Mahmut Ustaosmanoğlu'nun cenazesindeki ayrıntı: İsmailağa Cemaati'ndeki kavga yeniden alevlendi

Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, bugünkü köşesinde Mahmut Ustaosmanoğlu'nun ölümünün ardından İsmailağa Cemaati'ndeki kavganın yeniden alevlendiğini söyledi. Terkoğlu, Ustaosmanoğlu'nun cenazesindeki ayrıntıya da dikkat çekti.

cumhuriyet.com.tr

Geçen günlerde Nakşibendi tarikatına bağlı İsmailağa cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu yaşamını yitirdi. 

Cenaze törenine AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra devlet erkanı ve cemaatten onlarca kişi katıldı.

Cenaze töreni, söz konusu grup içindeki parçalanmayı yeniden gündeme getirdi. 

Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, bugünkü köşesinde 'Mahmut Efendi’den önce İsmailağa öldü' başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Terkoğlu kavganın yeniden alevlendiğini belirterek, "Çeşitli hocalar etrafında toplanmış gruplar, birbirinden hazzetmiyor" dedi.

Terkoğlu'nun yazısı şöyle;

Bakmayın ardından “Helal ediyor musunuz” denmesine. Aslında her tabutun başında kendi yaşamımızı konuşuyoruz.

Mahmut Ustaosmanoğlu’nun vefatının ardından kavga yeniden alevlendi. Cenazede, iktidarla muhalefet buluşurken, sosyal medyada saygı tartışmaları sürüyordu. Kendi kendime sordum: Peki kendileri kendilerine çok mu saygılı davrandı?

İsmailağa cemaati, hep “Mahmut Efendi cemaati” olarak anıldı. Gelgelelim, Mahmut Efendi uzun yıllardır hastaydı. Bir tekerlekli sandalye üzerinde, zaman ve mekân bilinci olmadan nefes alıyordu. Aslında geleceği öngörmüş, 2003 yılında bir vasiyette bulunmuştu: “Ben yaşlılığım sebebiyle bedeni takatten düşüyorum. Şayet emr-i Hak vaki olursa yerime Hasan Kılıç Hocaefendi’yi, ona da yardımcı olarak Mustafa Bilici Hocaefendi’yi bırakıyorum.”

19 yılın sonunda yalnız Mahmut Efendi değil, Mustafa Bilici başta olmak üzere cemaatin çoğu yaşı kemale ermiş hocası da vefat etti. Nitekim İsmailağa İstişare Heyeti, Mahmut Efendi’nin vefatının ardından “Bundan sonra, tarikatımızın 37. halkası (şeyhi) Hasan Kılıç Hocaefendi’dir” açıklaması yaptı. Tayyip Erdoğan da geçenlerde Kılıç’ı ziyaret ederek tercihini göstermişti. Ustaosmanoğlu’nun Dünürü Hasan Kılıç’ın 1930 doğumlu olduğu hatırlanırsa, cemaatin geleceği parlak görünmüyor.

Bunu söylememin nedeni sadece yaşlılık değil...

Zira cemaat, Mahmut Efendi yönetme vasfını yitirdiğinden beri paramparça. Çeşitli hocalar etrafında toplanmış gruplar, birbirinden hazzetmiyor.

Hayır, cemaatten aforoz edilen Fatih Medreseleri’nden bahsetmeyeceğim. Mekke’de, Kıyam-Der ile Fatih Medreseleri taraftarlarının karşılaşınca birbirlerine saldırmalarından, sekiz kişinin yaralanmasından söz etmeyeceğim.

Hayır, Mahmud Ustaosmanoğlu’nun yakınındaki isimlerden Şefik Kocaman’ın, Fatih Çarşamba’da bıçaklı saldırıya uğramasına, cemaat içindeki bazı isimlerin bu nedenle suçlanmasına da girmeyeceğim.

Çok daha tuhafı var...

‘CAMİMİZİ YIKTILAR’ SUÇLAMASI

Cenazeye bakın. En önde Hasan Kılıç... Hemen ardında Erdoğan görünüyor. Omuz omuza saf tuttuğu isim ise Muhammed Keskin. Keskin, hem Mahmut Efendi’nin bacanağı hem hastalandığında onu Beykoz Çavuşbaşı’na getiren isim hem de cemaat içinde etkili Marifet Grubu öncülerinden.

8 Ekim 2016 tarihli Yeni Şafak’ı açıyorum:

“Keskin’in, Ustaosmanoğlu’nu adeta Kavacık’taki Külliye’ye hapsettiği biliniyor. Keskin’in izni olmadan Ustaosmanoğlu ile kimsenin görüştürülmediği, İsmailağa cemaati içinde uzun zamandır tartışılan konuların başında geliyor.”

Yetmemiş...

Yeni Şafak, Keskin’i şöyle tanıtmış:

“15 Temmuz darbe girişiminden haberdar olduğu ve girişimden önce Cübbeli’yi arayarak ‘Sakın evden çıkma, hiçbir yere demeç verme’ dediği...”

Öncesi de var...

Beykoz’da Mahmut Efendi için yaptırıldığı söylenen külliye, cemaatin fraksiyonları tarafından hükümete şikâyet edildi. 8 Şubat 2016 tarihli Yeni Şafak’tan aktarayım:

“Marifet Derneği tarafından Beykoz Çavuşbaşı’ndaki orman arazisine kaçak olarak yaptırılan inşaat bu sabah yıkıldı.”

“Hükümet yaptırdığımız camiyi yıktı” sözleri dolaştı durdu.

‘HOCAEFENDİ DE’ İDDİASI

Düşmanlık bu kadar değil...

Yeni Şafak arşivi, dahasını da söylüyordu:

“Zekeriya Öz’ün görevdeyken Çavuşbaşı’na giderek Muhammed Keskin ile görüştüğü iddia edilirken...”

Kısacası İsmailağa’nın kimi hocaları, Mahmut Efendi’nin akrabaları, bizzat hükümet medyası tarafından FETÖ bağlantısıyla itham edildi.

Öyle ki...

Mahmut Efendi’nin vefatının ardından, FETÖ liderinin yayımladığı taziyenin sorumlusu bile, İsmailağa’daki post kavgalarıydı. Zira Ustaosmanoğlu’nun “Fethullah” diyen birini, “Hocaefendi de” diye uyardığı iddiası da cemaatten çıkmıştı.

Her hocanın bir mescit, vakıf, dernek veya yayınevi etrafında halkalar kurduğu İsmailağa, Mahmut Efendi’nin vefatından çok önce parçalanmıştı. Her grup “En Mahmut Efendici benim” demek adına zaman zaman ipin ucunu kaçırmış, Allah’ın “Ete kemiğe büründüm Mahmut diye göründüm” dediğini vaaz kürsülerinden anlatanlar bile çıkmıştı. Savaş öyle sertti ki Metin Balkanlıoğlu gibi öldükten sonra belden aşağı çeşitli dedikodularla itibarsızlaştırılanlar bile oldu.

Dinin dinle, mezhebin mezheple, tarikatın tarikatla, hocanın hocayla bitmez kavgası...

Kaderini din ulemalarının değil, artık siyasetin tayin ettiği cemaat için, 92 yaşındaki Hasan Kılıç’ın yapacağı en hayırlı iş, “herkes kendi yoluna” diyerek müritleri özgürleştirmek!

Yaşarken ölüme doğru koşuyoruz. Her cenazede sonu yeniden hatırlıyoruz. Çok değil, kalabalık dağılınca, yaşamın sıcaklığının ölümün soğuğundan güçlü olduğunu nasıl da hissediyoruz!