Uzmanlar İzmir’in 2020’dekine benzer bir depreme hazır olmadığını söyledi: Son şans dönüşüm
Kentsel dönüşümde kaybedecek vakit kalmadığını belirten uzmanlar, İzmir’de riskli yapı stoku yenilenmediği takdirde, olası bir depremde acı bir tabloyla karşı karşıya kalınabileceğine dikkat çekti.
Erman Şentürk30 Ekim 2020’de meydana gelen ve 117 kişinin öldüğü, bini aşkın yurttaşın da yaralandığı İzmir’deki büyük depremin ardından kentsel dönüşümün önemi bir kez daha ortaya çıktı.
İzmir’in benzer şiddette olası bir afete hazır olmadığını ve kentsel dönüşüme acilen ihtiyaç bulunduğunun altını çizen Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), kentteki riskli yapılar yenilenmediği takdirde tablonun çok daha ağır olabileceğini duyurdu. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, önceliğin can güvenliği olması gerektiğini ifade ederek yürürlükteki iki ayrı yasanın karmaşaya yol açtığını ve süreci geciktirdiğini dile getirdi.
‘DEVLET DAHİL OLMALI’
Kentsel dönüşümde üç ayrı yöntem olduğunu belirten Ayatar, “6306 sayılı afet yasası kapsamında ve vatandaşların kendi başlarına inisiyatif alarak bina yenileme şeklinde yaptıkları çalışmalar var. Bu üç ayrı yöntem kentsel dönüşümü bütünsellikten uzaklaştırıyor ve sürecin de yavaş ilerlemesine sebep oluyor. Çünkü burada bir eşgüdüm yok. Kentsel dönüşüm salt bina dönüşümü değil, aynı kentin yenilenmesi ve sağlıklı bir çevre oluşturulması demektir. Vatandaşın kendi imkânlarıyla, tek başına bu süreci yönetmesi ekonomik olarak zaten mümkün değil. Burada devletin de dönüşüme dahil olması gerekiyor. Geçmişte yapılan varsayımlarda kentteki yapıların yüzde 60’a yakının riskli olduğu gündeme geldi. Ancak bu yapılan bilimsel bir çalışma sonucuna dayanmıyordu ve bir tahmindi. Bunun için öncelikle bir envanter çalışması yapılması ve analizler gerekiyor. Kentimizde imar affına uğrayan, hiç mühendislik hizmeti almamış, incelenmemiş çok sayıda yapı var. 2017 yılına kadar ulusal çapta bu çalışmaların tamamlanıp tüm yapıların envanterinin çıkartılması lazımdı. Ancak 2011 yılında yürürlüğe konulan Ulusal Deprem Stratejik Eylem Planı halen tamamlanmış değil” dedi. “Şu anda asıl risk deprem değil” diyen Ayatar, “Çünkü depremin kendisi değil, binalar öldürüyor. Bunu yakın zamanda İzmir depreminde yaşayarak gördük. İzmir’in bu açından kentsel dönüşüme acil olarak ihtiyacı var. Eğer bu deprem İzmir’in merkezinde olsaydı çok daha ağır bir tablo ile karşılaşabilirdik. Demek ki bizim yapılarımız güvende değil ve kentsel dönüşüme ihtiyacımız var.”
‘BİNALAR ÖLDÜRÜYOR’
Bizim yarın deprem olacakmış gibi önlem alıp, bir an önce kentsel dönüşüme ağırlık vermemiz gerekiyor. Kentsel dönüşüm sağlıklı bir çevre ve yaşam kalitesi için olduğu kadar halkın can güvenliği için de çok önemli bir konudur. Kentsel dönüşüm gibi acil önlemleri almak zorundayız. Ve kentsel dönüşümü sadece bir bölge ya da ilçe için değil, İzmir’in tamamı için ele alıp kentin tamamını kapsayan, bütüncül projeler yürütmek zorundayız” ifadelerini kullandı.
KRİZ NEDENİYLE DURMA NOKTASINA GELDİ
TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı İlker Kahraman ise yaşanan ekonomik kriz nedeniyle kentteki dönüşüm faaliyetlerinin durma noktasına geldiğini belirtti. Kahraman şu ifadeleri kullandı:
“Dönüşümde önümüzdeki en büyük engel piyasaların ve ekonominin durumudur. İnşaat maliyetleri son dönemde çok yükseldi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin projelerini başarılı buluyoruz. Bunlar kent için örnek projeler. Vatandaşla uzlaşı üzerine kurulduğundan ötürü iyi sonuçlar alınıyor. Ancak aynı başarı, özel sektörde yakalanamıyor. Dönüşüme başlayacak yüklenici o yapıyı ne kadara mal edeceğini bilemiyor. Önünü göremeyen bir yüklenici garanti de veremiyor, risk de artıyor. İnşaat maliyetleri ve değişen fiyatlardan ötürü herkesin kafası karışık. Ülkenin ekonomik durumundan dolayı, projeye başladıktan sonra maliyeti katlanarak artabiliyor. Bu hem yüklenici, hem de vatandaş açısından büyük bir çıkmaz.”
‘DOKU DEĞİŞİYOR’
Dönüşüm projesinde çok sayıda etkenin değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Kahraman, “Kentsel dönüşüm demek sadece vatandaşı konut sahibi yapmak ve binaların yenilenmesi üzerine bir çalışma değil. O bölgede sosyal donatı alanları, eğitim alanları, altyapı, ulaşım gibi konular proje ile birlikte bir bütün olarak ele alınmalı. Diğer yandan, kentsel dönüşümde öncelik orada yaşayan kentlinin de o bölgede kalması üzerine olmalı. Çok lüks konutlar yapıldığında vatandaş satın alamıyor, kendi yaşam alanında kalamıyor. Bu sefer de göçle birlikte kentsel doku değişiyor. Barınma sorununu en uygun şekilde çözecek formüller üzerinde durmalıyız. Sonuçta bu anayasal bir hak. Özellikle deprem bölgesi olan alanlarda halkın barınmasını sağlayacak, en güvenli, en uygun fiyatlarla konut sahibi olabileceği projeler ortaya konulması gerekiyor” diye konuştu.