Grup Başkanvekili Emir, iktidarın hedeflerinden birinin de CHP’yi bir yerlere itmek olduğunu söyledi: Üniter devlet vazgeçilmezimiz
“Eşit vatandaşlık ulaşılması gereken hedef. Bizim vazgeçilmezimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısıdır ve biz bunun içerisinde vatandaşlarımızı eşit hissettirecek çözümleri bulabileceğimize inanıyoruz.”
İklim ÖngelCHP Grup Başkanvekili Murat Emir Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, Esenyurt’ta yapılan toplantının ardından “Kürt sorunu vardır” dedi. CHP'nin gözündeki Kürt sorununu madde madde sayar mısınız?
CHP'nin 90'lı yıllarda Türkiye'nin gündemine koyduğu bir Kürt raporu var. Sayın Kılıçdaroğlu döneminde de Kürt sorununu tarifleyen ve Kürt sorununun nasıl çözüleceğine dönük olarak önemli çalışmalar yaptık. Kürt sorunu bir Türkiye sorunudur ve herkes için bir çözüm üretilmelidir. Türkiye'nin gündemine çözüm süreci getirildiğinde olmazsa olmaz dört madde söylemiştik.
- Anımsatır mısınız?
Bir; ne yapılacaksa, söylenecekse, konuşulacaksa parlamento zemininde olmalı. İki; kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarla bu iş çözülemez. Her şey halkın önünde, şeffaf yapılmalı. Üç; bir hukuk zeminini üzerine oturtulmalı. Dört; toplumsal mutabakat sağlanmalı. Biz bu toplumsal mutabakatı iki yönüyle vurguluyoruz.
- Nedir?
Bir yönü; sadece bir aktörle bu sorunun çözülemeyeceği. Yani ömür boyu ağırlaştırılmış, müebbet hapis cezası almış Öcalan’ın muhatap kabul edilerek Meclis kürsüde konuşturulması ile çözüme katılması. Bir diğer nokta da; şehit anneleri ve gazilerin gözünün içine bakamayacağımız, onların içine sinmeyecek bir çözümü kabul etmeyeceğimiz.
- Evet ama Kürt sorunu nedir?
Sorunla ilgili herkes farklı şeyler söyleyebilir. Bir vatandaşımız, bir sorun tarif ediyorsa, biz onu sorun kabul etmek, onu dinlemek, anlamak ve çözümünü yerine getirmek zorundayız. Dolayısıyla sorunu tarif etmek, sorunu yaşayanların yapması gereken bir şey. Siyaset kurumuna düşen, “Sorunum var” diyen, kim varsa onu dinlemek. Türkiye'de her yerde belediye başkanı seçiliyor. Ama Mardin'de, Halfeti'de, Esenyurt'ta seçilen belediye başkanları... Oradaki vatandaşlar başkanlarını seçemiyor. Bu çok temel bir sorun.
- Esenyurt Belediye Başkanı alındıktan sonra DEM Parti Sözcüsü “Kürt olduğu için alındı” dedi. Katılır mısınız?
Sadece Kürt kökeninden dolayı olup olmadığını söylemek belki konuyu daraltmak olabilir. Ama sonuç olarak Ahmet Özer'in siyasi duruşu, siyasi birikimi, özellikle bu Kürt sorunu üzerine çalışmışlığı ve Esenyurt'taki sosyoloji düşünüldüğünde bunun da çok önemli bir etken olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Ama sadece “budur” diye daraltıcı bir yorum içerisine girmek yanlış olabilir.
- Yine Yücel’in açıklamasında “Benim cumhuriyetim diyene ve tam aidiyet duygusu sağlayana kadar çözüm çabaları bitmeyecek” ifadeleri kullanıldı. Bunu açar mısınız?
Bunun biricik yöntemi var. Ülkemizde 85 milyonun istisnasız adalet, demokrasi beklentisi var. KHK'dan kaynaklanan bir kanun maddesi üzerinden halkın iradesine çökülmesi, demokrasi, eşit vatandaşlık özlemimiz var. Sağlık, eğitim, güvenlik gibi alanlarda daha güçlü bir devlete ihtiyacımız var.
- Bu sadece Kürt sorunu mudur ama?
Hayır. Elbette değil. Ama Kürt sorunu altında, tarif ettikleri sorunların birçoğunun bu sorunlara tekabül ettiğini de görüyoruz. Biz herkese, etnisitesine, mezhebine bakmaksızın “Devlet bana eşit davranıyor, mahkemeye gittiğimde adaleti sağlıyor. Temel hak ve özgürlüklerimi eksiksiz kullanıyorum ve devlet sağlığımı, ekonomik durumumu, güvenliğimi sağlıyor” dedirtmemiz lazım.
- Bunlar herkes için geçerli...
Elbette, bunu Kürt sorunu diye tarifliyor oluşumuz, vatandaşlarımızın bir bölümünün bu başlıklar altındaki sorunlarını Kürt sorunu başlığı altında söylüyor oluşları ve bunun bir nedenini de Kürt olmalarından kaynaklandığını düşünüyor veya hissediyor olmaları. Bunu önemsemek zorundayız.
- İlk 4 madde CHP’nin kırmızı çizgisi. 42. ve 66. maddelerle ilgili görüşünüz nedir,“Kürt bölgesi” veya “Kürt kimliği” tanımının anayasada olmasına CHP nasıl bakıyor?
Anayasa taslağımızda açık biçimde ifade edildiği gibi etnisiteye vurgu yapan bir anayasal düzenlemeyi doğru bulmayız. Bu tartışmalar her seviyedeki sorunumuzun üstüne kararlılıkla gitme enerjimizi düşürecek bir şey. Eşit vatandaşlık bizim için sihirli, ulaşılması gereken bir hedef. Ama bizim vazgeçilmezimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısıdır, üniter devletimizdir ve biz bunun içerisinde bu vatandaşlarımızı en mutlu edecek, en eşit hissettirecek çözümleri bulabileceğimize inanıyoruz ve bunu başarmak zorundayız.
- Kayyım atamaları nereye kadar devam eder sizce?
İşaretler öyle gösteriyor ki devam edilecek. Çünkü hukuka bağlılıkları yok. Daha önce de örneklerini gördük. AKP kendisini anayasaya da, yasalara da bağlı hissetmiyor.
- Hüküm kesinleşmediği sürece aday olmak için temiz kağıdı alınabiliyor, bu sorunun yaşanmaması için öncesinde YSK’nın yapabileceği bir şey var mı?
Sorunu doğru yerinden tutmak lazım. Sorunumuz yargının iktidarın sopası haline gelmiş olması. Hiçbir somut delil olmaksızın savcılar soruşturma açabiliyor. YSK’nın kesinleşmemiş mahkeme hükmü olmaksızın kişinin adaylığının engellenmesine dönük önlem alması sorunu çözmek yerine katmerleştirir. Mahkeme kararı kesinleşinceye kadar kişinin masum olduğunu kabul etmeliyiz. Bu evrensel bir hukuk değeri. Şimdi yargı paketlerinden birinde böyle bir hayal kurduklarını, yani hakkında sadece soruşturma olanın bile seçme ve seçilme hakkının önlemesine dönük bir tartışma yürütüldüğünü kaygıyla izliyorum. Belediye başkanları herkes gibi yargılanabilir. Ama daha soruşturmanın başında, “Artık belediye başkanlığı yapmayacaksın. Sana oy verenlerin oylarını görmüyorum, kenti atadığım vali yardımcısı yönetecek” demek yanlış.
‘MÜCADELE SİYASİ OLMALI’
Ahmet Özer örneğinde ise bambaşka bir şey var. Remzi Kartal'la görüştüğü, İmralı görüşmelerinde adının geçtiği iddiaları... Doğruluğunu bir an için kabul edin. 10 yıldan daha fazla bir süre bekletilmiş. O dönem Kartal ile yemek yiyen insanların fotoğrafları boy boy ortalıkta. Buna rağmen yapılıyor. Soru şu; Bu suç ise neyi ve niye beklediniz? Bu işlem tamamen siyasi ve bunun mücadelesi de siyasi olmak zorunda.
- Bu mücadele yapılırken DEM ile yan yana verilen görüntüler olası bir erken seçimde CHP'yi nasıl etkiler?
Çok iyi anlaşılması gereken bir nokta burası.
Önemli olan neyi savunduğunuzu halkınıza doğru anlatmanız. Biz adaleti ve demokrasiyi savunuyoruz. Adaletin olmadığı, demokrasinin katledildiği, millet iradesine saldırılan her yerde karşılarına çıkarız. Bu bazen Mardin'dir, bazen Esenyurt. İYİ Parti’li bir belediye de olabilir, MHP'li, AKP'li bir belediye de. Esenyurt'ta yaptığınızı Mardin'de yapmazsanız asıl sorun orada olur. Bu tutarsızlıktır. Millet bunu görür.
- Bu ortam, AKP ya da Cumhur İttifakı'nın tuzağı mı?
Açıklıkla ifade edeyim ki, son 20 günde şahit olduğumuz pazarlığın bir hedefinin de CHP’yi bir yerlere itmek olduğunu görüyoruz. Biz, doğru durarak, tutarlı olarak, ilkelerimizi eksiksiz uygulayarak ve halkımıza anlatarak bu çemberin içerisinde kalmamayı başarırız. Oraya kendimizi asla mahkum etmeyiz. Biz kendimizi AKP'ye MHP'ye göre tarif etmeyiz. Bizim tarifimiz adalet ve demokrasidir.
- DEM Parti’nin kayyım uygulamalarından yararlandığı, hatta adayları dahi bilinçli seçtiği söylemlerine katılır mısınız?
Bu aday meselesi doğru bir tutum değil. “Adayları buna göre seçiyorlar” akla da hayatın gerçekliğine de uygun değil.
- DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan “Çok iyi bilsinler ki Şeyh Saitler, Seyit Rızalar, Denizler, Sakineler ne yaptıysa Kürt halkı, Türkiye halkları da onların yaptıklarını yapacaktır” dedi. DEM Parti’nin Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti üniter yapısıyla sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?
DEM Parti'nin resmi görüşlerine baktığınızda bir sorunu olmadığını kabul etmeniz gerekir. Bizim CHP olarak DEM Parti'nin aklından geçenleri, yapmak istediklerini, ilişkilerini değerlendirmek gibi bir görevimiz yok. Sayın Genel Başkanımız Mardin halkıyla dayanışma duygusunu ifade etmek üzere Mardin'e gitti ve halka hitap etti. Bizim açımızdan budur. Ama Genel Başkanımızdan önce, onun olmadığı bir ortamda başka bir genel başkan farklı bir konuşma yapmış olabilir. Bu, konuşanları bağlar. Bizi bağlayacak bir şey yok. Ama DEM Parti'nin kendi ilişkileri, tarihsel arka planı farklı farklı değerlendirilebilir. Bu onların sorunudur.
- Bu cümleler Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne bir meydan okuma değil mi?
Eş genel başkanın bu konuşmasına ben asla katılmam. Ayrıca bugün vermek durumunda olduğumuz ortak demokrasi mücadelesine katkı vereceğini de düşünmüyorum. Özellikle bugünlerde benim kanaatimce yapılması gereken; halk iradesini, adalet ve hukuk talebini ön plana çıkarmak olmalı. Bu tartışmayı geri plana itecek hiçbir tartışmayı başlatmamak gerekir. Ama ben bir başka partinin genel başkanını değerlendirirsem nezaketsizlik yapmış olurum. Her bir olay kendi içerisinde tarihte yaşanmış, çok yönleri, çok tartışmalı tarafları olan ve içinde boğulacağımız bir tartışma. Ama bizim açımızdan Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısı vazgeçilmezdir.
- Türkiye’ye yönelik bölünme tehdidinden söz ediliyor, var mı böyle bir tehlike?
Güney sınırlarımız ve İran'daki gelişmeleri düşündüğümüzde uzak vadede tehditlerin büyüyebileceğini öngörmek gerekir.
- CHP bu risk için neler yapmalı ya da ne yapıyor?
Biz Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünün teminatıyız.
Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünün biricik yolu her vatandaşa “Bu devlet benim devletim, ben bu devletin eşit vatandaşıyım” dedirtmektir.
- “Erdoğan’ın Öcalan çıkışından, Bahçeli'nin kayyımlardan haberi yoktu” deniyor, Cumhur İttifakı’nda bir ayrışma görüyor musunuz?
Kesinlikle iç içeler, asla ayrı değiller. Zaten Erdoğan, Bahçeli'nin sözlerini sonuna kadar desteklediğini ifade etti. Ama bu kirli pazarlığa halkın olumsuz bakacağını gördükleri için bunun sözcülüğünü Bahçeli'ye yaptırıyorlar. Yandaş yazarlar da Erdoğan'ı sürecin dışındaymış gibi göstermek için harekete geçiyor.
Bu pazarlıkları birlikte yapmadan böyle bir yola çıkmazlar. Aralarında bir anlaşmazlık olduğunu varsaymamız için yandaş kalemlerden başka hiçbir veri yok elimizde. Şu haliyle sözcülük görevi daha çok Bahçeli'nin üzerinde ve burada tam bir işbirliği var.
- Neden Demirtaş değil de Öcalan?
Arzu ettiklerini Öcalan'dan alabileceklerini düşünüyorlar. Pazarlığı Öcalan'la yapıyorlar. Pazarlığın ayrıntılarını bilemiyoruz ama adil bir adalet sisteminin, hukuk devletinin, temel hak ve özgürlüğün genişletilmesinin olmadığı ortada. Erdoğan-Bahçeli ikilisinin asıl istediği, Erdoğan'ı dördüncü kez ve hatta yaşamı boyunca cumhurbaşkanı seçtirecek bir anayasa değişikliği yapmak. Bu nedenle Öcalan’ı tercih ediyorlar.
- CHP’nin cumhurbaşkanı adayının bir an önce İmamoğlu olarak açıklanmasını isteyenler var. Ne dersiniz?
Partilerin cumhurbaşkanı adaylarını nasıl belirleneceği anayasada açıkça yazıyor. Ama biz sadece Meclis grubunun böyle yaşamsal bir kararı vermesindense demokrasiden yana bir tutumla halkımızın, üyelerimizin, örgütlerimizin görüşünü almak ve Meclis grubunun tercihini de bu görüşler doğrultusunda şekillendirmekten yanayız.
Tabi bunlar zamanı geldiğinde yapılacak işler. Ölçümlerde potansiyel adaylarımızın Erdoğan'ı rahatlıkla yeneceği görünüyor. Bize düşen her bir adayımızı sakınmak, en çok oy alacak şekilde seçilmelerini sağlamak ve arkalarına güçlü bir Meclis çoğunluğu koymak. Sayın İmamoğlu gibi en güçlü adaylarınızdan birinin hukuk dışı yollarla siyaset dışına itilme çabalarına da en sert ve kararlı şekilde karşı dururuz. Bize düşen budur.
- İsim fark etmeksizin adayı erken açıklamanın bir faydası olur mu?
İki belediye başkanımızın adı ön planda. Dolayısıyla adayı erken açıklamak, belediye başkanlığı görevini layıkıyla yapamayacağı şeklinde eleştirilere maruz kalma olasılığını ortaya çıkarır. Zamanından erken bir açıklama, asli belediye başkanlığı fonksiyonlarını tartışılır hale getirirse en büyük zararı adayımıza vermiş olabiliriz. Olabildiğince demokratik süreçleri işleten ve mutlaka kazanmayı hedefleyen çok hassas bir süreci dikkatli bir şekilde yürütmek zorundayız.
- Lider ziyaretleri nedeniyle Ekrem Bey’e yönelik eleştirilere yorumunuz nedir?
Seçilmiş belediye başkanlarına dönük kayyım atamaları Belediyeler Birliği’ni birinci dereceden ilgilendiren bir konu. Belediye başkanları görevinden alınıyor, meclis üyeleri işlevsiz hale getiriliyor. Bu ortamda Belediyeler Birliği elbette ki taraftır. Amaç; olabilecek en geniş siyasi desteği almaktır. Asıl belediye başkanları görevden alınırken Belediyeler Birliği’nin buna kayıtsız kalması sorgulanması gereken bir tutum olurdu.
- Normalleşme süreci bitti mi?
Biz normalleşme sürecini tarif ederken liderler seviyesinden başlayarak siyasetçilerin, özellikle halkın temel sorunları söz konusu olduğunda, konuşabilmelerini, birbirlerine hakaret etmeden birbirlerini dinlemelerini, el sıkışabilmelerini kastettik. Dolayısıyla normalleşme süreciyle yaşadığımız süreçlerin arasında hiçbir ilişki yok. Ama başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, bizim mahalleden de bilerek veya bilmeyerek, normalleşme sürecini bir yumuşama süreci olarak takdim edenler, şimdiki sertleşen süreci “Acaba normalleşme ne olacak” diye okuyor. Ama normalleşme başka, sert muhalefet bambaşka bir şey. Biz normalleşme sürecinin içerisinde de en sert muhalefeti yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. Halkın iradesine her saldırdıklarında, her hukuksuzluklarında, her haksızlıklarında, CHP’nin en sert muhalefetiyle karşılaşacaklar. Ama aynı zamanda normalleşme, yani asgari ücret, emekli maaşı veya çok temel Gezi davası söz konusu olduğunda elbette muhataplarımızla konuşmaktan çekinmeyiz.