MHP'li Yıldırım 'Diyanet'e laf söyleyenin hedefi İslam' dedi, Bahçeli'nin danışmanını unuttu

MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yıldırım, 'Hiranur Vakfı' skandalı üzerine yaptığı konuşmada Diyanet İşleri Başkanlığı'na gelen eleştirilerden rahatsızlığını "Kim Diyanet'e, camiye, müftüye, müezzine, imama laf söylüyor ise bunun hedefi İslam dinidir" diyerek gösterdi. Oysa Diyanet'e ve Başkan Ali Erbaş'a en sert eleştirilerden biri de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin danışmanı Yıldıray Çiçek tarafından yapılmıştı.

cumhuriyet.com.tr

MHP milletvekilleri, TBMM Genel Kurulu'nda görüşülen Cumhurbaşkanlığı ile bağlı ve ilgili kurumların 2023 yılı bütçeleri üzerine söz aldı.

MHP İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu'dan sonra konuşan MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Yaşar Yıldırım, İsmailağa cemaati bağlantılı Hiranur Vakfı'nın kurucusunun 6 yaşındaki kızının 'evlendirilerek' cinsel istismara maruz bırakılma skandalına ilişkin konuştu. 

"Çocuk evliliklerinin" son günlerde yaşanan olumsuz bir durum olduğunu belirten Yıldırım, "Her hafta sonu polis, çocuk evliliği nedeniyle bir düğün salonunu basar. Bu, maalesef toplumumuzun kanayan bir yarası. Şimdi bu hadiseden olarak görüyoruz ki herkes Diyanet'e saldırıyor. Maksat Diyanet değil İslam'ı karalama, kötüleme, itibarsızlaştırma" diye konuştu.

"MİNARELER RAHATSIZ EDİYOR"

Yıldırım, Diyanet'e yapılan eleştirilerin İslam dinine yapıldığını öne sürmekten geri durmadı. Yıldırım, "Her kim ki bilerek veya bilmeyerek şu veya bu gerekçeyle Diyanet'e, camiye, müftüye, müezzine, imama laf söylüyor ise bunun hedefi İslam dinidir. Başka izahı yoktur. Hiç duydunuz mu diğer ülkelerde papaza, zangoça, Papa'ya laf söyleyen? Türkiye'de dinsizlik yoktur, din düşmanlığı da yoktur. Türkiye'de İslam düşmanlığı vardır. Niye İslam birleştiricidir. İslam bütünleştiricidir. İslam herkesi kaplar. Hedef onun için İslam'dır" dedi. 

Cami yapılmasını eleştirenlere de tepki gösteren Yıldırım, şöyle devam etti:

"Cami bir beldenin ruhu, kimliği. Cami bizim için her şeydir; ibadethane, okul ve medresedir. Camiyi Diyanet İşleri Başkanlığı yaptırmaz, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçesinin yüzde 93'ü personel gideridir. Camiyi cemaat, vatandaş, hayır hasenat sahibi yaptırır. Bütün camilerde cuma günleri birer, beşer lira toplanır. Onlar o kadar kıymetli, bereketlidir ki her yerde minareler dikilmeye başlar. Bu dikilen minareler birilerini rahatsız ediyor mu? Ediyor, etmeye devam edecek. Biz yeni yeni minareler dikecek, yeni yeni camiler yapacağız; şehirlerimizi, beldelerimizi süsleyeceğiz. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın." 

BAHÇELİ'NİN DANIŞMANINI UNUTTU

"Diyanet'e laf söyleyenin hedefi İslam'dır" diyecek kadar kuruma toz kondurmayan Yaşar Yıldırım'ın bu sözleri, akıllara Genel Başkan Bahçeli'nin danışmanı Yıldıray Çiçek'in 2019 yılında kaleme aldığı yazıyı getirdi. Çiçek, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın o yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü anmaması üzerine partisinin yayın organı TürkGün'de "Atatürk'ü sevmiyorsan, onun kurduğu kurumda ne işin var?" başlıklı sert bir yazı yazmıştı. Çiçek, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a da Ali Erbaş'la ilgili "Böyle bir sicil sahibi karşısında artık gerekli önlemi almalı ve tavrını göstermelidir" diye seslenmişti. 

Çiçek'in o yazısında kullandığı ifadelerden bazı bölümler şöyle olmuştu:

*Prof. Dr. Ali Erbaş’ın başında bulunduğu  Diyanet İşleri Başkanlığı yine Atatürk yüzünden tartışmaların odağında. Çünkü bu kurumu yöneten zihniyet Atatürk’ü anması ve ardından bir Fatiha göndermesi gereken hangi zaman olursa olsun Atatürk’ü yok sayarak, Türk tarihi ve Cumhuriyet değerleriyle açıktan kavga etmektedir. Bu kurumda alenen bir Atatürk düşmanlığı yapılmakta ve Atatürk ismi bilinçli bir şekilde yok sayılmaktadır.

Prof. Dr. Ali Erbaş’ın başında bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı 30 Ağustos Zafer Bayramına gelen Cuma günü yine hutbelerde Atatürk’ün ismini anmamaya özen gösterdi.

Prof. Dr. Ali Erbaş’ın bu konuda sicili oldukça bozuktur. Geçtiğimiz yıl Atatürk’ün ölüm yıldönümünde Atatürk’ü bir anlamlı söz ve bir dua ile anmadığı gibi, bir gün önce azılı Atatürk düşmanı olan yeri geldiğinde Amerikancı, yeri geldiğinde Yunancı, yeri geldiğinde İngilizci olan Kadir Mısıroğlu’nu ziyarete giderek adeta yine meydan okumuştu.

Prof. Dr. Ali Erbaş madem Atatürk düşmanıdır, niçin Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı görevi kendisine teklif edilince “Atatürk’ün kurduğu hiçbir kurumda görev almam” diyememiştir. O görevi kabul ettiysen de Atatürk’ü saygılı olacak, o kurumu Atatürk’ün kurduğunu her fırsatta göstereceksin…"

Prof. Dr. Ali Erbaş’ın FETÖ sicili ortada iken o kurumun başına getirilmesi de ayrı bir tartışma konusudur.

Prof. Dr. Ali Erbaş’ı göreve gelene kadar Türkiye’de pek tanıyan yoktu. Onu göreve geldiğinde ortaya saçılan FETÖ sicili üzerinden tanımış olduk.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın FETÖ sicilini daha önceki yazılarımızda şöyle özetlemiştik:

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, 15 Temmuz alçak darbe girişiminin ana beyni olan Adil Öksüz’ün doktora tezi savunmasında jüri üyesi olması…

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, FETÖ’nün bir zamanlar dinler arası diyalog faaliyetlerini yürüten KADİP’in (Kültürler Arası Diyalog Platformu) yönetiminde yer alması… Ve çevirisini yaptığı bir kitapta “…dünyayı bir köy haline getirdiği günümüzde bu tür eserlere çok ihtiyaç vardır. Bu çeviriyle dinler arası diyaloga bir nebze olsun katkıda bulunmuşsak kendimizi bahtiyar hissedeceğiz.” önsözünü yazarak, hak din İslam ile bozulmuş dinleri eşitleme projesinde yer alması…

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, FETÖ’nün kurduğu Gazeteciler Yazarlar Vakfı’nın organizasyonlarında baş gösteren biri olması.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, sürekli FETÖ’nün Abant toplantılarında katılımcı olması…

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, FETÖ’nün kapatılan “Kimse Yok Mu Derneği’nde” aktif çalışan olması ve bu derneğin Sakarya’daki toplantısında FETÖ’cülere “gönül erleri” diye seslenen bir kişi olması…

FETÖ’nün bir gazetesine abone olanın, dershanesinde okuyanın, yurdunda kalanın yedi sülalesi bedel öderken Prof. Dr. Ali Erbaş bu FETÖ siciliyle Atatürk’ün kurduğu kurumun başına getirildi. Hem de bu sicil sıradan, basit bir sicil değil. FETÖ’nün en büyük faaliyetlerinin hepsinde aktif olarak bulunmuş…

Hem bu sicil kamburunu taşıyor, hem de Atatürk’ün kurduğu kurumun başında Atatürk’e alenen saygısızlık yapıyor ve Atatürk’ü her fırsatta yok sayıyor.

FETÖ atmosferinde yetişenler takiye yapmayı severler. Ama Prof. Dr. Ali Erbaş Atatürk’e yönelik duruşunda takiye yapmadan çok net bir yok sayma eylemini gerçekleştiriyor.

Geçtiğimiz 10 Kasım’da Atatürk’e yapılan saygısızlıkta Prof. Dr. Ali Erbaş’a bu iktidar tarafından sahip çıkılmıştı. 30 Ağustos Zafer Bayramında Atatürk’ü yine anmadı. Sahip çıkıldıkça o Atatürk’ü yok saymaya devam ediyor.

15 Temmuz günü FETÖ’nün suikastine uğramaktan son anda kurtulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, böyle bir sicil sahibi karşısında artık gerekli önlemi almalı ve tavrını göstermelidir.

Teröristbaşı Fethullah Gülen’e duyduğu saygı ve sevginin yüzde birini Atatürk’e, hem de onun kurduğu kurum başında iken göstermeyen birisinin orada bir saniye kalmaması gerekmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Büyük Zafer’in 97. yılında milletimize bu zaferi armağan eden İstiklal Harbimizin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Büyük Millet Meclis’imizin saygıdeğer üyelerini ve kahraman ordumuzun tüm askerlerini rahmetle, minnetle yâd ediyorum” diyorsa, Türk devletinin her kurumu bu çizgiye uymalıdır. Bu çizgi sürekli yaşatılmalıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu olması gereken çizgisine uymayanlara da haddini bildirmelidir.