Ümit Turmuş'tan Afrika dersi
KONUK YAZAR | Suavi Yardımoğlu, Cumhuriyet Ege için yazdı...
cumhuriyet.com.trTeknik direktör Ümit Turmuş eski dostum. Sadece iyi bir dost değil, sportif anlamda da görüşlerimin uyuştuğu, bilgilerinden feyz aldığım, mesleğe yıllarını vermiş, bir çok kulüpte olmazları olur yapmış, bir çok genç yeteneğe üst düzey liglerde, yarışmacı takımlarda, korkusuzca şans verip, yıldızlara dönüşmelerine fırsat tanımış, teorisini uygulamaya taşımış, bir teknik adam. Dahası bir çok antrenör kursunda eğitmen olarak görev almış, Ada'da edindiği bilgilerini, deneyimlerini meslektaşlarına aktarmış, Türk Futbolu'na antrenörler yetiştirmiş, kelimenin tam anlamıyla "hocaların hocası."
Bugünkü yazıma konu olmasının sebebi ise doğaldır ki "yakın dostum" olması değil.
Ümit Turmuş onca başarısına, yetiştirdiği onca futbolcuya karşın kendi ülkesinde hak ettiği değeri göremedi. Hep sıfırdan başladı, bir yerlere getirdi, ama ağzı ile kuş tutsa kimseye yaranamadı. Yurdun dört bir yanında, doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi, her ligden takım çalıştırdı. Yaptı yakıştırdı, buldu buluşturdu. Ne var ki; armudun sapı, üzümün çöpü... Veda etti, binbir emekle, türlü yokluklarla savaşarak kurduğu yapılara, gözü gibi baktığı çocuklarına... Kendi doğrularını, kulübün çıkarlarını hep yukarıda tuttuğu için, dayatılan kadroları sahaya sürmediği ve "düzen"e uymadığı için, yönetimlerle ters düştü. Bir keresinde, bir başkanın oğlunu yeterli bulup takıma almadığı için biletinin kesildiğine bile tanık olmuştum.
Değerini bilenler tarafından zaman zaman hatırlansa da uzun sürmedi. Çünkü O, hiç bir zaman lobilere girmedi, yapılara dahil olmadı. Hatırlı ağabeylere yakın durmadı. Bilgisine, çalışkanlığına, üretkenliğine ve en çok da bilime güvendi.
Kendi ülkesinde hiç bir zaman "yıldız antrenör" olamadı. Başarısız olup "kovulduktan" sonra ertesi gün büyük umut olarak bir başka kulüpte çalışamadı. Ama denizler ötesinde, kilometrelerce uzaktaki "kara kıta" onu çok sevdi. O da yalın ayak başı kabak, yoksul "çikolata çocukları"...
1984 yılında Antalya'da başlayıp Arsenal Altyapı Antrenörü olarak başladığı kariyeri 2003'te, onu bu yıl ki Africa Nations Cup'ın ev sahibi Kamerun'a taşıdı. Yıllar sonra Dünya Şampiyonu olan Fransa'nın sırrını keşfettiği, futbolun beşiği, dünyanın en iyi ligine sahip Britanya'nın gözdesi "kara elmas" madenini bulmuştu.
Kamerun'un güçlü ekiplerinden Racing Club Bafoussam'u çalıştırmaya başladı. Bafoussam'un taraftarları tarafından "Lion of Bafoussam" (Bafoussam'un Aslanı) olarak anılmaya başlandı. Kamerun'da uzun vadeli planları vardı, ama orada da engeller karşısına çıktı, dönmek zorunda kaldı. İstese "menajer - antrenör" olarak doldururdu bir otobüse, "kara çocuklar" üzerinden küpünü doldururdu. Ama bu kanının alacağı bir iş değildi, asla olamazdı. Aksine hayrına bir çok yetenekli Afrikalı genci "bedava" maliyetle önerdi. Ama binlerce avroya bir de menajer parası ödeyerek almak, daha karlı bir işti, kuşkusuz (!)
Meraklıları tanıdık isimlerin de yer aldığı, pandemi gecikmesiyle özlenen Afrika Uluslar Kupası'nı büyük bir dikkatle izlediler. Komorlar maçında, stada girebilmek için futbol şehitleri veren Kamerun'un 3-0'dan 3-3'e getirip, penaltılarla taraftarlarına armağan ettiği üçüncülük ve Premier Lig'in iki yıldızı Salah ve Mane'nin karşı karşıya geldiği, şampiyonu yine penaltıların belirlediği Mısır - Senegal kapışması...
Kara futbolun acı-tatlı renklerinden bir kaçıydı bunlar.
Ama asıl görülmesi gerekenleri, Afrika Futbolu'nu yakından tanıyan Ümit Turmuş, çok güzel bir sosyal medya paylaşımı ile bizlere sunmuş.
Umarım, hala trajikomik bir "14 dışarda, 8 içerde, 3 de Türk" formülüne, bu kısır tartışmaya takılıp kalan, bu arada Avrupa ve dünya futbolunun gerçeklerinden giderek kopan, kupalara katılabilmek için elemelere mahkum olan, C Ligi'nde mucize skorlara bayram yapan, futbolumuzu yönetenler de ders alırlar.
Köşeyi bundan sonra Turmuş'a teslim edelim.
* * *
Afrika Uluslar Kupası'nı Mısır'ı penaltılarda yenerek kazandı. 17 milyonluk Senegal, 103 milyon nüfuslu Mısır'a nasıl galip gelebilir? Afrika'da "Dünya futboluna" en çok futbolcu ihraç eden bölge Batı Afrika. Futbolcu ihracında bu bölgeden dünya sıralamasında 6 ülke var. Zaten 4 finalisten Mısır hariç, 3 ülke Kamerun (Orta Afrika ama, bu bölgeye komşu ve aynı iklimde), Senegal ve Burkine Faso. En çok futbolcu ihraç eden diğer bölge ülkeleri ise Nijerya, Gana, Fildişi Sahili ve Mali...
Avrupa ülkelerinin de üzerinde yoğunlaştığı bölge burası. Ciddi bir rekabet yaşanıyor. Bu bölgeden gelen yeteneklerle, düşük maliyetlerle, yıldız oyuncu ihtiyacını karşılayan Avrupa kulüpleri, scoutlar, partner ya da pilot takımlarla bu işi planlı ve sürekli bir biçimde yapıyorlar. Avrupa'ya giden bu oyuncular da zorlu liglerde gelişerek, kendi milli takımlarını da yukarıya taşıyorlar.
Biz ise 84 milyon nüfusumuzla futbolcu ithalinde dünya beşincisi iken futbolcu ihracında ilk 50 de bile yokuz. Yabancı sayısı başarısızlığımızın sanki esas nedeni gibi sunuluyor. Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya ve Almanya; Avrupanın 5 büyüğü olarak hem futbolcu ihracında hem ithalinde ilk 30'da yer alıyorlar. Yani hem üretiyorlar, hem de en iyileri kendi liglerine getiriyorlar.
Biz ise Avrupa'da altyapılara en az para harcayan ülke konumundayız. Tüketici ve yeterince üretmeyen bir sistemsizlik içinde yol alıyoruz. Çocuklarımız yeteneksiz mi?
"HAYIR!"
Yeteneği erken bulan ve iyi eğitim veren ülkeler, sürdürülebilir başarıyı yakalıyorlar. Bizde ise ilkokulda, ilk 4 yılda, yani 7-10 yaş gruplarında çocuklarımızı Beden Eğitimi Öğretmeni ile dahi buluşturamıyoruz. Sınıf öğretmenlerine emanetler.
Yani yetenek tespiti ve çocuğun eğitiminde en önemli zaman boşa harcanıyor. Üretmeyen bir yapıda, "Yabancı oyuncu sayısı 6 mı, 7 mi, 8 mi olsun?" gibi yapay konuları tartışmaya devam. Bulunmadan kaybolup giden binlerce yeteneğimize üzülmek bize kalıyor.
Bu "KADER" değil, biz yetişkinlerin gençliğimize karşı bir ayıbı!