Hatay toz duman: Depremde ölmedik, sonrasında öleceğiz

Depremin üzerinden yaklaşık 7.5 ay geçti. Buna karşın Cumhuriyet tarihinin en ağır felaketinde en büyük hasarı alan Hatay’da yıkımların özensizliği, özellikle Antakya’yı devasa bir toz bulutuna çevirmiş durumda. Depremzedelerden en sık duyulan cümle ise “Depremde ölmedik, sonrasında öleceğiz”.

Çağdaş Bayraktar

Gezegenimizin başlangıç noktasından bahsedilirken şu cümle kurulur: “Dünya önce bir toz bulutuydu”. İleride, Hatay’ın bir dönemi de şu cümle ile betimlenecek muhtemelen, “Hatay depremden sonra uzun bir süre toz bulutuydu.” Deprem üzerinden yaklaşık 7.5 ay geçti. Yeniden bölgedeyiz. Belen tarafından Antakya’ya giriyoruz ve bizi aynı karmaşa karşılıyor: Çok ağır aksak devam eden hayat, çıplak gözle bile göze batan plansızlık, yıkım işlemleri süren binalardan çıkan ve tüm kenti kaplayan toz bulutu.



Araçtayken camlarınızı açmaya imkan tanımıyor toz seviyesi. Kentte 10 dakika geçirmeniz yeterli, genziniz ve gözlerinizde yanma hissetmeniz için. Antakya’nın neredeyse yüzde 80’inin yıkılmış olması, binaların rüzgar kesme işlevini de ortadan kaldırdığı için sürekli bir sirkülasyon söz konusu. Kısa sürede bu kadar etkilendiğiniz noktada sürekli bölgede kalan kişilerin risk durumunu düşünmek dahi istemiyorsunuz. Zaten siz düşünmeden yurttaşlar anlaşmış gibi aynı cümleyi kuruyorlar: “Depremde ölmedik, sonrasında öleceğiz”

“HATAY ABİ! MUSTAFA KEMAL ATATÜRK!”

Yaşanan sorunlara dikkat çekmek ve deprem bölgesi eğitim raporunu açıklamak için Eğitim-İş bölgede. Yıkılan Eğitim İş Şubesi’nden Ulus Meydanı’na doğru sessiz yürüyüş yapılıyor. Çok uzun olmayan mesafe olmasına rağmen o yolda da yıkımlar sürdüğü için kortej adeta toz bulutunun içinden geçiyor. Yıkılmış bir şehirde yıkımların arasından.




Basın açıklamasının yapılacağı meydanın yanı, Hatay Meclis binasının enkazı. O bina ki, Hatay’ın Anavatan’a katılma kararının alındığı yer-di. Önünde bir yurttaşın adeta devriye gezdiğini fark ediyoruz.

Sürekli yürüyor ve bağırıyor: “Hatay! Tayfur Sökmen! Mustafa Kemal Atatürk!” Yanına doğru gittiğimde bana doğru dönüyor, elini silah biçimi alıp bana doğrultuyor ve şunu söylüyor: “Hatay Abi! Mustafa Kemal Atatürk! Hatay! Tak! Tak! Tak!” Durumu paylaştığım arkadaşım bilgi veriyor:

“O kişi Darbukacı Mehmet. Böyle değildi en son gördüğümde. Memleketin durumuna içerleyip ağlıyordu. Ve sonuç… Yazık gerçekten…”

‘ASBEST SOLUYORUZ’

Eğitim-İş’in eylemine CHP Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara da destek veriyor. Ve sesi titreyerek şu uyarıyı yapıyor: “Asbest solumak istemiyoruz. Sizlere defalarca; tarım alanlarına, yeraltı su kaynaklarına, yerleşim alanlarına moloz dökmeyin dedik. En basiti solunum yolu hastalıkları olan birçok durumla karşılaşacağız.” Çernobil ve Karadeniz bölgesinde yarattığı etki arasındaki bağlantıyı kurabilenler, benzer bir riskin önlem alınmazsa Hatay için de geçerli olduğundan şüphe duymamalı.

Hatay, hem halk sağlığı hem de akıl sağlığı açısından belki de şu an en riskli kent durumunda. Bir kent halkı, azala azala, tükene tükene Atatürk’ün “şahsi meselesine” sahip çıkmak için direniyor. Peki bu durum ne kadar sürdürülebilir? Bu fedakarlığın bedeli bu sahipsizlik mi olmalı?

Hatay’ın sesini duyan var mı?