Tarımsal girdilerdeki artış, bir önceki yıla göre yüzde 60 arttı

Bu yıl buğday üreticisi, bir yandan kuraklıkla uğraşırken öte yandan kuraklıkla doğrudan ilişkili olan verim ve rekolte düşüklüğü ile karşı karşıya kaldı.

Mehmet Şakir Örs

Gıda üretimi denilince ilk akla gelen başta buğday, arpa olmak üzere tahıl, hububat üretimidir. Bir zamanlar kendi kendine yetebilen ülkeler arasında sayılan ülkemiz için buğday ve hububat üretimi büyük önem taşır. Son dönemlerde, bu sembol ürünlerde de maalesef ithalatçı olduk, dışarıya bağımlı hale geldik. Üstelik buğday üreticimizden esirgenen fiyat ve maliyetlerle dışarıdan ithalat yapıyoruz.

Bu yıl buğday üreticisi, bir yandan kuraklıkla uğraşırken öte yandan kuraklıkla doğrudan ilişkili olan verim ve rekolte düşüklüğü ile karşı karşıya kaldı. Bir de fiyat sorunları eklenince tıpkı kuruyan başağın boynunu büküşü gibi buğday üreticisinin de beli büküldü. Dolayısıyla buğday ve tahıl üreticisi alabildiğine dertli. Tüm bu zorluklar, üreticinin ekimden, dikimden, üretimden uzaklaşmasını da beraberinde getiriyor. Sözün özü, ülkemizin gıda ve tarım üretiminde tehlike çanları çalıyor.

Siyasal iktidar, içinde bulunduğu sıkışma ve yaşanan kuraklık nedeniyle, bu yıl hububat ürününe sözde iyi bir alım fiyatı veriliyormuş gibi bir algı yaratmak istedi. Oysa bu alım fiyatları üreticiyi memnun etmediği gibi, giderlerini ve kuraklık nedeniyle oluşan zararlarını bile karşılayamadı. 

Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı Hüseyin Demirtaş, ekmeklik buğdayda dünya fiyatının ton başına 2 bin 350 lira ile 2 bin 400 lira olduğunu, Türkiye’de açıklanan fiyatın ise 2 bin 50 ile 2 bin 250 arasında kaldığını belirtiyor. Yıllardır yeterli destek verilmediği için, bu yılki yüzde 30-36 arasındaki artışın sanki iyi bir artışmış gibi gösterilmeye çalışıldığına dikkat çeken Demirtaş; oysa tarımsal girdilerdeki artışın bir önceki yıla göre yüzde 60 oranında olduğunu vurguluyor. 

Tarımsal desteklerin yıllardır önemli bir sorun olduğunu belirten TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Suiçmez ise yalnızca kuraklıktan zarar gören çiftçinin borçlarının erteleneceğinin açıklandığına dikkat çekiyor.

MAZOT ZAMMI, BUĞDAY ALIM FİYATI ARTIŞINI SOLLADI

Buğday ve hububat fiyatlarının ilanından hemen sonra gelen fahiş orandaki akaryakıt zammı, çiftçinin adeta elini böğründe bıraktı! Bilindiği gibi mazot, çiftçinin, özellikle de buğday ve hububat üreticisinin en temel üretim girdisini oluşturuyor. 

İsterseniz gelin mazota yapılan zamla, üreticinin ürettiği buğdaya yapılan fiyat artışını rakamlarla bir karşılaştıralım: Buğday alım fiyatı kiloda 60 kuruş artırıldı. Buna karşın biz bu çalışmayı hazırlarken ÖTV artışı nedeniyle mazota tek seferde gelen zam, litrede 67 kuruş oldu. Üstelik üretici, mazotu hemen zamlı fiyattan alırken desteği ise en az bir yıl sonra ödeniyor. Çiftçinin 1 litre mazot alabilmesi için yaklaşık 3.3 kilo buğday satması gerekiyor. Bu rakamlar, kırsal kesimin, üreticinin içinde bulunduğu darboğazı, yaşadığı sorunları çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.

ÇAY VE FINDIK HASADI SANCILI

Tarımda yaşanan sıkıntılar elbette yalnızca belirli ürünlerle ve bölgelerle sınırlı değil. Fındığıyla ve çayıyla ünlü Karadeniz Bölgesi’nde de üreticiler sorunlarını dile getiriyor. Ülkenin en önemli ihraç ürünlerinden olan fındıkta hasat dönemi yaşanıyor. Geçmiş hasat dönemlerinin olumsuzluklarına, bu dönem Doğu Karadeniz’de yaşanan aşırı yağışların ve sel felaketlerinin zorlukları ekleniyor. Fındığın hasadı ve kurutulması zorlaşıyor. Fındık üreticisi ile çay üreticisinin tasası ve endişeleri birbirine karışıyor. Öyle anlaşılıyor ki Anadolu’da hangi üründe olursa olsun, üretici hasat döneminin sevincini tam anlamıyla yaşayamıyor.

Bu sevinci doyasıya yaşamayanlar arasında Doğu Karadeniz’in çay üreticileri de var. Yalnızca gübre maliyetinin yüzde 40’tan fazla arttığı 2021 yılı için, yaş çay alım fiyatının artış oranı yüzde 18 oldu. Açıklanan alım fiyatından memnun olmayan üreticiyi, bir de Çaykur’un alımda kota ve kontenjan uygulaması vurdu! Çay üreticisi, özel şirketlerin insafına bırakıldı. Çay üreticileri, Hopa’da ve Çayeli’nde protesto gösterisi yapıp çaylarını meydanlara döktü. Aslında hasat döneminde çayda yaşananlar, diğer ürünlerin hasat dönemlerinde yaşanacakların da bir bakıma habercisiydi!..

TÜTÜNCÜLÜK ZOR ZANAAT

Tütünün ve tütüncülüğün tarihi, bir anlamda Türkiye ekonomisinin ve kapitalizminin de tarihçesidir. Osmanlı döneminde tütünün üretimi ve ticareti, yabancıların egemenliğine terk edilmişti. Reji denilen bu idare, tüm yetkileri elinde bulunduruyor ve istediği gibi kullanıyordu. Kolcu denilen özel görevlileri, halkı baskı altında tutuyordu. Bu durum, dışa bağımlılığın, emperyalizmin tahakkümü altında kalmanın tipik örneğiydi.

Ülkemizin “reji”den kurtuluşu Cumhuriyetle birlikte olmuştur. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomideki ilk adımlarından biri; 1925 yılında, “reji”nin feshedilip ulusal/kamusal tekel kurumunun oluşturulmasıydı. Yakın bir geçmişte de tekel, uluslararası tütün tekellerinin, sigara kartellerinin istemleri ve çıkarları doğrultusunda özelleştirilerek yok edilmiştir. Piyasa, yabancı tütünün ve sigaraların istilasına bırakılmıştır.

Tütünün, tarlada yetiştirilmesinden kırılıp kurutulmasına ve dizilip balyalanmasına kadar uzanan, bir dizi zahmetli işi vardır. Ege’nin üretim yörelerinde geçen çocukluğumuzda ve ilk gençlik yıllarımızda, tütüncülükle ilgili pek çok gözlemimiz/anımız olmuştur... En kaliteli tütünü, Balkan göçmeni, muhacir kökenli komşularımız yetiştirirlerdi. Mahallemizin hemen çevresinde tütün tarlaları bulunurdu. Gecenin ay ışığında ya da kandil lambalarının kısık aydınlığında, tütün kıran emekçilerin “sessiz” ama apaydınlık türküleri, hem gecenin karanlığını ışıtır hem de yürekleri ısıtırdı!..

İlk sigortalı işimiz, Tekel’in tütün alım kampanyasında mevsimlik işçi olarak çalışıp “tütün yazıcılığı” yapmak olmuştu. O yıllarda tütüncü, piyasanın açılışını dört gözle beklerdi. İlan edilen baş fiyat memnun edici olursa, ekici kasketini havaya fırlatırdı! Tersine durumlarda da tepkisini protestolarla gösterirdi. İzmir’in Bademler köyünde yetişen değerli siyasetçi Mahmut Türkmenoğlu’nun bakanlığı döneminde, kasketler sevinçle havaya atılmıştı!..

Tütün konusunu gündemimize alıp yeniden değerlendirmemize geçen aylarda Adıyaman yöresinde yaşanan gelişmeler neden oldu. Tütün üretimine ve ticaretine getirilen yeni düzenleme nedeniyle tütün emekçileri ayağa kalktılar. Bu konuyu, yalnızca yetki belgesi zorunluluğu çerçevesine sıkıştırmak, olayın boyutlarını küçültür ve sığlaştırır. Oysa tütün sorunsalı, ülkemiz ekonomisinin dışa bağımlılığının çarpıcı bir göstergesi ve izdüşümüdür.