SES: Bir yanda helikopterle malzeme dağıtımı, bir yanda çadır yok!
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İzmir Şubesi yetkilileri deprem afetinin yaşandığı Kahramanmaraş’ta edindikleri izlenimleri kamuoyu ile paylaşırken, halk arasında ayrım yapılmasını eleştirdi. Yöre halkının yardım dağıtımlarında mezhep farkı gözetildiğine ilişkin şikayetleri olduğunu ifade eden SES İzmir Şube Temsilcisi Dilan Karabağ, “Merkeze daha yakın Kürt ve Alevi köylerine bir ay sonra çadır geldiğini, merkeze daha uzak olan diğer köylere ise helikopterle malzeme verildiğini, konteyner evler kurulduğunu öğrendik” diyerek AFAD’ı ve yetkili kurumları eleştirdi.
Erman ŞentürkSES tarafından Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde kurulan KESK dayanışma çadırında gönüllü çalışan temsilciler olarak yaşadıklarını ve bölgedeki izlenimlerini kamuoyu ile paylaşan SES İzmir Şube Temsilcisi Dilan Karabağ, “Herkes deprem sonrasında temel ihtiyaçların çok geç ulaştığı, devletin bu konuda geciktiği bilgisini verdi. Köy ziyaretlerinde merkeze daha yakın olmasına rağmen Kürt ve Alevi köylerine bir ay sonra çadır geldiğini, merkeze daha uzak olan diğer köylere helikopterle malzeme verildiğini, konteyner evler kurulduğunu öğrendik. Köylere yemek verilmediği gibi, gelen erzakın sınırlı olduğu ifade edildi. Bazı köylerde kendi imkânlarıyla konteyner getirebilen aileler de mevcuttu. Enkaz kaldırma işlemi sırasında sağlam kapılarını veya eşyalarını talep eden köylüye kapı ve eşyaları verilmemiş, kendi evinin enkazında hiçbir söz sahibi olmadığını söyleyen köylüler ile karşılaştık” diye konuştu.
Bölgede yaşanacak olası bulaşıcı hastalık riskine karşı da uyarılarda bulunan Karabağ şunları ekledi: “Dayanışma açısından Türkiye ve bölge halklarının gönüllü seferberliği bu enkazdan dayanışmayla çıkılacağının en belirgin örneğidir. Pazarcık halkının, OHAL, deprem ve demografik yapının olumsuz koşulları arasında sıkıştığı, ihtiyaçların karşılanmasında eksik kalındığı, halkın ve çocukların sosyal alanlarının olmadığı, psiko-sosyal dayanışmaya acil ihtiyaç duyulduğu ortadadır. Kentin bu haliyle sürdürülebilir bir yaşamın mümkün olmayacağı, her ne kadar bulaşıcı hastalık olmasa da koşulların buna çok müsait olduğu bilinmelidir. Yıkılan bu kentteki yetersizliklere rağmen, dayanışmayla bir hayli yolun katedildiği, bu saatten sonra insanca yaşanılabilir ve sürdürülebilir bir kentin inşasının elzem olduğu aşikârdır.”