Prof. Dr. Ateş Kara: 'Ortak düşmana karşı birlikte mücadele etmeliyiz'
Türkiye’nin maymun çiçeği virüsüne karşı hazırlığını, bir önceki salgından alınan derslerle, devletlerin virüsle mücadelede izlemesi gereken yol haritasını ve bölgelere göre değişiklik gösterebilecek virüsle mücadele yaklaşımlarını, Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara ile konuştuk.
M. Birol GügerTüm dünyada maymun çiçeği vakaları hızlı bir şekilde artarken Türkiye'de de ilk vakanın gözlem altına alındığı bizzat Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından 30 Haziran’da kamuoyuna duyuruldu.
Öte yandan, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa bölge direktörü Dr. Hans Kluge, cuma günü yaptığı açıklamada, maymun çiçeği virüsünün, 15 Haziran'dan bu yana Avrupa'da üç katına çıktığını açıkladı. Dr. Kluge'ye göre, laboratuvar tarafından onaylanmış mevcut vaka sayısı 4.500'ü geçti. Dr. Kluge ayrıca, mayıs ayı ortasından bu yana dünya çapında teyit edilen ve bildirilen tüm vakaların yaklaşık yüzde 90'ının Avrupa'da kaydedildiğini de sözlerine ekledi.
EN ÇOK VAKA İNGİLTERE'DE
DSÖ Avrupa bölge ofisi ve Avrupa Hastalık Merkezi ortak bültenine göre, Birleşik Krallık 1.000'den fazla maymun çiçeği vakası ile virüse en çok rastlanan Avrupa'da lider. İngiltere'yi 838 vaka ile Almanya, 736 vaka ile İspanya, 365 vaka ile Portekiz, 350 vaka ile de Fransa takip ediyor.
Yaygın kanının aksine Afrika kıtasında rakamlar Avrupa'ya göre daha düşük. Afrika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi pazartesi günü, 2022'nin başından bu yana 10 Afrika ülkesinde toplam 1.715 maymun çiçeği vakası rapor edildiğini bildirdi. Bu vakalardan yalnızca 73'ü yaşamını yitirdi.
Cumhuriyet, Türkiye’nin maymun çiçeği virüsüne karşı hazırlığını; bir önceki salgından alınan derslerle, devletlerin virüsle mücadelede izlemesi gereken yol haritasını ve bölgelere göre değişiklik gösterebilecek virüsle mücadele yaklaşımlarını, Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara ile konuştu.
NASIL BULAŞIYOR?
Maymun çiçeği için “yüksek risk taşıyan bir enfeksiyon değil. Koronavirüsle kıyasladığımızda bulaş riski çok daha düşük” diyen Kara’ya göre, “İnsanlar virüsü iki yolla bulaştırabiliyor. Bunlardan ilki, solunum yollarından çıkan damlacıklar, ancak bu damlacıklar konuşurken veya nefes alıp verirken oluşan damlacıklardan daha büyük ve teması önleyebilmek için birbirimize 30 santimden yakın olmamamız gerekiyor. Ayrıca bulaş, uzun süreli maruz kalma neticesinde gerçekleşiyor. O bakımdan, pek de kolay değil. İkinci bulaş şekli ise ciltte çıkan içi su dolu kabarcıkların patlaması ve kabarcığın içimdeki mikrop dolu sıvıyla temas edilmesi şeklinde gerçekleşiyor...”
Virüse karşı gerekli hazırlıkların yapıldığını belirten Kara’ya göre, “Hastane enfeksiyonları kontrol programları çerçevesinde Türkiye'de uzun yıllardır düzenli eğitimler veriliyor. Ayrıca, bakanlığın da bu konuda hazırladığı bir rehber mevcut. Hastane içerisinde bulaşma riski çok düşük, ancak yine de sağlık çalışanlarının korunması amacıyla önlemler alınıyor...”
BİLGİ PAYLAŞIMININ ÖNEMİ
Koronavirüs salgını döneminde, devletlerin insanlığın ortak düşmanına karşı ortak mücadele yürütmek yerine, virüsün kaynağı olarak birbirlerini suçladıkları uzun bir süreç yaşandı. ABD Başkanı Trump açıkça, Çin’i, “virüsü dünyaya yaymakla” suçladı. Trump yönetimindeki ABD, Almanya ve Fransa'nın; Fransa ise İspanya ve İtalya'nın maskelerine el koydu. Salgının şiddetinin düşüp aşılama sürecine geçildiğinde ise ülkeler arasında işbirliğinden çok yıkıcı bir rekabetin öne çıktığı görüldü.
Salgınla mücadelede en önemli noktalardan birinin de “bilgi paylaşımı” olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ateş Kara, Cumhuriyet’e demecinde, “Temaslı kişilerin bilgileri dünya ile daha hızlı paylaşılırsa, virüsü kontrol altına almak çok daha kolay olabilir” ifadelerine yer verdi.
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara
Kara sözlerine şöyle devam etti:
“Dünyanın bilgi, tıbbi malzeme ve tıbbi tecrübe paylaşımında eksiklikleri olduğu aşikâr. Dünya Sağlık Örgütü, belli uygulamaları hayata geçirmeye çalıştı, ancak başarısı sınırlı oldu. Örneğin, dünyanın bir bölümünde aşı çok yaygınken, diğer bazı bölgelerde aşının sağlık çalışanlarına bile uygulanamadığını görüyoruz. Genel anlamda dünyayı etkileyen, enfeksiyona neden olan bir virüsten bahsediyorsak buna karşı tüm dünya ortak mücadele yürütmeli. Salgın, bir yerde kontrol altına alınmış olmasına karşın, başka bir yerde insanların yaşamlarını etkilemeye devam ediyorsa burada bir başarıdan söz edilemez...”
“STANDARTLAR YERELE ADAPTE EDİLMELİ”
“Virüsle mücadelede sabit uluslararası bir yaklaşım mı olmalı yoksa her ülke kendi özgün koşullarına göre bir mücadele rotası mı belirlemeli” sorusunu yönelttiğimiz Prof. Dr. Ateş Kara’ya göre, “Dünyanın ortak kararlar alıp uygulaması gerekiyor, ancak bu kararların ilgili ülkede uygulanabilirliği veya ilgili ülkelerin koşullarına uyumluluğu da göz önünde bulundurulmalı. Uluslararası standart ve kriterler belirlendikten sonra en uygun şekilde hedef ülkelerin koşullarına adapte edilmeli.”
Uluslararası standartlara atıf yapmasına karşın, virüsle mücadelenin, ülkelerin özgün koşullarına göre farklılık gösterebileceğini belirten Kara, sözlerini şöyle noktaladı:
“Aşı uygulamasını ele alacak olursak; bir ülke, tüm operasyonu tek bir merkezden yönetebilir, fakat başka bir ülke, aşılama için evlere sistem kurup, aşıyı kişilerin ayağına götürebilir. Mücadele biçiminin, esasen o ülkenin kültür özellikleri ile uyumlu olması gerekir. Fakat sonunda amaç, aşıyı o ülkede yeterli sayıda insana ulaştırıp daha fazla hayat kurtarmak olmalı. Kısıtlamalar konusunda da bilimsel gerçeklere bağlı kalınmalı...”