Hayvan katliamının ardındaki toplumsal gerçek! Sosyologlar değerlendirdi: Şiddet yükseliyor!

Hayvan haklarına ilişkin yasanın yürülüğe girmesiyle bazı bölgelerde hayvanlar topluca öldürüldü. Cumhuriyet TV’ye konuk olan Dr. Deniz Bağrıaçık ve Doç. Dr. Ercan Geçgin, hayvanların canice öldürülmesine sebep olan sosyolojik nedenleri değerlendirdi.

İrem Karataş

Tartışmalara neden olan Hayvanları Koruma Yasası’ndaki değişiklikler Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek yürürlüğe girdi.

Sokak hayvanlarının, güvenlik sorunu oluşturduğu tezi üzerine hazırlanan yasa, hayvanların öldürülmesinin yolunu açıyor.

Yasanın yürülüğe girmesinden kısa süre sonra Türkiye’de bazı bölgelerde toplu hayvan katliamları yapıldı. Hayvanların işkenceyle öldürüldüğü ve toplu mezarlara gömüldüğü öğrenildi. 

Konuya dair Cumhuriyet TV’ye konuk olan Sosyolog-Yazar Dr. Deniz Bağrıaçık ve Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ercan Geçgin hayvanlara yönelik şiddetin tırmanmasının nedenlerini anlattı. 

"EKONOMİK KRİZ ŞİDDETİ PERÇİNLİYOR"

Bir hayvanı cani biçimde öldürebilmenin onu insana göre daha değersiz olan bir “eşya” gibi görmeye dayandığını belirten Dr. Deniz Bağrıaçık, “Bizim kendimizi bir başka canlıdan ne oranda ‘başka’ gördüğümüz önemli. Ciddi bir ekonomik kriz ortamındayız. Bu mutlaka şiddeti perçinliyor. Toplumdaki işlevsizlik sorununun altını çizmek gerek. Eğitim sistemimiz bugünün ihtiyacı olan bireyi, bireyin toplumdaki yerini kazanmasını sağlamıyor. Boşlukta gezen, erozyona uğramış bireylerden bahsediyoruz.  Toplumdaki şiddet ortamının kimin işine yaradığını düşünmeliyiz” dedi.

(Dr. Deniz Bağrıaçık)

Bağrıaçık, “Bütün araştırmalar şiddete meyilli kişilerin şiddet görmüş kişiler olduğunu ortaya koyuyor. Şiddetin türlerine ev içinde, okulda, medyada ve siyaset dilinde sürekli maruz kalıyoruz. Kalkışmalar ya da terör gibi korkuları yıllardır yaşıyoruz. Ekonomik kriz ve dijitalleşme şiddeti sürekli olarak besliyor. İnsanlar canlı yayın açıp o katliamı gerçekleştiriyor. Bu bir var olma biçimine dönüşüyor. Sizin varlığınızı kimse normal yollardan görmezse marjinalleşirsiniz” ifadelerini kullandı. 

Toplumsal empatinin önemine vurgu yapan Bağrıaçık şunları kaydetti:

“Sadece kendi görünüşünüze ve görüşünüze yakın kişilere empati duyarsanız tehlike başlar. Çünkü o artık ötekidir ve ötekiyi maddeleştirdiğiniz anda her şeyi yapmanız meşrulaşır.”

"SİYASAL ZEMİN ŞİDDETİ ONAYLIYOR"

“Şiddeti meşrulaştıran, onaylayan ve olumlayan toplumsal ve siyasal bir zemin var” diyen Doç. Dr. Ercan Geçgin, “Merkezi hükümet aldığı kararla, sosyolojide ‘ahlaki panik’ deriz, bu durumu abartarak kaçınılmaz bir yasa olduğu fikrini yaygınlaştırdı. Hayatı ve doğayı kavrarken insan merkezli bakıyorsanız insana yönelik bir saldırı riskine karşı her türlü yol ve yöntemi meşrulaştırırsınız" ifadelerini kullandı.

(Doç. Dr. Ercan Geçgin)

Günümüzde bir “erkeklik krizi” yaşandığını öne süren Geçgin, “Eril tahakkümün sarsıldığı bir süreçten geçiyoruz. Sanayileşme ile on bin yıllık bir durum değişiyor. İnsan-hayvan arasında tarım devrimiyle beraber kurulan sözleşme; kentleşen, bilinçlenen insanların doğaya ve hayvanlara yönelik bir özeleştiri yapmasıyla bozuluyor. Bu hikaye erkeklerin lehine olan bir hikayeydi. Tek yanlı, tek soylu bir yönden toplumsal hayatı tasvir ediyorsunuz. Siyasetin de buna oynaması, toplumun bir kesiminin sessiz kalması da bununla ilgili.

Kadının ya da hayvanın yani güçsüz olanın sesinin çıkması benzer. Şiddetin nitelikleri ve örüntüleri değişti. Bizimki gibi toplumlarda gördüğümüz çıplak şiddet ise erillikten arınamamış ve hala bunun sancılarını taşıyan bir şiddet” diye konuştu.