İzmir Barosu: Devlet, adaleti dağıttığı yerde kadını koruyamadı
İzmir Barosu, Seferihisar’da boşanmak için gittiği adliyede eşi tarafından katledilen Neşe Keçkin için Seferihisar Adliyesi önünde eylem yaptı. İzmir Barosu Kadın Haklari Merkezi üyesi Av. Büşra Ergüven, AKP iktidarının kadını koruyan kanunları tartışmalara açmasını sert dille eleştirerek, “Devlet, tıpkı dışarıda olduğu gibi adaleti dağıttığı yerde de kadını koruyamamıştır” dedi.
İZMİR / Cumhuriyetİzmir'in Seferihisar ilçesinde adliye binası önünde iki çocuk annesi Neşe Keçkin (23) boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından bıçaklanarak hayatını kaybetti. Adliyede gerçekleşen cinayeti protesto eden İzmir Barosu, Seferihisar Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı. Protestoya yaşamını yitiren Keçkin'in yakınları ile Seferihisar halkı da katıldı.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDET HER YERDE”
“Kadına yönelik şiddet evde, iş yerinde, okulda, hastanede, adliyede, evet adalet dağıtıldığı, saray olduğu söylenen yerde!” başlıklı basın açıklamasını okuyan İzmir Barosu Kadın Haklari Merkezi üyesi Av. Büşra Ergüven, “Dün burada, Seferihisar Adliye binasının önünde, tam bulunduğumuz yerde, adalete erişmek isteyen bir kadın, boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından saldırıya uğramış; adliye binasına sığınmasına rağmen fail eylemine adliye binası içinde devam etmiş ve en güvenli yerlerden olduğunu düşündüğümüz adliyede kadını bıçaklamıştır. Ağır yaralanan kadın, akşam saatlerinde ölmüştür. Devlet, tıpkı dışarıda olduğu gibi adaleti dağıttığı yerde de kadını koruyamamıştır” diye konuştu.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇIKMANIN SONUCUNU ACI BİR ŞEKİLDE YAŞIYORUZ”
Yaşam hakkının en temel insan hakkı olduğunu ifade ederek sözlerini sürdüren Büşra Ergüven, “Bu hakkın hayata geçirilmesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi, siyasi iktidarın pozitif yükümlülüklerinden biridir. Buna rağmen adliye binasının içerisinde dahi bir kadının güvenliğinin sağlanamaması bu yükümlülüğün yerine getirilemediğini ve dahi açıkça ihlal edildiğini göstermektedir. Her gün kadın cinayetleri artarak devam eder, yitirdiğimiz kadınlar bir sayıdan ibaretmiş gibi bahsedilirken, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde önemli/etkin bir araç olan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede, bir kişinin keyfiyetiyle hukuka aykırı bir biçimde çıkılmış olmasının sonuçlarını acı bir şekilde tekrar tekrar yaşamaktayız. İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden imzacısı olmak gerektiği gerçeği her gün suratımıza bir tokat gibi inmekte; sözleşmeden çıkılması ve buna ilave olarak uygulanan cezasızlık politikaları şiddet uygulayanlara cesaret vermekte ve dahi kadınların şiddetten korunması noktasında en önemli dayanaklardan biri olan 6284 sayılı Kanun’un uygulanmasını tartışmaya açmaktadır. Konuşmamız gereken kadına yönelik şiddeti önlemek üzere 6284 sayılı Kanunun etkin bir şekilde uygulanmasıdır” ifadelerini kullandı.
Grup açıklama sonrası "Erkek adalet değil gerçek adalet", "Kadın cinayetleri politiktir", "Kadın, yaşam, özgürlük" sloganları ile pazaryerine kadar yürüdü.
“SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRMEYENLER OLAYIN FAİLİDİR”
“Kadının insan haklarının sağlanması hususunda sorumluluklarını yerine getirmeyenler, kanunların gerektiği gibi uygulanmasını konuşmak yerine kanunların varlığını tartışmaya açanlar yaşanan/yaşanacak her bir olayın sorumlusu, iştirakçisi ve dahi failidir” diye devam edn Ergüven, “Dün bir kadın en temel haklarından birini kullanmak, boşanmak istediği için öldürüldü. Şiddete uğrayan kadınları koruyamayan siyasi iktidar, kadına yönelik şiddeti önlemek, buna ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmek yerine yargılama faaliyetlerini taşere etmenin, Aile Hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuk kurumunu devreye sokmaya derdinde. Maalesef dün yaşadığımız bu kayıp dahi “Aile Arabuluculuğu”nun güçlünün (!) karşısında güçsüzü nasıl zorda bırakacağının; kadının yaşamdan nasıl koparılacağının örneği. Kadınların haklarını kendi siyasi gelecekleri için ‘marjinal’ siyasi partilerle pazarlık konusu yapan, seçim malzemesi olarak kullanan siyasi iktidarın pazarlıklarının sonucunu hep beraber üzülerek görmekteyiz” dedi.
AKP iktidarının 6284 sayılı kanunu tartışmalara açmasını eleştiren avukat, “Aile Hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda arabuluculuğun zorunlu hale getirilmesi, kadınları daha fazla şiddetle baş başa bırakmak anlamına gelecektir. Boşanmanın önlenmesinin üzerine düştüğü kadar kadınların can güvenliğini önemsemeyen bu zihniyet tarihin tozlu sayfalarına karışana kadar mücadele etmeye ve bu davanın takipçisi olmaya devam edeceğiz. Boşanmayı değil, şiddeti önle!, Aileyi değil önce bireyi koru!” diyerek sözlerini noktaladı.