulamayacaksınız. Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben, bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum”, yaşamındaki son sözleri oldu. Ölümünden sonraki 13 yılda yaşananlar ise Yarbay Ali Tatar’ı haklı çıkardı.
EŞ NİLÜFER TATAR: “CEHENNEMİ YAŞADIK”
“1994 yılında başlayan evliliğimiz masal gibiydi. 2009’a kadar vatanını milletini seven, bu uğurda can vermeye hazır, vergi borcu bile olmayan, paylaşmayı seven normal bir aileydik” diyen Yarbay Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar, yaşanan süreci “2009 yılında kendi ülkemizde cehennemi yaşadık” ifadeleriyle tanımladı.
Yaşamlarının 2009 öncesi ve 2009 sonrası olarak ikiye ayrıldığını belirten Tatar, “Bizi aile olarak darmadağın ettiler. Ali’yi elimizden aldılar. Ellerine kan bulaştırdılar” dedi. Yarbay Tatar’ın ölümü sonrası hukuk mücadelesine başladıklarını belirten Tatar, “Ölümünden 13 yıl sonra davalarımız görülmeye ve Ali’nin katilleri yargılanmaya başladı. Savcı hakkında açtığımız tazminat davası Yargıtay tarafından daha yeni onaylandı. Ve savcı bozuntusu tazminat cezasına çarptırıldı” ifadelerini kullandı.
“Ödeyeceği bedel, verdikleri zarar karşısında kabul edilebilir bedeller değil” diyen Tatar, bu davayı bir bedel karşılığı için değil, hukuksuzluğunun tescili ve cezalandırılması için açtıklarının altını çizdi.
(Nilüfer Tatar)
HESAP VERMELİLER
Yargılama sürecinde yargılanan kişilerin soğukkanlılığını acı ve üzücü olarak değerlendiren Tatar, “Rahatlıkları ve sorumluluk almayarak arşivlerde ne yazıyorsa onu raporladıklarını ifade ediyorlar. Demek ki Emniyet’in arşivleri yalan beyanlarla dolu. Bu biçimde bir aklama çalışması kabul edilemez. Bize bu arşivlerle ilgili hesap vermeleri gerek” dedi.
“Ali’ye borcumuz var” diyen Tatar, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu ülkenin Ali’ye borcu var. Ali’nin hakkı aranacak ve haklılığı yargı önünde onaylanacak. Ülkeyi yönetenlerin boynunda Ali’nin vebali var. Ali’nin ruhu ancak, kumpasçılardan hesap sorulup, gerçek anlamda adalet tesis edilince huzur bulacak. Zalimler hiçbir zaman abat olamazlar, hesap verirler, verecekler. Bizim hesabımız kapanmadı, hala açık.”
AĞABEY AHMET TATAR: 13 YILDA NE DEĞİŞTİ?
“Yarbay Ali Tatar’ı bu Pazar günü 13. kez anıyoruz. 13 yılın sonunda, memlekette ne değiştiğini kendi kendime sorguladığımda, maalesef hiçbir şeyin iyiye gitmediğini üzülerek görüyorum” diyen ağabey ve Kumpas-Der Başkanı Ahmet Tatar, “Onu kaybettiğimiz günden bu yana, hukuka güven daha da azaldı. Yargı siyasi iktidarın neredeyse tümüyle güdümüne girdi. Yargıç güvencesi, liyakat göz ardı edildi. Yargı, muhalefet üzerinde uygulanmak istenen her türlü yıldırmanın, yasaklamanın aracı haline geldi. Ulusal iradenin tecellisi olan TBMM’nin yasama yetkileri tırpanlandı. Denetim imkanları elinden alındı ve etkisizleştirildi” ifadelerini kullandı.
(Nilüfer Tatar ve Ahmet Tatar)
“LAİKLİK SUÇ SAYILIYOR”
Sadece yargı alanında değil, cumhuriyetin bütün kurumlarında, yerleşik kurallarının, geleneklerinin yok sayıldığına, bütün yetkilerin tek elde toplandığına dikkat çeken Tatar, “Bilimin ışığından uzaklaştıkça ülkemizin dış politikasından, eğitimine, sağlık sisteminden, toplumsal yapısına, demografisine kadar her şeyin büyük bir krize sürüklendiğini izliyoruz” dedi. Devletin laik yapısından söz etmenin neredeyse suç sayıldığı biz noktaya geldiğine işaret eden Tatar, bunun da toplumun bütün kesimlerinde geleceğe ilişkin umutsuzluk yaydığını belirtti.
Bu dönüşümün TSK’deki etkilerinin büyük olduğunu söyleyen Tatar, “TSK’nin emir komuta sisteminden, eğitim kurumlarına, sağlık sisteminden, askerlik hizmetine, disiplin kurumlarına kadar çok uzun yıllarda inşa edilen kural ve gelenekleri ya değiştirildi ya da ortadan kaldırıldı” ifadelerini kullandı. Tatar sözlerini “Umarım ki, kişisel çıkar ve beklentilerimizi bir kenara bırakabilir, son kavşakta aklımızı kullanır ve ülkemizin geleceğine sahip çıkarız. Derdine derman oluruz. Tersini düşünmek bile istemiyorum” temennisi ile tamamladı.
EMEKLİ ALBAY ÜMİT KOCA: “YETERİNCE ÜSTÜNE GİDİLMEDİ”
“Yarbay Ali Tatar’ı üsteğmenliğinden beri tanırım. Ben binbaşı iken, Ali Tatar yarbaydı Üzücü olayın öncesinde 3 yıl benim birinci amirimdi” diyen Emekli Albay Ümit Koca, Tatar’ın, disiplinden taviz vermeyen, yeri geldiğinde tavrını sert bir şekilde ortaya koyan, ‘iş başka arkadaşlık başka’ diyen, yönetici, liderlik yönü baskın, eğitimbilim konusunda son derece donanımlı biri olduğunu söyledi.
Koca, Yarbay Tatar’ı ölüme iten gelişmeleri şöyle aktardı:
“2009 yılında FETÖ’nün TSK da görevli subaylara karşı başlattığı iftira kampanyaları olanca şiddeti ile devam ederken internet üzerinden yayın yapan bir sitede kendini ‘Vatansever’(!) olarak adlandıran biri ya da birileri Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde eğitim uzmanı olarak görev yapan 15-20 kişilik subay listesi yayınlamıştı.
Bu kişi, listedekilerin tümünün Alevi olduğu, bunların alımlarında Yarbay Ali Tatar’ın etkin olarak görev aldığı, Deniz Kuvvetlerinde “Alevi örgütlenmesi” olduğu ve bunu da bir “vatansever” olarak bildirmekten övünç duyduğunu belirterek iftirada bulunmuştu.
İftira attığı isimler arasında benim de ismim vardı. İftira diyorum zira ben 1989 ocak ayında, ara sınıftan Ankara Fakülte Yüksek Okullar Askeri Öğrenci Komutanlığı sınavlarına girip askeri öğrenci olarak öğrenime başladığımda Ali Tatar daha TSK bünyesine katılmamıştı bile. O halde benim alımımda nasıl etkin görev almış oluyordu?
Tabii o günlerde kimsenin bu detaylara ayıracak ne vakti vardı ne de inanası. Bu konulara kafa yorup gerçeği öğrenmek yerine, olaya mezhepsel tarafından bakmak İnsanların daha kolayına geliyordu.
‘Gerek yok’ dememe rağmen ısrar ettiği için listeyi komutanlara çıkardık. Onlar da özetle, yapılanların bir iftira olduğu ve çok ciddiye alınmaması gerektiği yönünde açıklamalarda bulundular. Maalesef olayın üzerine yeterince gidilmedi ve bu süreç Ali Yarbay’ın tutuklanmasına kadar gitti.
Serbest kaldığında hepimiz çok sevindik. İşyerine bizi görmeye geldiğinde çay içerken ‘Ümit içeride şu cam bardakta çay içmeye bile hasret kalıyorsun“ deyince karşılıklı gözlerimiz doldu. Çok kısa süre içerisinde tekrar tutuklama kararı ve ardından da o bilinen son yaşandı.”
“İLK ŞEHİDİMİZ OLGUN URAL’DI”
“2009 yılında başlatılan bu iftiralar karşısında ilk şehidimiz Olgun Ural’dı” diyen Koca, “Kardeşim kadar sevdiğim bir arkadaşımdı. Onun da bu iftiralar karşısında psikolojisi bozulmuş ve 24 mart 2009 lojmanında intihar etmişti. Ali Yarbay bu olaya çok üzülmüş, çok kızmıştı. ‘İnsan canına kıyar mı? Mücadele etmeliydi’ gibilerinden eleştiride bulunmuştu. Hatta geride bıraktığı mektubunda bu olaya değinmiş kendisi ile aynı akıbeti paylaşmak zorunda kaldığını ifade etmişti” ifadelerini kullandı.
(Olgun Ural)
O günlerde kimin FETÖ’cü olduğunu anlamanın zor olduğuna ancak 15 Temmuz sonrası tablonun daha da netleştiğine dikkat çeken Koca, “O zaman Ali Tatar’ın 1. Amiri Kurmay Albay Hayrettin İmren; İstihbarat Şube Müdürü ise Yarbay Muharrem Aslan’dı” derken, “Hayrettin İmren, Tatar’ın intiharından sonra ödüllendirildi amiral oldu. 15 Temmuzda darbe girişimi sırasında Gölcük Deniz Ana Üs Komutanı sıfatıyla kapıda toplanan insanlara ateş açma emri verdi. Yakalanıp ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Gölcük Deniz Ana Üs Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü ise yine Albay Muharrem Aslan’dı. Yakalanıp yargılandı, müebbet hapis cezası aldı” dedi.
TATAR, ÖLÜMÜNÜN 13. YILINDA ANILDI
FETÖ’nün kumpaslarından “amirallere suikast” soruşturması kapsamında ardında bir mektup bırakarak 19 Aralık 2009’da yaşamına son veren Deniz Öğretmen Yarbay Ali Tatar için dün Karşıyaka Mezarlığı’ndaki gömütü başında anma düzenlendi.
Anmaya, ailesi, sevenleri, FETÖ’nün kumpas
davalarında yargılananlar ve Balyoz davasında yaşamını yitiren
Murat Özenalp’in annesi de katıldı. Tatar’ın gömütü başında “Adalet istiyoruz” ve “Devrim şehitleri ölümsüzdür” pankartları açıldı.
Fotoğraflar: Necati Savaş