Güngör Arslan'ın arkadaşı olay gününü anlattı: Her şey bu yarım saatin içinde gerçekleşiyor
Kocaeli'de önceki gün uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen gazeteci Güngör Arslan'ın yakın arkadaşı Tuğrul Kırankaya, olay günü neler yaşandığını anlattı.
cumhuriyet.com.trKocaeli'de, Ses Kocaeli Gazetesi sahibi Güngör Arslan, dün Cedit Mahallesi'ndeki ofisine gelen kişinin silahlı saldırısına uğrayarak yaşamını yitirmişti.
Kocaeli Valisi Seddar Yavuz, saldırıyı kınayarak, saldırgan R.Ö.'nün yakalandığını açıklamış, Kocaeli Valiliği ise R.Ö.’nün saldırıda kullandığı tabancayla yakalandığı, olayın aydınlatılması için çok yönlü soruşturma başlatıldığı bilgisini vermişti.
Bugün ise Arslan'a yakınlığıyla bilinen gazeteci Tuğrul Kırankaya gazetesindeki köşesinde "Ustamı kaybettim" başlığıyla dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
"Cumartesi günü ustayla gezer dolaşırdık. Gazetede olmazdık genelde" diyen Kırankaya, yazısında olay günü neler yaşandığını anlattı.
Kırankaya'nın yazısı şöyle;
"Ne yazılır, nasıl yazılır bilmiyorum.
Nerden başlasam, kime, neyi anlatsam onu da bilemiyorum.
Ama bir şeyler yazmam gerekiyor.
Bir şeylerin aydınlanması gerekiyor.
19 Şubat saat 09.00 saatlerinde ustam Güngör Arslan’i evinin önünden aldım. Her zamanki gibi kısa bir muhabbet ederek, arabaya bindi. Aramızda her zaman olan teyp kapatma faslı yaşandı. Arabada teyp açık olmasından hoşlanmıyordu. Yine kapattık mecburen. Asya Börek’ten bir şeyler alalım dedi. Tamam usta diye cevap verdim. Her Asya Börek’ten de olmaz. Sadece Fevziye Camii’nin yanındakinden alınabilir. Yemez yoksa usta. Arabayla Yahya kaptan dan çıkıp D100 e bağlanmak uzereydik ki telefonu çaldı. Arayan muhabirimiz Tuana’ydı. “Güngör bey ofis daha açılmamış, ben burada mı bekleyeyim, yoksa direk kongre için salona geçeyim mi?” diye sordu. Usta “Geliyoruz biz biraz oyalan” diye cevap verdi. Bana da kızı kongreye sen bırakırsın diye belirtti.
Direk gazetede geçip ustayı indirdim, Asya Börek’ten kahvaltılık için bir şeyler almaya ben devam ettim.
Geldiğimde çayı demlemiş, alt kata geçip yazılarını yazmaya başlamıştı usta.
Editörümüz Zerrin de ofise gelmiş ve herkes yerine geçmişti.
Ufuk hoca evini taşıyacağından aramızda bu günlük yoktu.
Hepimize tabaklara koyarak hazırlayıp, börekleri ikram ettim.
Ben kendi çalışma masama geçip yazılarımı yazmaya başladım.
Kisa bir süre sonra muhabirimiz Tuana “Abi beni Kongre merkezine bırakır mısın?” dediğinde, hemen yerimden kalktım. Çay bardağım elimde arabaya bindik ve Seka Park’ta Kongre Merkezi’ne bırakıp gazeteye geri döndüm.
Tekrar masama oturup yazılarıma devam etmeye başladım.
Usta yanıma doğru geldiğinde, dur bekle sana yazım okuyayım dedim. Hiç sevmiyordu benim böyle davranmamı. Sana bir de sesli yükleme yapalım. Yazılarını sesli dinlesin okurlar diye dalga da geçiyordu. Yine zorla okuyup dinlettim. Zerrin’e seslenerek bunu hemen girin diye talimatı verdi. Gülüştük..
Üst kata çıktı.
Aslında kendi odası üst kattaydı. Sesler geliyordu. Bir şeyler yapıyordu. Ben alt katta Pazar günü için köşe yazımı yazmaya devam ediyordum o sırada kapıdan içeri orta yaşlı biri girdi. “Güngör beyle görüşebilir miyim?” diye sordu.
Ayağa kalkıp soralım hemen dedim. “Usta, bir arkadaş seninle görüşmek istiyor” diye seslendim. Müsaitim ustam diye seslenince gönderdim gelen beyefendiyi.
Onlar konuşuyorlar, ben yazıma devam ediyordum. Bir taraftan da kulağım yukarıdaydı. Bugün değişik bir gündü. Cumartesi günü ustayla gezer dolaşırdık. Gazetede olmazdık genelde.
Daha sonra bir gün önce baklava getirmiş olan galerici Mutlu olduğunu sonradan öğrendiğim benim yaşlarımda birisi kapıdan içeri girdi. “Güngör abi yukarda mı?” diyerek merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Zaten diğer kişiyle muhabbet ettiği için sesi geliyordu. Seslenmeme gerek kalmadi. Güngör Arslan diğer kişiyi yolcu etti ve içerdeki kendi odasının kapısını kapatıp, yeni gelen kişiyle orda konuşmalarına devam ettiler.
Yarım saatten fazla bir süre sonra, ben yazılarımı tamamladım. Sabah telefonla görüştüğüm Osmanlı Baharat’ın sahibi Nurettin abinin Toptancılar sitesinden siparişleri vardı. Onları gelirken alıp arabama koymuştum. Gün içinde getirirsen işimi görür demişti. Aklıma geldi.
Üst kata çıkıp kapıyı çalıp açtım. Abi benim biraz işlerim var. Araba kapının önünde. Yürüyerek gidip geliyorum diye belirttim. Tamam ustam, sen eve kaçta geçeceksin diye sordu.
16.00 gibi geçmeyi düşünüyorum. Senin için bir sakıncası var mı? dedim.
“Yok usta çarşıya git gel de bakarız ne yapacağımıza” diyerek görüşürüz dedi. Ben de ofisten çıktım.
Bankadan para çektim. Kapanönüne Nurettin abinin emanetlerini bıraktım. Bir çay içtim. Geri gelmek üzere tam yola çıkıyorken telefonum çaldı.
Editörümüz Zerrin, çabuk koş ustayı vurdular dedi.
Önce koştum…
Baktım öyle olmayacak, Fevziye’nin yanından taksiye bindim ve hızlı bir şekilde gazeteye ulaşmaya çalıştım. İzmit trafiğinde ne kadar hızlı olabilirseniz tabi, o hızda.
Her şey bu yarım saatin içinde gerçekleşiyor. Usta’nın orda yalnız olduğunu bilen ya da gözetleyen birisi mutlaka vardır diye düşünüyorum.
Bunu gazeteye gelen Savcı beye de ifade ettim.
Ben ofisin önüne geldiğimde ambulans gelmiş, ustayı aracın içine taşımışlardı. Binanın girişi kan revan içindeydi. Ambulansın kapısını açtım, hemşireler o anda müdahale ediyorlardı . Bizleri ambulansa almadılar. Olay yerinde Numan ve Mehmet Ali hocalar da vardı. Hep beraber hızlı bir şekilde koşarak Devlet Hastanesi’ne geçtik.
Acil müdahale odasına almışlardı ustayı.
Ama çok geçti.
Yanına girdim.
Daha kimse yoktu. Müdahale etmeye çalışıyorlar, mücadele ediyorlardı.
Biraz bu işlerden anladığım için de artık her şeyin bittiğinin farkına varmıştım. Zaman adeta durdu benim için. Telefonlara cevap veriyordum. Dışarda bir şeyler konuşuyordum. Ama usta son nefesini vermişti. Bunu nasıl, kime söyleyebilirdim?
Doktor bey geldiğinde kendisine de sordum. Çok kan kaybetmişti. Çok vakit geçmişti.
İki kere çalıştırmışlar kalbi, ama vücutta çok kan kaybı olduğundan usta gözlerini yummuştu.
Hepimizin başı sağ olsun.
Bütün Kocaeli’nin,
Bütün basın emekçilerinin,
Ustayı yıllardır susturmaya çalışan kim varsa hepsinin başı sağ olsun.
Haince, kalleşçe bir şekilde, pusu kurarak bunu yapanların başı sağ olsun.
Bu durumun bu hale gelmesini sağlayanların başı sağ olsun.
Bugün öğle namazına müteakip Fevziye Camii’nden sonsuzluğa uğurlayacağız ustamı.
Dualarla, selamlarla göndereceğiz ustamı.
Kimisi ışıklarla diyecek, kimisi ezanlarla.
Hiç unutmayacağız Güngör Arslan’ı.
Ve bana ne emanet ettiyse aynı şeyleri devam ettireceğim.
Cezaevine girdiğinde nasıl başardıysak, yine başaracağız.
Bugün Güngör Arslan haince katledilmiş, susturulmuş olabilir.
Ama beni hiç hesaba katmamışlar sanırım.
Ya da yalnız kalması için, benim oradan çıkmamı sadece hesaba katmış olabilirler.
Hepinizin başı sağ olsun.
Bu yapılanların hesabını sormazsam gözüm açık gider.
Namussuzlar,
Alçaklar,
Korkaklar.
4 saat kadar emniyette misafir edildim, arayan arkadaşlarım kusura bakmasın. Telefonum yanımda olmadığından cevap veremedim. Kocaeli Emniyeti çalışıyor. Hiç endişeniz olmasın. Bu olayı da bakalım nasıl sonuçlandıracaklar. Hep beraber takipçisi olacağız.
Olayla ilgili çok şeyler yazılacak ve anlatılacaktır.
Benim elimde sadece ustadan aldığım kalem kaldı.
Ben de son nefesime kadar, elimden geldiğince yazmaya devam edeceğim.
Sizlere en doğru şekilde, her şeyi anlatmaya çalışacağım.
Usta olsa, benim için ne yapardı diye düşünmeme gerek bile olmadan.
Koskocaman yürekliydi benim abim.
Dünyaları başlarına yıkardı herkesin.
Ben de öyle yapmaya çalışacağım.
Bundan sonra Güngör Arslan benim.
Bundan sonra haksızlıkların karşısında hepimiz birer Güngör Arslan’ız.
Ses Kocaeli Gazetesi’nde bekliyorum hepinizi."