Terörün çözümü; sevgi ve güven
KONUK YAZAR | Anıl Talat Eryontuk, Cumhuriyet'in Ege'si için yazdı...
İZMİR / CumhuriyetÜlkemiz terör belasından çok çekti ve maalesef çekmeye devam ediyor
Taksim İstiklal Caddesi’nde son yaşadığımız terör eylemi de buna en iyi örnek…
Terör eyleminin mimarı ise PKK/PYD/YPG terör örgütü…
Zaten Taksim bombacısı terörist kadının ilk ifadesi de PKK/PYD/YPG terör örgütü tarafından özel istihbarat elemanı olarak yetiştirildiği ve Afrin - İdlib üzerinden Türkiye'ye eylem yapmak için kaçak yollarla giriş yaptığına dair.
PKK terör örgütünün 15 Ağustos 1984 tarihindeki ilk silahlı saldırısının ardından tam 38 yıl geçti.
15 Ağustos tarihinde Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçelerinde askeri lojmanlara ve karakollara eş zamanlı düzenlenen baskınlarla örgüt silahlı eylem sürecine girdiğini ilan etmişti.
O gün saldıra ölen nöbetçi er Süleyman Aydın, Türkiye’nin PKK’ya karşı mücadelesinde bugüne kadar kaybettiği binlerce canın ilki olarak kayıtlara geçmişti.
Türkiye, bu eli kanlı terör örgütü PKK ile mücadelede 38 yılda 40 binden fazla insanını kaybetti.
Defalarca ilan edilen sıkıyönetim dönemlerinde binlerce köy boşaltıldı, milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı.
Binlerce sivil faili meçhul cinayetlerin kurbanı oldu.
Ülkenin milli gelirinin büyük bir kısmı askeri harcamalara gitti, onlarca kez sınır ötesine operasyonlar düzenlendi.
Demokratikleşme ve kalkınma politikaları ‘terörle mücadele’ gerekçesiyle rafa kaldırıldı.
38 yıllık şiddet sürecinde 7 Cumhurbaşkanı, 20’nin üzerinde hükümet eskiten ülkemiz bu sorunu askeri yöntemler dışında, siyasi diyalog ve uzlaşmayla da çözülemedi.
Kürtlerin taleplerini parlamentoya taşıyan HDP ise arkası kesilmeyen şiddet nedeniyle çözüme bir türlü katkı sağlayamadı.
Peki, ülkeyi kargaşa ve belirsizlik ortamına götüren terör kime hizmet ediyor?
Ve terörden en çok kim zarar görüyor?
Bu sorulara cevabı sözde değil özde vermek lazım gibi geliyor bana.
Elbette Türkiye’nin değişiyor olduğu ve değişmek zorunda olduğu bir gerçek.
Yalnız bu değişim kesinlikle bir bölünme ve ayrışma değil.
Sorunun tek çözümü sevgi ve güven...
Bu güven ve sevgi sorununu da ancak demokratik kurumlar çözebilir.
Eğer siyasal aktörler değişimin önünde değil yanında olmayı seçerlerse o zaman daha müreffeh, daha demokratik ve herkes için daha fazla özgürlüğün, güvenliğin ve hukuk devletinin olduğu bir Türkiye hedefi çizilebilir.
Uzlaşma yoluyla daha özgürlükçü, rejimin temel prensiplerine sadık ama çeşitliliğe açık, değişen gerçeklere uygun şekilde demokrasi güçlendirilebilir.
Toplumun büyük bir kesiminin ortak kimlik, inanç ve hedeflerinin güçlü olması eğer iyi kullanılabilirse, çözüm konusunda önemli fırsatlar yaratılabilir.
Bu belirttiğim hususlar AKP iktidarı döneminde olabilir mi?
Elbette hayır!
O zaman tek yol var: O da seçim…
Ve ancak seçimle gelebilecek daha demokratik, daha özgür, hukukun var olduğu bir Türkiye bu sorunu çözebilir.
Sizce de öyle değil mi?