Gazi'ye İzmir Belediyesi'nce verilen yemek-3
KONUK YAZAR | Atatürk Araştırmacısı Ahmet Gürel, Cumhuriyet Ege için yazdı...
cumhuriyet.com.trBandırma vapuru ile Samsun’a gidecek olan Mustafa Kemal Paşa, Saray’da bakanlara veda ederken, İzmir’in, Yunanlılar tarafından işgale başladığı elim haberi orada öğrenir. Şaşkın vaziyette olan hükümet üyelerine;
“Ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye soran, O;
“Protesto edeceğiz!” cevabını almıştır. O;
“Bu da lâzımdır, doğrudur. Ancak böyle bir protesto ile Yunanlıların İzmir’den geri çekilişlerine veya İngilizlerin onları geri çekeceklerine ihtimal veriyor musunuz?” diye tekrar sorar ve;
“Daha kesin tedbirler düşünülmeli” diyerek hükümet üyelerini uyarır. Bir Bakan;
“Sizce ne yapmamız icap edecektir, Paşa?” diye sorunca, O;
“Yiğitlik gösteriniz” cevabını vermiştir. Ne saray, ne de etrafındaki manda özlemcileri, “yiğitlik” gösterememişlerdir. Üstelik te, vatanın kurtarıcısının boynuna idam fermanı asmışlardır. Kurtarıcının İzmir Belediyesince verilen yemekteki konuşmasına devam ediyorum.
“Biliyoruz ki, bütün düşmanların kışkırtmasıyla, istekleriyle bu güzel İzmir’e giren düşman aynı zamanda İstanbul’da bir taç sahibinin, bir Babıâli’nin ve şimdi yemek yediğimiz bu konağın içindeki bir temsilcinin katılımıyla sessizce karşılanmıştır. Fakat İzmir ve çevresinin çok namuslu ve vatanperver halkı, hiçbir zaman bu taç sahibiyle ve onun heyetiyle, onun temsilcisiyle beraber olmadı, olmak istemedi ve olamazdı. Onun için derhal ‘Reddi İlhak’ adıyla kurduğu cemiyetle tüm halkı vatan savunmasına davet etti. Bu nedenle o cemiyetin adını hürmetle anmayı bir borç bilirim. Bu direnişle düşman karşısında bir namus cephesi kurdu. Bu cephe çok büyük ve maddi olarak çok kuvvetli denilemez. Fakat çok yüksek namus ve manevi kuvvete sahipti. Şüphe yok, bu namus cephesi bütün memleket için davet ve teşvik cephesiydi. Bunu teşkil eden insanlar pekâlâ biliyorlardı ki, bütün vatan halkı bu cepheye koşacaktı. Gerçekten de böyle oldu. Bütün millet gerçeği anladı. Çalışmalar birleşti ve bu cephenin kuvvetlendirilmesinde acele ettiler. Ancak düşmanlarımız bunu anlamışlar ve buna imkân ve fırsat vermemek için derhal o namus cephesine tecavüz ve hücum etmişlerdir.
Efendiler, namus cephesi hiçbir zaman yıkılmaz. Mağlup olmaz. Bundan dolayı o cephe yıkılmamış, mağlup edilememiştir. Belki memleketin ve milletin muhtaç olduğu zamanı kazandırmak üzere biraz geriye çekildi. Tabii ki bu millet ve memleket için zararsız oldu denilemez, bir müddet için güzel yerlerimiz, pek kıymetli ve verimli arazimiz, düşmanın ayakları altında çiğnenmeye mahkûm olmuştur. Bu manzara karşısında milletin üzgün olmadığını söylemek doğru değildir, ancak bu üzüntü milletin azim ve imanının devam etmesine, görevine devam etmesine ve nihayet düşmanları sonuna kadar yok etmesine kesin kararına yine engel olamadı ve millet çalışmasına devam etti. Düşman bu çalışmayı bir şekilde yok edebilmek için sürekli olarak o namus cephesine hücumda ısrar ediyordu. Hücum etti. Fakat bütün bu hücumları milletin imanı ve kararlılığı ve milletin öz evlatlarından oluşan kahraman ordusunun azim ve güzü pekliği önünde elim ve şiddetli darbeler ile iade olundu. Birinci İnönü oldu, İkinci İnönü oldu. Sakarya oldu ve sonunda millet ve ordu, artık düşmanı yok etmek için gereken kuvveti, kudreti ve bütün hazırlığını yapmış bulunuyordu. Bundan sonra meydana çıkan hareket, bütün dünyaca bilinen bir hareketti. İşte üçüncü gelişim böyle bir başarının ve böyle bir zaferin sonucunu toplamak içindi.”
Ahmet Gürel
Atatürk Araştırmacısı