Hayatı durdurma çağrısı
“Hayat bizim, karar bizim, İstanbul Sözleşmesi bizim! Tüm kadınları İstanbul Sözleşmesi için feminist öz savunmaya, 1 Temmuz’da sokaklarda evlerde, iş yerlerinde hayatı durdurmaya çağırıyoruz.”
Aslıhan Dağıstanlı Aysev(Cenevre)Bu sözler Kadın Savunma Ağı’nın. İstanbul Sözleşmesi, her gün bir erkeğin bir kadını öldürdüğü ülkemizde, kadınların ve LGBTI+’nin yaşam güvencesi. Türkiye, ilk imzacısı olduğu bu sözleşmeden çıkma isteğini duyurduğu günden beri milyonlarca kadın ülkenin dört bir yanında isyan halinde. Kadın Savunma Ağı “1 Temmuz’a kadar, 1 Temmuz’da ve 1 Temmuz sonrasında köşemizde oturup, bize reva görülen şiddet dolu hayata razı olacağımızı sananlar yanılıyorlar.” diyerek erkek egemen düşünceye karşı toplu bir direniş ilan ediyor.
2400 sene önce de kadınlar, erkeklerin hegemonyasındaki yaşam düzeninden daralmış, hayatı durdurmaya ant içmişlerdi. Halkın yarısını oluşturan kadınların erkeklere önemli bir mesajı vardı: “Söz bizim artık! Susmak sırası sizde!”
Milattan önce 411. Mis gibi bahar havası. Ahali Lenaia şenlikleri için toplanmış. Üzümün ve şarabın tanrısı Dionaysos’un şerefine, bir yandan yiyip içecekler, bir yandan da tiyatroya doyacaklar.
Sparta’yla seneler boyu süren harplerden bitap düşmüş olan Atina halkı, biraz hicivle rahatlamak istiyor. Savaş ve yokluk yılları olmasına rağmen, o gece heyecan dorukta. Nefeslerini tutmuş, eski komedyanın en büyük yazarı Aristofanes’in yeni oyunu Lysistrata’yı seyretmeyi bekliyorlar. Yani tarihin ilk savaş karşıtı piyesini.
(Bir başka değişle, 2400 sene önce sahne sanatları bizdeki gibi önemsizleştirilmemiş. Sanatla uğraşanlar, Türkiye’nin Covid savaşı mağduru, tiyatro, müzik, eğlence sektörünün çalışanları gibi zurnanın son deliği değiller. Bilakis, kanlı savaşların olduğu dönemlerde bile sahneye büyük kıymet veriliyor. En zorlu zamanlarda sanat, halka hem bir sığınak oluyor, hem de yol gösteren bir fener.)
Türkiye perdesini kapatırken, biz Lysistrata’nınkini açalım.
Lysistrata zamanın aktivist kadını olarak baş rolde. Saçlarının kızılından çok, gözlerindeki bakışlar alev alev yanıyor. Tam bir lider. Dostu düşmanı yanına almayı becermiş. Hemşerisi olan Atinalı kadınlara da, düşman Spartalılara da sözünü geçiriyor.
Hepsini birleştiren ortak bir nokta var: Kadın olmaları ve yıllarca bir türlü savaşa son verememiş olan erkeklerden illallah demeleri. Lysistrata, savaşı bitirmek için kadın dayanışmasına baş vuruyor.
“Kadınların gözü kararmaz mı sandın?……Biz kahraman kadınlar her şeye varız.
Yürek bizde, incelik, güzellik, akıl bizde. Biz biliriz yurdu sevmesini, korumasını.”
Evet kadınlar neyin doğru olduğunu iyi biliyorlar, akıllılar, azimliler. Peki erkekleri dize nasıl getirecekler? Kendisi de bir erkek olan Aristofanes’in piyesinde bunun cevabı şu: Seks ve Para. Daha doğrusu bunların yoksunluğu. Lysistrata’nın stratejisi net:
Evvela erkeklerle sevişmeyi reddeceğiz. Sonra Akropolis’i alıp, ardından Parthenon’da saklanan devlet akçelerini ele geçireceğiz…Aynısını Spartalılar da yapacak. Parasız kalan Atina’nın ve düşmanlarının savaş gücü top yekûn çökünce, savaş yapacak ne güçleri, ne de dermanları kalacak. Mecburen sulh gelecek.
Kadınlar el birliği ile hayatı durdurup, kontrolü ellerine almaya karar veriyorlar. Ve bir kadın hareketi başlatıyorlar. Topla tüfekle değil, karşı cinsi ilgi, alaka ve sevgilerinden mahrum bırakarak.
Çözüm üreten, örgütlenebilen, düşmanla bile anlaşma yolu bulabilen, akıllı, cesur, kalıpların dışında düşünebilen bu kadınlar, dayanışma içinde olduklarında tüm gücü ellerinde topluyorlar.
Bu direnç karşısında yıpranan, aşka, sevgiye muhtaç erkekler, parasız da kalınca, mecburen tırıs tırıs eve dönüyorlar. Ayrıca düşman erkekler, savaşmak yerine, birleşirlerse daha güçlü bir devlet yaratacaklarını da Lysistrata sayesinde anlıyorlar. Nihayet barış sağlanıyor. En azından piyeste. Hayatın sanatı takip etmesi ne yazık ki daha uzun sürüyor.
Aristofanes’in sanat yoluyla yaptığı bu trajik-komik aktivizm önerisi gerçek hayatta herhangi bir ülkede uygulandı mı bilmiyorum. Velhasıl, dayakçı ve katil erkeklerin gündelik hayatta elini kolunu sallayarak gezindiği ülkemizde, durumun hiç komik tarafı yok, her şey basbayağı trajik…
O yüzden de kadınlar zulümden korunmak için her gün farklı yollarla ayrı bir direnişte. Metotları Lysistrata’nınki gibi değil, ama hayatı durdurmaya kararlılar.
Özellikle Covid döneminde yükün çoğunu omuzlarında taşıyan, toplumun görünmez ağır işçisi kadınların da grev en doğal hakları değil mi? İşlerine, eşlerine, kıymet bilmezlere, hak yiyenlere, toplumun yarısını görmezden gelenlere karşı…Kendisini koruyamayan devlete; şiddeti destekleyen her tür medyaya; pişkin siyasetçilere; cam tavanlarla kadına engel olan güç sahiplerine; eril söylemlerle önlerine taş koyan, aşağı çeken tüm densizlere; dini, namusu alet edip, namusu sadece kadına özgü gören baskıcı gericilere yetti gari demesinler mi?
Her şeyin ötesinde kadınları ilgilendiren İstanbul Sözleşmesi gibi kanunlara, erkekler yerine kadınların karar vermesi gerekmez mi? Kadın-erkek eşit, birlikte ve güvende olursa bir toplumun dış mihraklara karşı güçlü olacağını bilmiyorlar mi?
Bilmiyorlarsa Cenevre merkezli Dünya Ekonomik Forumu’nun geleceğin mesleklerini tartıştığı Jobs Reset Summit‘in verilerine baksınlar. Dünyanın pek çok ülkesinin ve firmasının katıldığı 1-2 Haziran tarihlerinde gerçekleşen zirvedeki dikkat çekici konulardan biri de cinsiyet eşitliği olmayan bir ülkenin, ekonomik ve sosyal olarak pek bir geleceğinin olmayacağı idi.
Kadının taştan olanı bile güvencede değil:
Tabi bu gerçekleri görmek yürek ister. Dünyanın sayılı müzelerinden İstanbul Arkeoloji Müzesinin yıldızı “Ağlayan Kadınlar Lahdidir.” Lahdin üstünde yan yana sıralanmış, dizi dizi kadın, lahdin yapıldığı M.Ö 370-350 yıllarından beri yas halindeler. Bu taştan kadınların bitmeyen çilesini gören en taş kalpler bile ister istemez erir. 1 milyon adeti bulan, paha biçilmez tarihi eserlerin olduğu Arkeoloji müzesinin depolarının ne hikmetse uzaklara taşınacagini öğrendik. Aklımızda deli sorular: İstanbul sözleşmesi rafa kaldırılmak istenirken, bu taş kadınların sonu da gözden uzak bir depoya, sonu meçhul bir yolculuk mu olacak? )
Toplumun yarısı olan ve toplumun tümünü rahminde taşıyan, zor zamanlarda yükün çoğunu omuzlanan kadının, kıyafetini kollayıp, onun varlığına bir bez parçası kadar bile değer vermeyenler, hatta onun taş haliyle bile uğraşanlar, utanmıyorlarsa, korksunlar.
Yeni nesil, yeni dünya kadınlarla gelecek. Kadınların en az erkekler kadar etkin ve etkili olduğu ülkeler kalkınacak. Bugün kadının yanında olanlar, hatırlanacak. Olmayanlar tarih sahnesinde bir komedyanın parçası olacak. Çünkü “Söz artık kadınların! Susma sırası erkeklerde!”
asliaysev1@gmail.com
Kaynaklar:
https://kadinsavunmasi.org/1-temmuzda-hayati-durduralim-istanbul-sozlesmesi-icin-feminist-ozsavunmaya-kadin-savunma-agi/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Lysistrata
https://www.ancient-literature.com/greece_aristophanes_lysistrata.html
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/istanbul-arkeoloji-muzelerinin-depolarindaki-cok-sayida-eser-tasinacak-1837956
https://www.birgun.net/haber/peker-in-ifsalari-ve-istanbul-arkeoloji-muzesi-347020