Konteyner kentlerde sorun bitmiyor
Kahramanmaraş merkezli depremlerin en çok etkilediği illerden Hatay’da uyarılar dikkate alınmadı ve depremzedeleri bir de sel vurdu.
Çağdaş BayraktarDepremin üzerinden yaklaşık 8 ay geçti. İlk kuvvetli yağmurda konteyner kentlerde ve çadırlarda yaşanacaklar ortadaydı. Uyarılar dikkate alınmadı ve depremzedeleri bir de sel vurdu. Yurttaşlar, “diğer sorunları geçtik, canlı güvenliğimiz sağlansa yeter” diyor. Ancak bu yeterli değil. Konteyner kent dediğimiz, en az 100-200, bazı yerlerde 300-500 tane dip dibe 7 metre x 3 metreden 21 metrekare “darlığında” yaşam alanı.
Sosyoekonomik ve psikososyal ihtiyaçların karşılanamadığı, içime suyunun hazır paketlerle çözülebildiği, sağlık sorununun kol gezdiği bir alan. Depremden sonraki ilk 3-4 ay için böyle bir formül çözüm özelliği taşıyordu. Ancak zaman ilerledikçe sorunlar artıyor, psikolojiler iyi değil. Konteyner kentte gezerken bir anne çeviriyor önümüzü, küçük çocuğunun parmaklarındaki “maymun çiçeği” hastalığını gösteriyor.
Fotoğrafını çekip, uzman bir doktora yolluyorum fotoğrafları ve şunları söylüyor:
"Maymun çiçeği hastalığı, bir viral enfeksiyondur. Mpox isimli virüs temas yoluyla bulaşır. Eğer bir çocukta bu tanı konulduysa, MUTLAKA lezyonlardan örnek alınarak özel biyogüvenlik laboratuarına inceleme gönderilmelidir. Ağrı, ateş yapabilir, lenf modu şişliği olabilir. Yayılma riskine karşılık dikkatli olunmalıdır. Vaka gözlenen çocukların analizi, temas durumu incelenmelidir. Tanı koyan hekim mutlaka il sağlık müdürlüğünü bilgilendirmesi uygundur."
Biz bu durumu yayına hazırlarken öğreniyoruz ki bu enfeksiyon yetişkin insanlarda da görülmeye başlamış...
KORKUNÇ İDDİA
Öte yandan başka bir kişi ise gıda desteğinin kesildiğini, bunun yerine içerisinde 3000 TL olacak kartlar dağıtıldığını, bunun herkese verilmediğini, verilen bazı kartların boş çıktığını söylüyor.
Başka bir iddia ise, “güçlü yakınları” olan bazı konteynerlere çok daha fazla yardım yapıldığı. Bu sırada “kesilen gıda desteği”ne ilişkin başka bir yurttaş şu eklemeyi yapıyor:
“Gıda desteği derken, burada çalışan işçilere çıkan yemekten artanlar bize dağıtılıyordu. İşçiler gidince yemek de kalmadı.” Başka bir öğrenciye denk geliyoruz başka bir konteyner kentte. “Konteynerimden bile çıkmıyorum, çünkü madde kullanan kişiler var, başıma bir şey gelmesinden korkuyorum” diyor.
En az 1000 kişinin yaşadığı kentlerde en fazla 3-4 bekçi var. Bu yüzden onlar da her şeye müdahale edemiyorlar. Çünkü sayıları her durumda asayişi sağlamaya yeterli değil. Kendilerine bu durumu sorduğumuzda ise "Yardım gerekirse dışarıdan çağırabiliyoruz" diye açıklıyor, verdiği yanıtın tatmin edicilikten uzak olduğunu mimiklerinden bile saklayamayarak...
BİR KONTEYNERDE 3 "ÖZEL" ÇOCUKLA YAŞAM
Konteynerinin epey eşyalı olduğu bir kadına denk geliyoruz, iki çocuğu ve bir torunuyla yaşıyor. Bir gün önceden kalan suyu temizliyor konteynerinden. İki çocuğu da, torunu da özel durumda. Çocukların sinir sorunu olduğundan öfke nöbeti geçirdiğinde kendisine saldırıyorlarmış. Yüzündeki kızarıklığı gösteriyor…
Uzun lafın kısası, konteyner kentler işlevini kaybetmek üzerine. Yalnızca iyileştirme ile giderilecek türden sorunlar değil. Her an bir cinnet belirtisine denk geliyorsunuz. Bağırışlar, kavgalar, önünüzde yere fırlatılıp kırılan bardak, tabaklar… Hatay özelinde TOKİ’ler için verilen en iyi süre Mayıs 2024… Mutlaka başka bir “orta vade” çözümü şart.
Yoksa konteyner kentler yalnızca su basmaları ile haber olmayacak.