Yankı Bağcıoğlu: Türkiye'nin bölgedeki hava üstünlüğü tehdit altında
Cumhuriyet’e konuşan CHP Milli Savunma Politikalarından Sorumlu Genel Başkanı Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, Türkiye’nin hava gücünün, bölgedeki diğer ülkelerle kıyaslandığında hem nicelik hem de nitelik olarak zayıf düşme riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek, “Eurofighter ve F16 konusunda tüm imkanlar kullanılarak süreç hızlandırılmalıdır” dedi.
Doğa ÖztürkCHP’nin Milli Savunma Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, Cumhuriyet’e konuştu. Beyaz Saray’a dönüş hazırlığındaki Donald Trump’ın ABD’nin Suriye politikasında değişiklikler yapıp askerlerini çekebileceği yönündeki yorumları değerlendiren Bağcıoğlu, “Yeni başkanın direktifiyle ABD’nin Suriye’den asker çekme durumu olsa da bunun sonuçları anlamında sembolik olacağını, ABD’nin bırakacağı sınırlı sayıda özel kuvvet personeli ile bölge devletlerinde bulunan hava üslerinde konuşlu üstün hava gücü ile birlikte terör örgütü YPG/PYD ile ortak faaliyetlerine devam edeceğini değerlendiriyorum” dedi.
Türk Hava Kuvvetlerinin Modernizasyonu kapsamında ilave F-16 uçağı alımı ile Eurofighter uçaklarının alımı konusundaki hareketliliğe ilişkin de konuşan Bağcıoğlu, Türkiye’nin hava gücünün, bölgedeki diğer ülkelerle kıyaslandığında hem nicelik hem de nitelik olarak zayıf düşme riskiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.
‘RUSYA HAVA GÜCÜNÜ ARTIRIYOR’
İsrail’in F-35 ve F-15, Yunanistan’ın ise F-16V modernizasyonu ile Rafale alımlarıyla hava kuvvetlerini yenilemekte olduğuna ve F-35’leri envanterine katmaya çalıştığına işaret eden Bağcıoğlu, “Rusya ise yeni nesil Su-57 ve Su-35 jetlerine yatırım yaparak hava gücünü artırmaktadır. Bu ülkelerle birlikte Türkiye'nin bölgedeki hava üstünlüğü tehdit altındadır ve Türk Hava Kuvvetlerinin modernizasyonu acil bir gereklilik haline gelmiştir. S-400 alımı nedeniyle F-35 programından çıkarılan Türkiye, yeni uçak ve modernizasyon kitleri konusunda belirsizliklerle karşı karşıyadır” dedi.
‘EUROFİGHTER VE F-16 SÜRECİ HIZLANDIRILMALI’
Bağcıoğlu, Eurofighter Typhoon alımı gibi alternatif çözümler gündem olduğunu ancak siyasi nedenlerle sürecin hızlanamadığına vurgu yaptı.
Bağcıoğlu, “Yerli ve milli projeler arasında Kaan savaş uçağı ve Hürjet jet eğitim uçağı öne çıkmaktadır, ancak bu projelerin tam anlamıyla operasyonel hale gelmesi uzun zaman alacaktır. Özellikle Kaan MMU projesi kesinlikle akamete uğratılmamalı, gerekirse ilave kaynak tahsis edilmelidir. Ayrıca, yerli motor üretimi konusu hala geliştirilme aşamasında. Türkiye’nin yakın çevresinde iki savaş hâlâ devam etmekte, tüm bölgeyi içine alabilecek bir bölgesel savaşın patlak verme riski bulunmaktadır.
Hava hâkimiyeti olmayan ülkelerin muhasıma karşı çaresiz kaldıkları apaçık ortadadır. Türk Hava Kuvvetleri, modern hava gücünün gereksinimlerine uygun platform ve sistem ile donatılma noktasında hava tehdidinin öncelikli olduğu bölgemizde diğer devletlere göre geride kalmaktadır.
Eurofighter ve F16 konusunda tüm imkanlar kullanılarak süreç hızlandırılmalıdır. Bu ortamda ulusal egemenliğimizi ve çıkarlarımızı korumak için hava kuvvetlerimize büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Bu ortam ve koşullar altında, Türk Hava Kuvvetlerinin modernizasyonunda yerli ve milli savunma sanayii ile acil ihtiyaçlar arasındaki dengenin de gözetilerek, süratle çözümler geliştirilmesi gerekmektedir” değerlendirmesinde bulundu.
‘PROJELER BİR GÜNDE ÇIKMADI’
Savunma sanayinin siyaset üstü olduğuna ve Türk milletinin ortak eseri olduğuna işaret eden Bağcıoğlu, “Savunma sanayimiz ortak değerimiz ve milli gururumuzdur. Her Türk yurttaşı savunma sanayimizin ulaştığı seviyeden memnuniyet duymakta ve geleceğe güvenle bakmaktadır. Ancak bugün konuştuğumuz savunma sanayi projelerinin de bir günde ortaya çıkmadığını arkasında 50 yıllı aşkın bir gayret, çaba ve iradenin olduğunu ifade etmek isterim.
Bu kapsamda bahse konu projelerde aslan payının; Özellikle 1974’den itibaren bu projelere destek veren tüm cumhuriyet hükümetlerine, ödediği vergilerle ve yaptığı bağışlarla kaynak sağlayan halkımıza, kanları ile harekât konseptleri ve harekât ihtiyaçlarının belirlenmesine katkıda bulunan şehit ve gazilerimize, birçoğu projelerin oluşturulmasında yer alan ve sonrasında FETÖ kumpasları ile hapislerde çürütülen ve bir kısmı vefat eden Türk silahlı kuvvetleri personeline ait olduğu unutulmamalıdır” dedi.
Bağcıoğlu, bunlara karşın günümüzde milli savunma projelerine ilişkin haklı eleştirilerin bile ‘vatan hainliği’ ile suçlandığını vurguladı.
‘YÜKSELEN POTANSİYEL İHRACATA YANSIMIYOR’
2007-2015 döneminde FETÖ’nün ‘göz yumulan’ ‘müdahale edilmeyen’ kumpasları nedeni ile, yüzlerce general, amiral, subay ve astsubayın hapse atıldığını, tasfiye edildiğini ve bir kısmının hayatlarını kaybettiğini anımsatan Bağcıoğlu, “Göz yumulan kumpaslar neticesinde ortaya çıkan, bilgi birikimini ve tecrübeyi yok eden personel zafiyeti, ciddi bir milli güvenlik ve beka sorunu olarak tarihe not edildi. Milli güvenliğe ve milli savunma sanayisine esas ve en önemli darbe budur.
2023 yılında bölgemizdeki ve dünyadaki çatışma alanlarının büyümesi, Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı’nın (IDEF) gerçekleşmesi gibi gelişmeler sektörün ihracatını daha da arttırdı. 2022 yılında 4,3 milyar dolarlık bir ihracat rekoru kıran savunma ve havacılık sanayii, yüzde 27’lik bir büyüme oranı ile 2023 yılında etkileyici bir yükseliş ivmesi sergileyerek ihracatını 5,5 milyar dolara çıkardı.
Ancak; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 2023 için 25 milyar ABD dolarlık ihracat hedefinin tadil edildiği güncel hedef olan 6 milyar ABD dolarlık rakama ulaşılamadı. Aslında; IDEF gibi dünyanın en büyük fuarlarından birinin düzenlendiği yılda ihracatın daha fazla artması beklentisi oluşmuştu. Savunma sanayimizin en önemli şirketlerinden Baykar’ın, bu ihracat rakamlarında İHA ihracatı ile aslan payına sahip olduğu dikkate alınmalıdır.
Ayrıca, bazı önde gelen savunma sanayii firmalarımızın henüz ürün yelpazelerini genişletememeleri ve yürüttükleri birçok projenin seri üretim aşamasına geçememiş olması nedeniyle daha yüksek ihracat rakamlarına ulaşılması mümkün olamamakta, yükselen potansiyel satış geliri olarak ihracata yansıyamamaktadır. İhracata dönük üretimi gerçekleştirecek insan kaynağı potansiyelimiz hem nicelik hem nitelik olarak kendi öz ihtiyaçlarımızı karşılamak için bile yeterli değildir.
Yetişmiş personelin ise daha fazla mesai yaptırılarak mevcut projeleri yürütmesi zorunluluğu da savunma sanayii içinde başka bir ikilem yaratmaktadır. Sektörde istihdam edilen kalifiye personel sayısındaki artışın ihtiyacı karşılamaya oranla düşük seyrediyor olması, ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır” ifadelerini kullandı.