Korku nefrete dönüştü: Mülteciler kaygılandırıyor...

İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi bünyesindeki IGAM Academy Başkanı Prof. Dr. M. Murat Erdoğan, “Türkiye toplumunun yüzde 88.5’inin Suriyeliler gitsin diyor. Ama yüzde 90’ı da en az bunların yarısının Türkiye’de kalacağını düşünüyor. Toplumun içindeki kaygıları yöneticilerin ciddiye alması gerekiyor” dedi.

Şehriban Kıraç

Seçimler öncesi gündemin birinci sırasında yer alan mülteci sorununu Prof. Dr. M. Murat Erdoğan ile konuştuk.

- Türkiye’de mültecilerin son durumu nedir?

Nisan 2011’de Suriyeliler Türkiye’ye gelmeye başladı. O dönemde Türkiye’deki mülteci sayısı 58 bindi ama 2014’te en fazla mülteci barındıran ülke konumuna geldi. Şimdi Türkiye’de 3,3 milyonu Suriyeli olmak üzere toplamda 5 milyon civarında mülteci ve düzensiz göçmen var. Türkiye’de mülteciler konusunun son dönemde tartışılması şaşırtıcı değil. Çünkü bu sayılarda mülteci her ülkede önemli bir tartışma konusudur.

Dünyanın her tarafında göçmenler bir kalkınma aracı, ama düzensiz göç yani kontrolsüz insani hareketlilik bir tehdit olarak görülüyor. Örneğin AB her yıl en az 2 milyon, Kanada 350 bin göçmen alıyor, Birleşik Arap Emirlikleri, nüfusuna göre dünyada en fazla göçmen olan ülke. Ama konu mülteci olunca işler değişiyor. Yani zengin / ekonomileri gelişmiş devletler, göçmenle mülteci arasında ciddi ayrım yapıyor. Çünkü göçmen planlanır ve siz ön kontrolleri yapıp, ihtiyacınıza göre siz seçersiniz. Diline, mesleki yeteneğine, yaşına, sağlığına, kriminal durumuna bakabilirsiniz. Mülteciyi ise bir an kapınızda bulursunuz ve süreç yönetimi çok daha zordur. Onun için dünyadaki 100 mültecinin sadece 15’i gelişmiş/zengin ülkelere ulaşabiliyor. Çok kısa zamanda milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapmak ve süreç yönetimi son derece zordur. Biz başta konuya sadece işin uluslararası boyutu ile baktık ve insan girişini çok küçümsedik. Dahası Suriyelilerin açtığı kapıdan milyonlarca insan daha geldi Türkiye’ye. Bütün bunların sorunlar yaratacağını yeni görüyoruz.

Temmuz 2023 itibari ile Türkiye’de 3.3 milyon geçici koruma altında, 100 bin de ikametle Türkiye’de yaşayan Suriyeli bulunuyor. 250 bin civarı Suriyeliye de çifte vatandaşlık verildi. Yani Türkiye’de toplamda yaklaşık 3.7 milyon Suriyeli var. Artık sınırdan giriş pek yok, ama yılda yaklaşık 100-110 bin Suriyeli bebek Türkiye’de doğuyor.

1 milyon düzensiz göçmen var

- Suriyeli olmayanlar da var ama...

Türkiye’de Suriyeli olmayan ve çoğunluğu Afgan ve Pakistanlı olan, kendilerine uluslararası koruma verilen yaklaşık 300 bin mülteci daha var. Ama asıl problemli grup düzensiz göçmenler. Yani Türkiye’de uluslararası koruma alma vasfına haiz olmayan, yasa dışı şekilde Türkiye’ye giren ya da yasal girse de vizesi bitince gitmeyenler. Düzensiz göçmeni yakaladığınızda normalde ülkesine geri gönderme hakkınız var. Ama uygulamada bu hiç de kolay olmuyor. Elinde kimlik olmuyor, nereden geldiğini bilmiyorsunuz, geri göndereceğiniz ülkeyle geri kabul anlaşmanız yoksa göndermeniz çok zorlaşıyor. Türkiye’nin sadece 13 ülke ile geri kabul anlaşması var. O bile yetmeyebilir. Karşı ülke kabul etmiyorsa da yollayamıyorsunuz. Son on yılda 2 milyonu aşkın düzensiz göçmen yakalandı, gönderme sayıları da arttı ama ne kadarının geri gönderildiği çok belli değil. Tahminlerime göre Türkiye’de 1 milyon civarında düzensiz göçmen var. Şu anda Türkiye’de mülteci ve düzensiz göçmen toplamı 5 milyon civarında.

Devlet hâlâ kararsız

- Bu durum nasıl yönetilir, nasıl risklerle karşı karşıya kalacağız?

Mülteci süreç yönetimi çok zordur. Çünkü göç gibi gelenleri biz tespit etmedik, konu “göç” değil, “kitlesel sığınma” ve sayı 5 milyondan fazla görünüyor. Süreç yönetimi bu açıdan göç ile karşılaştırılmayacak kadar zor. Türkiye’de en önemli sorun, Suriyeliler konusunda devletin politikasının ne olduğunun netleşmemesi ve sınırdan geçişlerin azaltılsa da durdurulamamasıdır. Bir gün bizde kalacak kardeşlerimizdir diyor, diğer gün göndereceğiz, üçüncü gün helalleşeceğiz deniyor. Bu konuda devletin kafası çok karışık. Bu olduğu sürece de bu işi yönetmek daha da zorlaşıyor ve riskler artıyor.

Toplumun yüzde 88.5’i Suriyeliler gönderilsin diyor

- Ne tür problemler?

Toplumlar, büyük sayılardaki kontrolsüz insani akınlarda, kalıcılık emareleri ortaya çıkınca “merhametten”den ayrılıp, “endişe”ye yöneliyor. Hatta endişeler nefrete dönüşebiliyor. Başlangıçta mültecileri “mazlum-mağdur” görenler, “tehdit” olarak görmeye başlıyor. Toplumdaki endişeler kısmen yanlış, eksik bilgilere dayalı ve hatta tamamen temelsiz de olabilir. Ama toplumdaki endişe ciddiye alınmaz ve topluma tatmin edici bilgiler verilmez, önlemler alınmaz ise, o zaman hem toplumda panik başlıyor hem de popülist politikacılara, ırkçılara alan açılıyor. Türkiye’de Suriyelilerin varlığı 12 seneyi geçti. Bu konuda üç temel seçenek var: ülkelerine gitmeleri, başka ülkeye gönderilmeleri ya da eğer ülkede kalacakları anlaşılıyorsa, uyum politikaları yapmak. Türkiye üç seçeneği de gündemde tutmalı ama gerçeklikten de uzaklaşmamalı. Suriyeli ve diğer mültecilerin süreç yönetimini iyi yapamazsak, onların çocuk ve gençlerini Türk toplum sisteminin içine katamazsak, bu ciddi bir risk alanı doğurur. Araştırmalarda, Türk toplumunun yüzde 90’ının Suriyelilerin Türkiye’de kalacağına inandığını ama buna rağmen 88.5’inin Suriyelilerin gitmesini istediğini görüyoruz. Toplumun içindeki kaygıları yönetenlerin ciddiye alması gerekiyor. Biz kardeşiz bir şey olmaz gibi duygusal söylemler ile süreç yönetilemez.

500 milyar Avroluk fatura

- Mültecilerin Türkiye’ye faturası nedir?

Türkiye’de bu konuda gerçekçi bir hesaplama yok. Ama mesela Almanya’da bir mültecinin yıllık maliyeti 15 bin Avro olduğu hesaplanıyor. Türkiye’deki mülteciler Almanya’da olsaydı kaça mal olurdu diye bir simülasyon hesap çıkarınca,12 yıldaki hesap 500 milyar Avro’ya çıkıyor. Türkiye’ye mülteciler için yılda 2-2.5 milyar Avro civarında dış kaynak geliyor. Ama bu yetmez ve konu sadece para ile çözülemez.

- Nedir peki ana mesele?

Mültecilerle ilgili kaygılar arasında suç oranlarının artması, işinden olma, kamu hizmetlerinin kötüleşmesi, ekonomiye yeni yük gelmesi, kimliksel bozulması ve güvenlik ön plana çıkıyor. Dahası mülteci sayısı kontrol edilebilecek olanın üzerine çıkınca, popülist, aşırı sağ, ırkçı söylemler güçleniyor. Bu da ülkenin demokrasisine risk yaratıyor. AB başta olmak üzere bütün gelişmiş dünyanın mülteci almama politikasının temelinde, onların gelmesi halinde ırkçılığın artması ve demokrasinin zarar görmesi endişesi var. Hele de kendisi ekonomik sorunlar yaşayan bir ülkede tabii ki sorunlar ve tepkiler güçleniyor.

Gitmeyecekleri anlaşıldı

- Türkiye’de toplumunun kaygısı da mı güvenlikle ilgili?

Aslında sayı çok yüksek olsa da ailece Türkiye’ye gelen ve savaştan kaçan Suriyeliler konusu daha kolay yönetilebilirdi. Ama sonrasında iki önemli şey, toplumun tepkilerini değiştirdi. Birincisi, herkes Suriyelilerin büyük bölümünün gitmeyeceğini anladı, ikincisi ise düzensiz göç akını çok arttı. Böylece toplumda “Türkiye yol geçen hanı oldu”, “güvenliğimiz kalmadı” şeklinde kaygılar, korkular güçlendi ve siyasileşip nefrete dönüştü.

Toplumun ikna edilmesi şart

- İç savaşa gider mi?

Toplumdaki kırılma ve endişelerden nemalanan popülistlerin sınırsız ve sorumsuz söylemleri bir tarafa, bu bölge zor ve ne yazık ki pek çok terör örgütünün de kullanıldığı bir bölge. İngiltere, Danimarka ülkelerinde birkaç bin mülteciyi başka ülkelere gönderme çabasında. AB her geçen gün daha korumacı önlemlere yöneliyor. Bu ortamda kaygıların sebeplerini küçümsememek lazım. İç savaş sözü çok fazla, ama insanlar kendilerini 2011’den önceki dönemden daha az güvende hissediyorsa bu başlı başına bir sorundur ve toplumun ikna edilmesi gerekir.

- Mülteciler ne tür kaygılar yaşıyor?

Suriyeliler de Türkiye’de kendilerini daha önceki yıllara göre daha az güvende hissediyor ve yüzde 60’tan fazlası bir fırsat bulsa Avrupa’ya gitmek istiyor. Ama gerçeklik ne yazık ki seçenekleri daraltıyor. 12 senenin sonunda Suriyelilerin Türkiye’de kalma ihtimalleri çok güçlendi. Ama siyasi ortam ve Suriyelilere yönelik söylemler öylesine sert ki, bunun yaratacağı handikapların çok farkında değiliz sanki. Suriyeliler içinde Türk toplumuna müteşekkirlik duygusu azalıyor, öfke artıyor, bu da yeni bir Suriyeli milliyetçiliğine zemin hazırlıyor. Suriyelilerin de kendi içinde gelişecekleri bu milliyetçilik Türkiye toplumu içindeki milliyetçiliği daha ırkçı bir zemine çekebilir. Bu durumun Türkiye’nin gelecekte huzurunu kaçırmaya aday bir sorun olması ihtimalini göz ardı etmemeliyiz.

Türkiye huzuru için adım atmalı

- Bundan sonra ne yapılabilir?

Türkiye’de uzunca bir süre sorun bir “mülteci” sorunu değil, “Suriye” sorunu olarak ele alındı. Mülteciler konusunun toplumsal ve siyasal etkilileri çok küçümsedi. Artık Türkiye’yi yönetenlerin Suriye’deki durumu ve Türkiye’deki Suriyelilerin sosyolojik dönüşümünü gerçekçi bir zeminde ele alması, ama mutlaka Türk toplumunun kaygılarını ve beklentilerini de dikkate almaları gerekiyor. Konuyu hala Suriye’deki yönetim ile ilişkilendirmek artık gerçekçi görünmüyor. Gönüllü geri dönüş konsepti Suriyelilerin içinde yok. Suriye yönetimi de hiçbir zaman Türkiye’deki Suriyelilerin dönüşüne sıcak bakmadı. Zorla geri göndermenin de insan haklarına ve yasalara aykırılığı açık, uygulaması da mümkün görünmüyor. Suriyeliler ve diğer mülteciler için insan haklarına ve yasalarımıza uygun bir biçimde “gönüllü geri dönüş”, “üçüncü ülkeye yerleştirme” ve “uyum” başlıklarında politikaların belirlenmesi, kapsamlı stratejinin geliştirilmesi ve uygulamaya geçilmesi gerekiyor. Önemli bir husus da topluma uyum politikalarının ne olduğunun anlatılmasıdır. Uyum politikalarının kalıcılığı güçlendirme riski var, ama eğer mültecilerin kalma ihtimali yüksek ise, yapılmamasının riski daha fazla. Uyum politikası sığınmacılara bir hediye değil, temelde Türk toplumunun huzurunun, refahının bozulmaması için yapılır. Burada temel hedef kitle ise okul çağındaki 1 milyonu aşkın çocuk olmalıdır.

Gençler nefretle büyüyor

- Son dönemlerde Fransa’da yaşanan olaylarda ve Hollanda başbakanı istifası da yine mülteci sorunuyla ilgiliydi, ne diyeceksiniz?

Son yıllarda pek çok Avrupa ülkesinde yaşanan göçmenlerle ilgili gerginlik ve olaylara bakınca, aslında mülteciler konusundaki süreç yönetiminin ne kadar zor olduğu daha iyi anlaşılabilir. Avrupa siyasetinin şu an belki de en önemli konusu göçmenler ve mülteciler. AB bu konuda çok net bir dışsallama politikası arayışında, buna rağmen kendi aralarında anlaşamıyorlar. Bütün Avrupalılar, “biz mülteci istemiyoruz çünkü bu bizim demokrasimiz ve ekonomimiz için risk” diyor, hatta mültecileri başka ülkelere göndermeye çalışıyorlar. Fransa’da son dönemde yaşananlar mülteciler ile ilgili olmasa da göçmen kökenlilerin uyum sorunlarına işaret ediyor. Eski sömürgelerden gelen ve hemen hepsi Fransa’da doğan gençler, bu ülkeye nefretle büyüyor. Burada sosyolojik ve tarihi sebepleri iyi okumak lazım. Uyum politikalarının neden gerekli olduğunu anlamak bakımından da önemli ipuçları var burada.