TTB Başkanı Azap: Eksik olan tek şey siyasi irade
Sağlıkta “yenidoğan skandalının” görünür kıldığı bir çöküşün karşımızda olduğunu kaydeden Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Alpay Azap, “Bu çöküşten devletin olanaklarının halkın yararına seferber edildiği bir yaklaşımla kısa sürede çıkabiliriz. Koşullarımız 101 yıl öncekinden çok daha elverişli. Eksik olan tek şey siyasi irade” dedi.
Merve KılıçCumhuriyetimizin kuruluşunun 101. yılına özel gazetemize konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Alpay Azap, “Cumhuriyetin kurucu değerleri 101. yılında bize sağlık alanında da dersler vermeye devam ediyor” dedi.
Azap, şunları kaydetti: “1920’lerin başında onlarca yıl süren savaştan çıkmış olanakları çok sınırlı genç bir devlet; verem, sıtma, veba, trahom, tifüs, tifo, çiçek gibi hastalıklardan kırılmakta olan bir halk söz konusu idi. Bebeklerin yüzde 40’ının 1 yaşına gelmeden öldüğü, bulaşıcı hastalıklardan kaynaklı ölümler nedeniyle ortalama yaşam süresinin 35 yıl olduğu 1923’te ülkede belediyeler, il özel idareleri ve genel bütçeye bağlı olarak toplam 78 hastane ve dispanser ile 4 bin 595 hasta yatağı ve toplam 560 hekim, 554 sağlık memuru, 136 ebe, 69 hemşire, 4 eczacı mevcuttu” ifadelerini kullandı. Genç Cumhuriyetin devletin tüm olanaklarını halkın yararına seferber ederek devrim niteliğinde atılımlarla yola çıktığını kaydeden Azap, “‘Geniş alanda hedefe yönelik dar kapsamlı hizmet’ felsefesi ve dikey örgütlenme ile verem, tifüs, veba, sıtma gibi bulaşıcı hastalıklara özel bir kontrol yaklaşımı uygulandı. 1947’de veba, 1957’de çiçek silindi. Aşı ve serum üretimi sağlandı. O kadar ki Türkiye 2. Dünya Savaşı’nda pek çok ülkenin askerleri için tifüs aşısı sağlayabildi” diye konuştu.
Azap, “1961 Anayasası 49. maddesinde ‘Devlet herkesin beden ve ruh sağlığı içerisinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlamakla görevlidir’ diyerek devleti halka sağlık hizmeti sunmakla görevlendirdi. 1961’de koruyucu hizmetlerin artırılması ve tedavi edici hizmetlerle birlikte tüm ülkeye ulaştırılabilmesi için ‘Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi’ yasası çıkarıldı” değerlendirmesinde bulundu. Sağlık Ocağı uygulamasının ülkeye yayılmaya başladığını söyleyen Azap, “Dönemin koşullarının izin verdiği ölçüde kaynakları en verimli kullanmaya çalışan bir sistem kurulmaya çalışıldı. Ancak bu yaklaşım 1980’de kesintiye uğradı.1982 Anayasası artık devleti asli görevli değil sadece ‘sağlığı düzenleyici’ olarak tanımlamaktadır” diye konuştu.
‘SAĞLIK TİCARET KONUSU OLDU’
Azap, “Dünya Bankası’nın zorlaması ve sağladığı kredilerle 1980’lerin ortasında başlayan ve 2011’de önemli ölçüde tamamlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık ticaret konusu haline getirildi ve kamu kurumlarında bile performans, taşeron, kamu-özel işbirliği gibi uygulamalarla piyasa mantığı hâkim kılındı. Kamu kaynakları artan oranda özele yönlendirildi. Sonuç; sağlıkta ‘yenidoğan skandalının’ görünür kıldığı bir çöküş karşımızdadır” ifadelerini kullandı. Bu çöküşten devletin olanaklarının halkın yararına seferber edildiği bir yaklaşımla kısa sürede çıkabileceğine dikkat çeken Azap, “Koşullarımız 101 yıl öncekinden çok daha elverişli. Hem insan, hem altyapı, hem bilgi-tecrübe hem de maddi kaynaklar son derece yeterli. Eksik olan tek şey siyasi irade. Siyasileri halkın yararına kararlar almaya zorlamalıyız. Hep birlikte başarabiliriz” dedi.