Emperyalizmin 1980’ler sonrası kurguladığı yeni dünya düzeninde hedefe alındı: Kötü niyetli kurgular tutmadı Cumhuriyet 100 yaşında

6 Haziran 1978, Cumhuriyet’e adım attığım gündü. Her gün sokak ortasında gençlerin, aydınların öldürüldüğü, yurttaşların birbirine düşürülerek dünya egemenlerinin istediği türde bir devlet yapılanması yaratmaya doğru yürünen günlerdi.

Işık Kansu

Cumhuriyet gazetesi bu ortam içinde olayları izleyecek genç bir muhabir arayışına girmişti. Beni Ankara’nın Babıâli’si sayılan Rüzgarlı Sokak’ta çalıştığım küçük yerel gazetelerden tanıyan Hürriyet muhabiri İbrahim Hitay, değerli meslek büyüğüm Yılmaz Gümüşbaş’a önermişti. Onun çağrısı ile, yıllardır evimize Ulus gazetesiyle birlikte her gün giren ve meslekte tek hedefim olan Cumhuriyet gazetesinde, polis-adliye muhabiri olarak işe başladım. 

ÇİVİ ÇİVİYİ SÖKER

İlk izlediğim önemli olaylardan biri, gazetemizin yazarı, akademisyen Bedrettin Cömert’in öldürülmesiydi. Cömert’in dosyası ile birlikte Mart 1978’de öldürülen yine yazarlarımızdan Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz cinayeti soruşturmasını, ardından o yıllarda Ankara’da gerçekleştirilen toplu öldürümler arasında yer alan Mamak, Balgat, Piyangotepe gibi acımasız katliamların davalarını kamuoyuna duyurma görevi bana düştü. 

Bu süreçte, Cumhuriyet’te yazan meslek büyüklerim gibi ben de ölüm tehditleri aldım, soruşturmalarla karşılaştım. Çivi çiviyi söker örneği, olayların üstüne daha çok giderek gazeteciliği pekiştirmeyi yine ustalarımızdan öğrendik. 

İMZA DEĞERLİDİR

Bizim yetiştiğimiz yıllarda, meslek ustalarımız ve yöneticilerimiz, haberlere imzamızı atmakta çok eli sıkı davranırlardı. İşe girdikten sonra uzun bir süre birçok özel haber yazmama karşın hiç imzam yayımlanmamıştı. Ankara’da 1979 Behiçbey Tren İstasyonu’nda 30’u aşkın yurttaşın yaşamını yitirdiği bir tren kazasının izlenimhaberinin üstünde küçücük bir imzam girdi. Bu olaydan bir süre sonra İlhan ağabey (İlhan Selçuk) beni Nadir Nadi’ye tanıttı. Nadir Bey’in odasına heyecan içinde neredeyse titreyerek girmiştim. Nadir Bey elindeki küçük kamçıyla belirli aralıklarla pantolununa vuruyor ve bana peş peşe sorular soruyordu. Ben de kanter içinde, soluklana soluklana yanıt vermeye çalışıyordum. 

Stajyerdim, bu iki olayın ardından kadroya alındım. Demek ki imzamın yayımlanması, Ankara Büro Temsilcisi Kemal Aydar’ın Cumhuriyet’e uygun bulması, Nadir Bey’in beni kabulü de onaylaması anlamına geliyordu. 

Önemli gazetecilik anılarımdan biri de, 12 Eylül 1980 sabaha karşı darbeyi Genel Yayın Müdürü Oktay Kurtböke’ye telefonlar kesildiği için teleks ile bildirmemdi. Kurtböke’nin teleks yazışması sırasında verdiği yanıt, bir gazetecilik dersi niteliğindeydi: Kurtböke, böylesi gelişmelerin gazeteciler için bir deneyim sayılacağını, soğukkanlı olmamı, olayları izleyip zamanında gazetenin ana merkezi olan İstanbul’a iletmemi istiyordu. 

Ardından 12 Eylül bir karabasan gibi hem toplumun, hem gazetenin üstüne çöktü. Baskılar, kapatmalar, tehditler, soruşturmalar, davalar; cuntanın günlük, doğal yöntemleriydi. 

ERDEMLİ DİRENÇ NOKTASI

Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi ve başyazarı Nadir Nadi’nin o süreçte dik duruşu, ödün vermeyen, gazeteyi çizgisinde çıkarmaya kararlı, cezaevlerine atılan, soruşturmalara, işkencelere uğratılan yazarlara, kültür insanlarına, sendikacılara, aydınlara, gençlere omuz ve destek veren tutumu, biz çalışanlara gazetemizin, 1923 devriminin bir ürünü olan Türkiye Cumhuriyeti ve yurttaşlar için ne denli erdemli bir direnç noktası olduğunu gösteriyordu. Nadir Nadi, bu tutumu ile adeta gelecek için bir kalıt bırakıyordu: Cumhuriyet için, Cumhuriyet yaşatılmalıydı. 

Emperyalizmin 1980’ler sonrası kurguladığı yeni dünya düzenine uygun bir Türkiye kurgusunda, Cumhuriyet ve onun için yaşatılması gereken Cumhuriyet gazetesi hedefe alındı. 

Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Onat Kutlar ve Ahmet Taner Kışlalı öldürümleri... 

İlhan Selçuk’un, Mustafa Balbay’ın, Erol Manisalı’nın casusluk örgütü cemaatin kirli düzenekleri sonucu soruşturmalara uğratılması, cezalara çarptırılması... 

Sonra, gazetenin çizgisinden saptırılmak istenmesi... 

Hepsi, ama hepsi bu kurgunun ürünüydü. 

Kurgu tutmadı, beceremediler... 

Cumhuriyet ile hesaplaşmaya girişenler ve karşıdevrimcilerle helalleşmeye kalkanların aracı olduğu bu kurgu içinde; her iki Atatürk yadigârını; laik, demokratik Cumhuriyet ile Cumhuriyet gazetesini yaşatma kararlılığı, içten ve dıştan yönelen her türlü oyunbazlığa, ihanete ve kötü niyete karşı başarı kazandı. 

Özgür, dürüst, demokrasiden, insan haklarından ve emekten yana bağımsız yayıncılığı ile kâğıt gazeteden, teknoloji atılımlarına uyum sağlayan sosyal medya kanallarına değin tüm yayınlarıyla bir gün içinde yurtta ve dünyada milyonlarca okura ulaşan Cumhuriyet, tüm zorluklara karşı yeni bir yüzyıla girmektedir. 

Hepimize kutlu olsun.