‘Hedefteki Donanma’ taarruzda
Yunanistan’da 'Mavi Vatan' paniği. Emekli Tümamiral Gürdeniz, 103 geminin katıldığı Cumhuriyet tarihinin en büyük tatbikatına ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Çağdaş BayraktarÜç denizde aynı anda icra edilmeye başlanan Mavi Vatan 2019 tatbikatının Türkiye’nin denizcileşmesinin ifadesi olduğunu söyleyen Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Mavi Vatan kavramının Yunanistan’da büyük bir tedirginlik ve korku yarattığını belirtti. Gürdeniz, 13 fırkateyn, 6 korvet, 16 hücumbot, 7 denizaltı, 7 mayın avlama gemisi, 17 yardımcı sınıf gemi, 14 karakol gemisi, 22 çıkarma gemisi, 1 eğitim gemisi olmak üzere toplam 103 geminin katıldığı Cumhuriyet tarihinin en büyük tatbikatına ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Yunanistan açısından denizcilik ve Türkler nasıl bir anlam taşır?
Yunanistan varlığını Batı’nın desteği, kilise ve denizciliğe borçludur. Batı desteği ve kilise örgütlenmesi sayesinde Osmanlı’dan bağımsızlığını kazanmış; denizciliği sayesinde ulusal gelirini artırabilmiş ve dünya çapında özellikle ticaret filosu alanında haklı bir ün kazanmıştır. Bu üçlüyü asırlardır varlığını sürdüren “Megali Idea” yani Büyük Yunanistan hedefi ile birleştirirsek bugünkü konjonktürün karmaşık ruh hali ortaya çıkar. Yunan dış politikası ile güvenlik politikasının temelinde Türk düşmanlığı önemli yer tutar. Bu sayede milli birlik ruhunu koruyabildiklerini söyleyebiliriz. Bu düşmanlık içinde temel varsayımları, denizlerin ve denizciliğin Yunanlara ait olduğudur.
Yunanistan Mavi Vatan kavramını ve tatbikatı nasıl karşıladı?
Mavi Vatan tatbikatı ile denizcileşen ve bu süreçte donanmasını lokomotif olarak kullanan Türkiye, onların kendi dünyalarında hayal ettikleri statünün dışına çıkmıştır. Mavi Vatan onların gözünde sadece Türk deniz yetki alanlarını ifade eden bir tanımlama değildir. Türkiye’nin denizcileşmesinin de bir ifadesidir. Bugüne kadar Ege ve Doğu Akdeniz’i ve hatta hızını alamayıp Pontus hayali üzerinden Karadeniz’i bile kendi hayat alanı gören Yunanlar, Türklerin 21’inci yüzyılda Mavi Vatan kavramı ile karşılarına çıkmasını ve bu kavramın içini güçlü bir donanma ve bu donanmanın caydırıcı, dinamik ve esnek bir gambot diplomasi aracı olarak kullanımını kabul edemiyorlar.
Rahatsızlığın özü Türklerin denizcileşmesi diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Orta Asya steplerinden gelen bu çöl insanları nasıl olur da Thalassa’yı (Denizi) sahiplenebilir? Onlara kara ülkesi yetmiyor da artık denizde kendilerine vatan mı arıyorlar? Temel sorun budur. Türkiye’nin mavi vatanı olmamalıdır. Bazı makalelerde Türkiye’nin bu kavramını revizyonist görüp bu teriminin kullanılmasına karşı çıkıyorlar. Meis Adası’nın MEB ve Kıta Sahanlığı hakkı olduğunu Anadolu’nun haklarını hiçe sayarak, hukuk ve mantık dışı bir şekilde iddia ediyorlar. Bu yeni durumun onların nesiller boyu muhatap oldukları bilinçlendirmeye de aykırı olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin gücünü ulusal savunma sanayiinden alan donanmasının son 30 yılda gerçekleştirdiği kuantum sıçramasını kabullenmek istemiyorlar. Bu gücün Mavi Vatan kavramıyla dışa vurmasını panik, öfke ve bir o kadar ciddi bir endişe içinde izliyorlar. Mavi Vatan teriminin son haftalarda tirajı yüksek gazetelerde çok sık gündeme gelmesi ve bu kavramı büyük bir tehdit olarak görmeleri, aynı zamanda kendi ulusal güçlerinin Türkiye karşısındaki yetersizliğinin de bir dışa vurumu. Söz konusu asimetriyi gidermek için de büyük bir panikle AB, ABD, Mısır ve İsrail’den medet umuyorlar ve bu bloka güvenerek Türkiye’ye meydan okuyorlar.
Bu kısır döngü neredeyse Yunanistan’ın tarihi ile yaşıt...
Yunanistan 1830 yılında vekil (proxy) devlet olarak kuruldu. Hiç bir zaman tam bağımsız olmadı. Emperyalizmin bir kuklası olarak Doğu Akdeniz ve Balkan jeopolitiğinin piyonu olarak kullanıldı. Gerileme ve Çökme döneminde donanmasız Osmanlı'yı denizlerden kolayca kopardı. Bu durumu kalıcı sandılar. Batı sayesinde olduğundan büyük girişimlere kalkıştı. Zamanı geldi Osmanlı'nın parçalanmasında kullanıldı. Zamanı geldi Anadolu’yu işgale gönderildi. Zamanı geldi Kıbrıs’ı ilhak için kullanıldı. Zamanı geldi PKK'yi desteklemede kullanıldı. Şimdi de PKK kaçakları yanında FETÖ kaçaklarına da ev sahipliği yapıyor. Kısacası Ege ve Doğu Akdeniz’de ABD ve AB’nin tetikçiliğini yapıyor. Tabi söz konusu süreçlerde Türkiye’ye karşı ciddi yenilgiler de yaşadı. 1922’deki Küçük Asya Faciası; 1974 Kıbrıs Barış Harekatı; 1976 ve 1987 Kıta Sahanlığı krizleri; 1995 Karasuyu Krizi ve TBMM kararı (casus belli); 1996 Kardak Krizi ve geçen yıl Doğu Akdeniz’de yaşananlar Türkiye karşısında askeri güç söz konusu olduğunda kaybettiklerini hatırlatıyor.
Bu “hafıza”nın etkilerini mi görüyoruz?
Sonuçta baş edememe durumu karşısında oluşan aşağılık kompleksi ve haddini bilmeyen küstahlık derecesinde maceracılık ortaya çıkıyor. NATO ve AB üyesi olması haddini bilememe sorununu daha da büyütüyor. Örneğin Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs ile birlikte Türkiye’den 100 bin km kare alan çalmayı meşru görebiliyorlar. Ya da Ege’deki her sorun alanını egemenlik hakkım diyerek tartışmıyor ve 12 mil karasuyu ilan etmelerinin en doğal hakları olduğunu iddia edebiliyorlar. Egemenliği silahsızlandırma koşulu ile devredilmiş Doğu Ege Boğazönü ve Menteşe adalarını ağır şekilde silahlandırıyor. Nüfusu 81 milyona dayanmış, dünyanın 17. büyük ekonomisi ve dış ticaretinde Ege Denizi'ne bağımlı bir devleti, 8 milyonluk nüfus ve dünya 56’ncısı ekonomileri ile Ege’den ya da Akdeniz’den soyutlayabileceklerini düşünebiliyorlar. Bu uğurda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile birlikte Türkiye karşıtı ittifaklar kurup, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi hedef alan boyundan büyük askeri tatbikatlara katılıyorlar. ABD’ye tarihlerinde hiç olmadıkları kadar yaslanıp yeni üs teklif edebiliyor; Avrupa Birliği'ni Türkiye’ye karşı kullanabiliyorlar. Kısacası kendi gücüne dayanmayan; ABD ve AB tarafından Türkiye’nin gerek çevrelenmesi gerekse frenlenmesine yönelik jeopolitik ihtiyaçların karşılanmasında başvurulan, fanatizme meyilli mahallenin L’enfant Terrible (Deli Çocuğu) rolünde bir devlet.
Yunanistan Türkiye ile bir savaşı göze alabilir mi?
Hayır. Tek başına asla böyle bir şeyi göze alamaz. Zira onlar da Türkiye’nin gücünü ve en önemlisi olağanüstü hallerdeki gücünü pek iyi biliyorlar. Ancak ABD ve AB’yi yanlarına alarak böyle bir maceraya atılabilirler. Böyle bir durumda bile şahsen hiçbir Avrupalı ya da Amerikan askerinin Yunanistan için savaşacağını sanmıyorum. Böyle bir hataya düşerlerse ilk silah patladığı andan itibaren çok kısa sürede kaybedeceklerini herhalde tarihten ders alarak öğrenmişlerdir. Bugünün şartları ne 1830 ne de 1919’a benziyor. Türkiye, gücünün farkında olmalı ve Yunanistan’a hak ettiği davranışı sergilemelidir.
Gambot Diplomasisi nedir? Donanmanın ateş gücünün, açık kullanım tehdidi olmaksızın siyasi, güvenlik ve dış politika hedeflerine erişim için edilgen bir rolde kullanımını içerir. Savaş ilanı söz konusu değildir. Fakat karşı tarafta donanmanın ateş gücünün her an kullanılabileceği endişesini uyandırır. Karşı tarafta tavır değişimine neden olur. |