Yakışıklı devrimci Tarık Akan: Yüreği yüzünden güzeldi
Ne mutlu Türkiye’ye Tarık Akan gibi bir sanatçısı oldu. Onun beyni gözlerinden daha renkliydi. Onun yüreği yüzünden daha güzeldi. Sinemada 50. yılın kutlu olsun Tarık Akan.
Mustafa BalbayBu yıl Tarık Akan’ın kamera önüne geçişinin 50. yılı. Sinema tarihimizde, “Tarık Akan sineması” diye bir gerçek var. Yaşamının ilk yıllarında ve son yıllarında çektiği filmlerle Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en çok “yılın erkek oyuncusu” ödülünü alan Tarık Akan’ın kendisini sürekli geliştirmesi başlıca özelliği oldu. Bunun yanında kendisini kamera önüne hapsetmemesi, hep ülkesiyle nefes alıp vermesi bir başka özelliği.
Tarık Akan’ın sinemayı, sanatı paylaştığı arkadaşlarının, onun yaşamındaki tüm süreçlere tanıklık etmiş olan yıldızların birleştiği başlıca söylem şuydu:
İnsandı.
Tarık Akan’ın sağlığında sosyal medyasını Murat Hattatoğlu yönetiyordu. Ölümünden sonra da çalışmalarını devam ettirdi. Hattatoğlu, sanatçının dik duruşu nedeniyle kızdırdığı kesimlerin dışında toplumun hemen bütün kesimlerinden hâlâ Tarık Akan’a ilişkin anılar derlemekte olduğunu anlattı.
Kamuoyunun çok yakından tanıdığı sanatçıların gerek Tarık Akan yaşarken yaptıkları açıklamalar, gerek ölümünden sonra verdikleri demeçler ve gerekse bu çalışma çerçevesindeki görüşmelerimiz hep onun sanatı, erdemi, kişiliği, yurt sevgisi, yardımseverliği üzerineydi. Şimdi söz onların...
ŞERİF SEZER: “HEP DERDİ VARDI!”
Tarık Akan sinemasında ilk beş film sayılsa, içinde mutlaka Yol (1981) ve Deli Deli Olma (2009) yer alır. İki filmde de başrolü Şerif Sezer’le paylaştı. Şerif Sezer tanıdığı iki Tarık Akan’ı bize şöyle anlattı:
“1980’li yıllarda sinema sektörünün oyuncular dışında kadın elemanı yoktu. Aklınıza gelen her şeyi erkekler yapıyordu. Bu da kadınlar için bir dizi zorluğu beraberinde getiriyordu. Tarık Akan’ın böyle bir ortamda paylaşımcı, kollayan bir yanı vardı. Yol’da hem oyuncu hem pek çok şeyi koordine eden kişi olarak filmin neredeyse her şeyiydi. Yılmaz Güney hapiste, onun adına pek çok şeyi Tarık Akan hallediyor.
Yıllar sonra 2009’da bu kez Deli Deli Olma filmi için Tarık’la beraberdik. Çok farklı bir Tarık gördüm. Özü aynıydı, yardımsever, sıcak... Ama yıllar ona çok şey katmıştı. Kars’taki çekimler sırasında gördüm ki Tarık pek çok okula kitap göndermiş, giysi paketleri yollamış. Doğu’daki pek çok yoksul köye Tarık Akan’ın eli değmiştir. Bilinmesin isterdi. Benim tanık olduklarım var. Kars’ta Deli Deli Olma’yı çekerken bir TIR geldi. Nedir dedik. Tarık Akan’ın oradaki çocuklara yardımlarıymış. Çevrede köyler varmış. O anı hayranlıkla izledim.
İstanbul’da önce Papirüs’te sonra Çiçek Bar’da buluşmalarımız oldu. Hep bir derdi vardı Tarık’ın. Memleketin dertleri. Hep derdi olan filmler yaptı. Günlük yaşamda ne kadar yardımsever, centilmense, film çekerken bir o kadar kavgacıydı. Hep en iyisi olsun isterdi. Yönetmenle kavga eder sürekli çatışırdı. Kendini parçalardı. Bir kostümün düğmesini dert edebilirdi. Kendisi dışındaki arkadaşlarının kostümüne de bakardı. İyi şeyler için çırpınan bir insandı...”
PERİHAN SAVAŞ: “HEPİMİZ ÇOK GENÇTİK... EN HIZLI TARIK BÜYÜDÜ!”
Perihan Savaş’la 2021 yılı Kasım ayı başında 32. Ankara Film Festivali’nde onur ödülü almak üzere geldiğinde konuştuk:
“Çok gençtik. Çok komiktik. Espriler, takılmalar... Benim annem çok tutucuydu. Film setine gelir, beni sürekli kontrol ederdi. Koruyacak kendince. Tarık Akan yanıma gelip, bana bir şeyler anlattığında annem, ‘Hadi oğlum hadi, dedin diyeceğini’ diye çıkışırdı. Tarık ikide bir, ‘Şu anneni bir gün bir yere kapatacağım’ diye takılırdı.
Zamanla büyüdük. En kararlı, en gözü pek büyüyenimiz Tarık oldu. İkimiz de kimsenin, hiçbir şeyin esiri olmadık. Tarık bunu en iyi ilan edenimiz oldu.
SAFA ÖNAL: “ROL YAPMADAN OYNAR”
Yönetmen, senarist Safa Önal’la 90. yaşını doldurmaya hazırlanırken konuştuk. Vertigo ile baş etmeye çalışırken zor bir zamanda Tarık Akan’ı o kadar güzel anlattı ki...
Önal, 2005 yılında filme çekilmiş 395 senaryosuyla Guinnes rekorlar kitabına girmişti. İşte Tarık Akan’a dair anlattıkları:
“Tarık ahh Tarık... Yakışıklı herifti. Ama kalbinin güzelliği daha daha fazlaydı. Tarık’a çok şey kattım, Tarık’tan çok şey aldım. Tarık cıvıl cıvıl bir adam. Kuş yürekliydi. Kıpır kıpır... Hep en güzeli olsun ister...
Onun pek çok filmine senaryo yazdım. Yaşadığı zamanı o kadar güzel kullandı ki kendini hep eğitti hep eğitti... Ahh koca Tarık...
Tarık Akan rol yapmadan oynar... Tarık da ilk gençliğinde Bakırköy sahilinde boğulmak üzere olanları kurtarması gibi yaşamı boyunca toplumu boğulmaktan kurtarmaya çalıştı. Onca emeğin ardından küstüğü de oldu, Çiçek Bar’da bir köşeye çekilip karamsarlığa düştüğü de oldu... Ama o yürek var ya, hep güzel şeyler için attı...”
NEBAHAT ÇEHRE:“ÇOCUK SAFLIĞINI YİTİRMEMİŞ BİR MİLİTANDI”
Tarık Akan’la 1988’de Kimlik ve 2003’te Gülüm filminde oynayan Nebahat Çehre, o yılların her dönemini kendi içinde farklı kriterlerle değerlendirdi.
Özellikle porno filmlerin kabul gördüğü yıllarda, bu akıma teslim olmak istemeyenlerin büyük zorluklar çektiğini vurguladı, şöyle dedi:
“Ben Tarık Akan’da hep çocuk saflığını, temizliğini yitirmemiş, militan bir duruş görmüşümdür. Yaşadığı dönemin bütün dertlerini kendine dert edindi. Bunun için Yeşilçam’dan dışlanmak gibi bedeller de ödedi. Aynı dönemlerden biz de geçtik. Ben de çıkış yolunu sahneye çıkmakta buldum. Yoksa evimizin elektrik borcunu dahi ödeyemeyecek duruma düşecektik. O yıllarda bize filmde oynamanın karşılığı senet veriliyordu. Sinema salonlarının senetleri. Film tutmazsa senetler karşılıksız hale geliyordu ama film tutsa da bunun garantisi yoktu. Tarık Akan açıkçası erkek olmanın getirdiği avantajla da pek çok şeye göğüs gerdi. Bu özelliğini hep hayranlıkla izlemişimdir.”
NUR SÜRER: “HAYATA AŞIK BİR KORKUSUZDU!”
Tarık Akan, Nur Sürer’le üç filmde oynadı; 1983’te Derman, 1986’da Ses, 1988’de Dönüş. Bu filmlerle birlikte dostlukları da derinleşti. Sohbetimizde bu derinleşmeyi şöyle özetledi:
“Oyun, eylem, masa arkadaşımdı.”
Dört kelimeyle her şeyi anlattı. Bunları açmasını istedik. Şöyle devam etti:
“Hayata aşıktı, korkusuzdu... Bu kelimeyi kullandıktan sonra anlatmam gerekir. 1983 yılı... 12 Eylül bütün gücüyle hüküm sürüyor. Bingöl’ün biraz dışında çekimleri bitirdik, otele dönüyoruz. Hepimiz bir minibüsteyiz. Yolda askerlerin yaşlı bir adamı dövdüğünü gördük. Tarık refleksle şoföre dur dedi. Zınk diye durdu. Durdu da, ne yapacağız? O anda askere bir şey demek bir şeyler ister! Belki de bir suçüstü hali var. Tarık hışımla askerlerin üzerine yürüdü. ‘Dedeniz yaşındaki adama ne yapıyorsunuz’ diye bağırdı. Kimlik göstermediğini söylediler. ‘Tarladan gelen bu amcanın kimliğini ne yapacaksınız’ diye başlayıp çıkışmaya devam etti. Adama, ‘Amca sen minibüse bin’ dedi. Adam şaşkın, yanımıza oturdu. Askerler de Tarık Akan’a gık diyemediler. Amcayı otelde ağırladık. Hepimiz Tarık Akan’a sarıldık. Canım arkadaşım benim. İyi insanlar hep gidiyor...
Çok önemli bir oyuncuydu. Sinemada tarz yarattı. Uzun süre işsiz kalma pahasına tarzından, ilkelerinden ödün vermedi. Sosyal içerikli, bağımsız filmler yaptı. Yığınla para kazanırken birden bıçak gibi kesildi. Yapımcılar cezalandırdılar onu. Ama o ne olursa olsun ödün vermedi.”
TÜRKAN ŞORAY: “AMERİKA’DA OLSA, OSCARLARI TOPLARDI”
“Kartpostal çocuğu olarak sinemaya başlayıp sinemamızın en çok ödül alan sanatçılarından biri olarak bu günlere gelen Tarık Akan’ın oyunculuk serüvenindeki bu yükseliş, beni her zaman çok heyecanlandırmıştır. Salon filmlerinde bu kadar popüler ve aranan bir isimken birden yaşam içindeki gerçek insan hikâyelerine dönüşü, kendi dünya görüşüne uygun filmler yapma çabası, ona hep saygı duymama neden olmuştur. ‘Acaba’ diye düşünmeden, ‘seyirci kaybeder miyim’ demeden, yüreğinde hiçbir ikirciklilik hissetmeden sosyal içerikli, sol görüşü benimseyen bir yolda olduğunu göstermesi ona halkın katlanarak artan bir sevgisi olarak geri dönmüştür. Sürü ve Yol gibi filmlere asılışı onlarda çok farklı karakterler çizerek sevgili Yılmaz Güney’in yolunda olduğunu göstermesi bunu söylemlerinde dile getirmesi nasıl da güzel.
İkimizin birlikte rol aldığı bir film vardır: Berdel... Anadolu’daki erkek çocuğa olan düşkünlüğü anlatan, erkek doğuramayan kadının çilesini anlatan bir film... Tarık’ın oradaki oyununa hayran kalmıştım... Ve çok eminim ki Amerikalı bir aktör olarak dünyaya gelseydi, Oscarları toplamış olacaktı. Ama biliyorum ki o sevenlerinin ona olan samimi sevgisini, saygısını dünyanın en büyük ödülü ile eşdeğer tutuyordur.
Geleneksel olarak hepimiz aynı değil miyiz?”
HÜMEYRA: “FİLMDE SENİ SEVİYORUM DEYİNCE GERÇEK SANDIM!”
Kamuoyunun daha çok şarkıcı kimliğiyle tanıdığı Hümeyra, Tarık Akan’la Devlerin Ölümü filminde oynadı. Film, Tarık Akan’ın seçiciliğine selam veren bir ağırlıkla Sabahattin Ali’nin Çilli, Hanende Melek, Yeni Dünya adlı üç öyküsünden esinlenmişti. Bilgesu Erenus tarafından senaryolaştırılmıştı. Tarık Akan ve Hümeyra dört ayrı karakteri canlandırmıştı.
Hümeyra, Tarık Akan’dan kalanları bize şöyle özetledi:
“Çalışması çok rahat bir insandı. Centilmen, hiç kırmadan sıkmadan hareket etmeye özen gösterirdi. Filmin güzel olması için verdiği çaba bir yana bizimle hep güler yüzlüydü, hiç sinirlendiğini görmedim. Aklımda hep iyi şeyler var. Yaparım dedi mi, yapardı. Söz verip de yapmadığı bir şey hatırlamıyorum. Filmden önce paylaşım yapardık. Birlikte çalışırdık. Bazı erkekler oynarken gözleri bakmaz. Tarık Akan öyle değildi. Gözleri bakardı. Filmde gözlerime bakıp, ‘Seni seviyorum’ dedi. O an gerçekten sevdiğini düşündüm.”
MERAL ORHONSAY: “ONA TOZ KONMAZ!”
Tarık Akan’ın sinemada kişisel duruşunu ortaya koyduğu filmler arasında yer alan başlıca filmler arasında, Kanal, Maden, Yol, Pehlivan gelir. Bu filmlerde Tarık Akan’la başrol oynayan kadın oyuncu Meral Orhonsay’dı.
Orhonsay’la Tarık Akan’ın beşinci ölüm yıldönümünde Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün’ün düzenlediği anma gününde buluştuk. 16 Eylül 2021’de, beşinci yıldönümündeydi. Meral Hanım son yarım asrı içinde yaşıyor, bizimle paylaşıyordu. Bir çırpıda özellikle kadın sanatçıların yaşadıklarını konuştuk. Konu Tarık Akan olunca şunları vurguladı:
“Tarık Akan deyince ilk aklıma cesaret ve yaratıcılık geliyor. Ona bir gram toz konsun istemem. Konmaz da zaten. Yeşilçam’ın her şeye bulaşmış ortamında Tarık Akan’ın enerjisi, içtenliği o kadar farklı ki...
Tarık Akan’ın sinemaya katkıları unutulmaz. 1977 Ankara Yürüyüşü’nde hep birlikteydik. İlk kıvılcımı çakanlardan biri benim. Sansüre karşı ortak bir duruş gerekiyordu. Hep birlikte bunu başardık.”
SİBEL TURNAGÖL: “O BİR IŞIKTI...”
Tarık Akan, Sibel Turnagöl’le 1986 yılında Adem ile Havva, 1987 yılında da Skandal filminde oynadı. Turnagöl, “Onunla ilk filmi çekerken 18 yaşındaydım” dedi, devam etti:
“Karşımda çocukluğumdan beri seyrettiğim ve hayran olduğum bir kişi var. Benim için inanılmaz bir mutluluk. Heyecan verici. Titriyorum.
Çekim aralarında bana kitaplar önerdi. Richard Bach’ın Martı’sı, Umberto Eco’nun Gülün Adı aklımda kalan iki kitap. Galiba birini kendi getirip vermişti. Klasikleri okumamı istedi. Mutlaka izlemem gereken filmleri söyledi. İkinci filmimiz Skandal’ı çekerken bir ara bir yastığı ağzına tıkıp avazı çıktığı kadar bağırdığını gördüm. Bir sonraki çığlık sahnesi için sesini kalınlaştırmaya çalışıyormuş...”
HALE SOYGAZİ: “DEĞİŞEREK VE DEĞİŞTİREREK BÜYÜDÜK”
“Sevgili arkadaşım Tarık Akan’dan bahsetmek, benim için çocukluk yıllarımı anmak gibi adeta. Yaşamın keyifli, acılı, çok neşeli, ya da kederli ve görkemli anlarımın, fotoğraflarımın özenle yerleştirildiği albümün sayfalarını sevgiyle karıştırmak gibi...
İkimiz de 70’li yıllarda başladık oyunculuğa. Tarık benden birkaç yıl önce...
Türk sineması kendi yolunda arayışlarla yürürken, bizim de aynı yolda değişerek ve değiştirerek yürüdüğümüz yıllar...
Bu zor ve keyifli yolda oyunculuğunun ve sorumluluğunun risklerini başarıyla taşımış, Türk sinemasına önemli katkılarda bulunmuş güçlü bir sinemacıdır.”
GİDİŞİYLE FAKİRLEŞTİM, YALNIZIM!
RUTKAY AZİZ: “UZUN BOYLU ALÇAKGÖNÜLLÜ ADAM GİTTİ…”
Tarık Akan’la Bakırköy Lisesi’nin tuvaletinde sigara içerken başlayan tanışmanın nasıl kopmaz bağlara dönüştüğünü anlattı:
“O uzun boylu, alçakgönüllü adam gitti… Şimdi daha yalınızım, daha da fakirleştim… Ben Ankara’ya gittim, AST’la devam ettim. Tarık hızla yükseldi, kendini olağanüstü geliştirdi. İlk filmlerinde onun sesi olmamı istemişti. Nazım Hikmet Vakfı bizi bambaşka bir mücadelede buluşturdu.
Okulda öyle bir kadro yarattı, öyle bir eğitim sistemi oturttu ki kısa sürede Türkiye ölçeğinde başarıya ulaştı. Bu mücadelesine tanığım. Andımız yasaklandığında hemen Ataol Behramoğlu’ndan bir metin rica etti. Okulda onu okuttu. Yaşamının hiçbir dönemini inkâr etmedi.”
Sevdiğim bir Çin sözü var:
Bir yıl sonrasını düşünüyorsan, tohum ek.
On yıl sonrasını düşünüyorsan, ağaç dik.
Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan, toplumu eğit.
Bu söze bir ekimiz var:
Bin yıl sonrasını düşünüyorsan, sanatçı yetiştir.
İşte bu ekin en güçlü, yaşayan kanıtı Tarık Akan’dır.
En iyi hocası kendisiydi!
Ne mutlu Türkiye’ye Tarık Akan gibi bir sanatçısı oldu.
Onun beyni gözlerinden daha renkliydi.
Onun yüreği yüzünden daha güzeldi.
Sinemada 50. yılın kutlu olsun Tarık Akan.
BİTTİ...
(Tarık Akan’ın yaşam öyküsü yakında Halk Kitap’tan yayımlanacak.)