Prof. Dr. Seyfettin Gürsel: Yokuş aşağı gidiyoruz

BETAM Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel: 17 küsur liradan bile dolar alanların olması benim için sürpriz oldu. Bu davranış TL’nin geleceğine, genel olarak da Türkiye ekonomisinin geleceğine olan güvensizliğin had safhaya çıktığını gösteriyor.

Şehriban Kıraç

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, ekonomik büyümenin beklendiği gibi düşmesi halinde, durgunlaşan istihdamın işgücü artışlarını telafi edemeyeceğini, dar tanımlı işsizlik oranının yeniden artışa geçeceğini vurguladı.

Gürsel, “Şubat ayı başında asgari ücretlilerin cebine bir yıl öncesine kıyasla yüzde 50 daha fazla para girecek. Yıllık gıda enflasyonu da bu gidişle ocak sonu itibarıyla sanırım yüzde 40’ı bulur. Sonuçta pazar filesi bir yıl öncesine kıyasla yüzde 10 kadar daha fazla doldurulabilecek. Ancak her geçen ay file yeniden boşalmaya başlayacak” dedi.

Türkiye ekonomisinin adeta freni patlamış kamyon misali yokuş aşağı gittiğine dikkat çeken Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ile geçen pazar günü yaptığımız söyleşide ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.

- Türkiye ekonomisinde üçüncü çeyrekte yüzde 7.4’lük bir büyüme söz konusu. Türkiye ekonomisindeki büyüme görünümünü sizce nasıl?

Sıradan ama biraz ekonomi bilgisi olan bir vatandaşa, “Bu yılın temmuz-ağustos-eylül döneminde bir ülkede GSYH son bir yılda yüzde 7.4 oranında artmış, önceki üç aya göre de yüzde 2.7 büyümüş, ne dersiniz” diye bir soru yöneltseniz sizce yanıt ne olur?” Bence vatandaş “Maşallah, Allah nazardan saklasın” gibisinden hayranlık ve biraz da haset karışımı bir yanıt verir ve merak edip “Bu hangi ülke acaba” diye de sorar. Siz de “Bu bizim ülkemiz, Türkiye” dediğinizde vatandaşın anlık tepkisinin ne olabileceğini okurların tahayyül gücüne bırakalım.

Bir yanda ekonominin yakın geçmişine dair son derece parlak büyüme rakamları var, diğer yanda son birkaç aydır bizzat yaşamakta olduğumuz kâbus var. Türkiye ekonomisi adeta freni patlamış kamyon misali yokuş aşağı gidiyor. Yüksek yıllık büyüme rakamı önemli ölçüde pandemi şokunun yaşandığı 2020’deki durgunluğun sonucu. Çeyreklik büyümeye odaklanalım. Yüzde 2.7 çok yüksek bir rakam.

Bu büyümeye en büyük katkının özel tüketimden geldiği görülüyor. Özel tüketimin büyümeye katkısı 4.3 puan. Kamu tüketim harcamalarının katkısı 1.2 yüzde puan. Dikkatinizi çekerim. Üç aylık harcamadan söz ediyoruz. Net ihracatın büyüme katkısı ise sıfır.

Bu noktada bir ara hesap yapalım: Özel tüketimden 4.3 puan, kamu tüketiminden de 1.2 puan katkı, eder yüzde 5.5 büyüme. Oysa çeyreklik büyüme yüzde 2.7! Hangi harcama kalemi eksik? Yatırımlar. Yatırımlar yüzde 1.8 azalmış. Dolayısıyla büyümeyi 0.5 puan aşağıya çekmiş. Ama ara hesap hâlâ yüzde 5 büyüme gösteriyor. Eksik olan son kalem stok değişimi.

BETAM olarak yaptığımız hesaba göre stoklarda ciddi azalma görülüyor. Stoklardaki azalma da büyümeyi 2.3 puan aşağıya çekmiş. Hesap şimdi tamam: 5 eksi 2.3 eder 2.7.

- Bu büyüme sürdürülebilir mi?

Bu yüksek büyüme tamamen tüketimin eseri. Yatırımlarda daralma ile stoklardan satış gelecek için zaten hayra alamet değildi. Son dönemde yaşadığımız baş döndürücü çalkantılardan sonra ise sürdürülmesi bence tamamen olanaksız.

TÜRK LİRASI’NA GÜVEN SAĞLANAMIYOR

- Döviz kurundaki artış, yüksek enflasyon ve her gün gelen zamlar karşısında halkta ciddi bir fakirleşme var. Ne diyeceksiniz?

Döviz kurunda artış bekliyordum ama bu kadar hızlısını değil. Özellikle geçen cuma tam bir kâbus yaşandı. Merkez Bankası’nın faiz indireceği belliydi ve bu kararın kur üzerindeki etkisinin piyasada önceden satın alındığını yani önceki günlerde gerçekleşen kur artışlarının faiz indirimine önceden verilmiş tepki olduğunu düşünüyordum. 17 küsur liradan bile dolar alanların olması benim için sürpriz oldu. Demek ki çok sayıda işletme ve vatandaş kurun yükselmeye devam edeceğini düşündüler ve alıma geçtiler. Bu davranış TL’nin geleceğine, genel olarak da Türkiye ekonomisinin geleceğine olan güvensizliğin had safhaya çıktığını gösteriyor.

DEVLET BORÇ KRİZİNE GİREBİLİR

- Yoksullaşmanın sonu nereye varır?

Kurdaki artışlar döviz borcu olan işletmeleri ve tabii devleti bir borç ödeme krizine kadar götürebilir ama yoksulluğu doğrudan etkilemez. Ama enflasyonu sürekli yukarı iterek dolaylı yoldan etkiliyor. Enflasyon yükseldikçe yoksul sayısı artıyor ve daha vahimi yoksulluk derinleşiyor. Çok düşük gelirli kesim açlığın sınırında. Basit bir hesap yapalım: Milyonlarca ücretli ve yevmiyelinin çoğunluğu asgari ücret ve biraz üzerinde kazanıyor. 

Kayıtsız çalışanların önemli bir bölümü daha da az kazanıyor. 2021 Şubatı’nda net asgari ücret 2.825 liraydı. Bu parayla pazar filesi zaten yeterince doldurulamıyordu. TÜİK rakamlarıyla gıda fiyat artışı aralık ayında en iyimser tahminle yüzde 30’u geçecek. Demek ki düşük gelirlilerin pazar filesi bugün iyice hafiflemiş durumda.

PAZAR FİLESİ BOŞALACAK

- Asgari ücret net 4 bin 250 TL olarak açıklandı. Bu pazar filesini doldurmaz mı?

Bu asgari ücret fileyi doldurur. Şubat ayı başında asgari ücretlilerin cebine bir yıl öncesine kıyasla yüzde 50 daha fazla para girecek. Yıllık gıda enflasyonu da bu gidişle ocak sonu itibarıyla sanırım yüzde 40’ı bulur. Sonuçta pazar filesi bir yıl öncesine kıyasla yüzde 10 kadar daha fazla doldurulabilecek. Ancak her geçen ay file yeniden boşalmaya başlayacak. Ne kadar hızla boşalır kestirmek zor. Halen kur-enflasyon sarmalının içindeyiz. Eğer para basılmazsa, yani ocağa odun atılmazsa kur artışı hız kesebilir. Ama enflasyonun daha gideceği uzun bir yol var çünkü tüm maliyet artışları tüketici fiyatlarına yansımadı. Asgari ücret artışı da körük işlevi görecek. İktidar bu yüksek asgari ücret zammını seçimler için yaptı. Ama seçimlere bir yıldan fazla var. Bana öyle geliyor ki asgari ücrete en fazla altı ay sonra yeniden zam yapma ihtiyacı hasıl olacak. Bir girdaba kapıldık, nereye savrulacağımızı da doğrusu kestiremiyorum.

- Asgari ücrette bölgeler arası farka dikkat çekiyorsunuz. Asgari ücret her bölge için farklı mı olmalı?

İstanbul’da pek çok işletmenin asgari ücretten çalıştıracak eleman bulamadığını halen BETAM’da sürdürmekte olduğumuz bir araştırma nedeniyle birinci elden biliyorum. Anadolu’nun düşük ortalama gelire sahip bölgelerinde herhangi bir işletme kapısına “Asgari ücretten SGK kayıtlı elaman alınacaktır” diye bir ilan koyduğunda kısa sürede yüzlerce vatandaşın kuyruk oluşturacağını da kuvvetle tahmin ediyorum. İstanbul’da çalıştıracak eleman bulamayan işletmeler asgari ücret zammından ziyadesiyle memnun kalmış olmalılar. Ama İstanbul’daki kişi başı ortalama gelirin dörtte birine sahip bölgelerde ayakta kalmaya çalışan pek çok küçük ve orta boy işletme için yeni asgari ücret ciddi sarsıntı yaratacaktır. Ama bizim işverenler bu tür sarsıntıları atlatmanın gayri nizami yollarını bilirler. Öteden beri asgari ücretin bölge düzeyinde belirlenmesini savunuyorum.

İŞSİZLİK ARTIŞA GEÇECEK

- İşgücü piyasasında son durum nasıl?

Yılın başında işsizlik oranı yüzde 13’tü. İkinci çeyrekte yüzde 12.1’e, 3. Çeyrekte yüzde 11.7’ye kadar geriledi. Toplam istihdam 9 ayda 1 milyon 140 bin artarak 29 milyona çıktı. Yine de yüzde 11.7 oldukça yüksek bir seviye. Hatırlatmak isterim ki Türkiye ekonomisi durgunlaşmaya başlamadan, yani üç yıl önce işsizlik oranı yüzde 9.9 seviyesindeydi. 2020’de pandemi şoku işgücü piyasasını altüst etti. Nisan-mayıs-haziran döneminde istihdamda büyük bir kayıp yaşandı. Ama bu kayıplarına rağmen işsizlik oranı artmadı hatta azaldı. Pandemi döneminde işgücünden büyük miktarda çıkışlar yaşandı. Nitekim çalışmayı arzulayan ama iş bulma ümidi olmadığından ya da ailesel nedenlerle iş aramayan sayısı bu dönemde yaklaşık 2.5 milyondan 4.5 milyona yükseldi.  Bu potansiyel işgücü Eylül 2021 itibarıyla 2 milyon 880 bine kadar gerilemişti.

Ancak ekim ayında 3 milyon 100 bine yükseldi. Çalışmayı arzulayan ama iş aramayan bu potansiyel işsiz kitlesi hesaba katılarak hesaplanan “potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı” da yeniden artışa geçerek yüzde 18.5’ten 18.7’ye yükseldi. Bu eğilim devam eder, ekonomik büyüme de beklendiği gibi düşürse, durgunlaşan istihdam işgücü artışlarını telafi edemeyecektir. Bu durumda dar tanımlı işsizlik oranının da yeniden artışa geçmesi kaçınılmazdır.