Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, Büyük Taarruz’un önemini anlattı: 'Zaferlerin en değerlisi'

Emekli Tümgeneral, yazar Ahmet Yavuz, Büyük Taarruz’un öncesine, sonrasına ve tarihi zaferin kahramanlarına dair soruları, gazetemize yanıtladı.

Çağdaş Bayraktar

Milli Mücadele’nin “finali” Büyük Taarruz’un öncesini, sonrasını ve tarihi zaferde Mustafa Kemal Paşa’nın stratejik etkisini Emekli Tümgeneral, yazar Ahmet Yavuz ile konuştuk.

-Milli Mücadele’nin ana stratejisi içinde Büyük Taarruz’un önemi nedir?

Milli Mücadele’nin maksadı esas olarak millete dayalı bir güç oluşturmak ve bu gücü etkili kullanmak suretiyle emperyalist işgali sonlandırmak ve yeni bir ülke vücuda getirmekti. Bunun için yola çıkılmıştı. Mustafa Kemal’in büyük stratejisi hiçbir barış girişimine kapıyı kapamadan savaşa hazırlanmaya dayalıydı. Savaş ise bağımsızlığın ve egemenliği aracı olarak öngörülmüştü.

Örgütlü bir güç oluşturmak ve bu güce dayalı olarak işgali sonlandırmak ilk hedefti. Bu ilk hedefe elindeki gücü etkin şekilde kullanarak ulaştı. Önce iç cepheyi sağlama aldı. Yunan ordusunun 1920’de İzmir civarındaki Milne Hattından genleşerek Bursa’ya yöneldiğinde Halife ordusu da Bolu civarını kontrol altına almıştı. Ağustos ayında Mudurnu’dan geriye atıldı. Bu süreç aynı zamanda iç savaştı. Etkin güç Kuvayı Milliye idi.

Aynı yıl Doğu Cephesi emniyete alındı ve İngiltere’nin Sovyetler ile Ankara arasında oluşturmaya çalıştığı Kafkas Seddi yıkıldı.

1919 VE 1920 YILI MİLLİ MÜCADELE’NİN BAŞLANGIÇ/HAZIRLIK AŞAMASI

Düzenli orduya geçişle stratejik savunma eşzamanlıdır. 1921 başında Çerkez Ethem’in tasfiyesiyle Birinci İnönü muharebeleri aynı zaman dilimi içinde yaşanmış ve düzenli orduya geçişin ilk meyvesi alınmıştır. Başarıyla yapılan İkinci İnönü muharebelerini başarısız Kütahya-Eskişehir muharebeleri takip etmiş; Mustafa Kemal’in emriyle ordu Sakarya gerisine çekilmiştir.

Orada yaşanan ölüm kalım mücadelesiydi. Çünkü hedef Ankara’nın varlığına son vermek ve Sevr’i kabul ettirmekti. Sakarya zaferiyle birlikte Yunan ordusunun taarruz azim ve iradesi kırılmış ancak savaşma azim ve iradesi devam etmiştir. O günün koşullarında Eskişehir-Afyonkarahisar hattına çekilen Yunan ordusu etkili olarak takip edilememiş ve taarruzla da geri atılamamıştır.

Sakarya muharebeleriyle savaş tek cepheli hale getirilmiş; artık stratejik taarruz aşamasına geçilmiştir. Fransa ve Sovyetler ile yapılan Ankara ve Moskova antlaşmaları bu hazırlıklar için yeni kaynaklar sağlamıştır. Özellikle Çukurova’nın Fransızlarca boşaltılması insan, gıda ve silah temininde önemli rol oynamıştır. Dış ticaret kapısı olarak Mersin’in ve Toros demiryollarının kullanılması hazırlıklara katkı önemli katkı sağlamıştır.

FİNAL ADIMI

Büyük Taarruz için Millet, Meclis ve Ordu hazırlanmış ve çok başarılı bir planlama ve icra sonucu ordunun zaferi gelmiştir.

Büyük Taarruz Yunan ordusunu savaşarak yenmenin final adımıdır. Tabiri caizse sütün üstündeki kaymaktır. Hem işgali sonlandırmış hem de İngiltere’yi doğrudan savaşmadan dize getirmeye yol açmıştır. Bu yanıyla strateji ustası Sun Tzu’ya göre zaferlerin en değerlisidir.

Sonuç olarak Büyük Taarruz başarısız olsaydı mevcut Türkiye ülkesiyle var olamazdı. Aynı zamanda Cumhuriyet de kurulamazdı. Bu yüzden Büyük Taarruz’u Kurtuluş’un mührü ve Kuruluş’un anahtarı olarak görmekteyim.

MATEMATİĞE DAYALI RİSK

- Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Taarruz’da fark yaratan katkıları nelerdi?

Başkomutan, a’dan z’ye bilinçli adımlarla Milleti, Meclis’i ve Ordu’yu hazırladı. Sakarya’daki 100 bin mevcudun altındaki bir orduyu 200 binin üstüne çıkardı, donatımını ve kusursuz eğitimini sağladı. Strateji güç geliştirme ve maksada uygun kullanma bilim ve sanatıdır. Bunu sağlamıştır. 228 bin kişilik bir orduya karşı 208 bin kişilik bir orduyla taarruz etmek başlı başına riskli bir karardı. O riski aldı. O risk bir matematiğe dayanıyordu. Cephenin çok bir kesiminde düşman karşısında zayıf kuvvetler bırakırken, 13 km. genişliğindeki dar bir alanda 1’e 6’lık sayı ve ateş gücü üstünlüğü sağlayan bir manevraya onay verdi. Bu manevrayla baskın etkisi elde edilerek düşman cephesi iki gün içinde yarıldı, düşman gerisinden kuşatıldı. Beşinci günün sonunda önemli bir bölümünün imhası sağlandı. Toplam 23 günün sonunda Yunan ordusu Akdeniz’e döküldü.

Tek bir örnek bile onun katkısını açıklamaya yeter. Yunan Küçük Asya Ordusu Komutanı General Hacıanestis ordusunu cepheden 400 km. geriden yönetirken o, 26 Ağustos ve 30 Ağustos günlerinde taarruz eden askerlerimizin birkaç km. gerisindeydi. O’nun Büyük Taarruz’a katkısı çok büyüktür. Askerlik bilim ve sanatının şahikası olarak tarihe geçmiştir.

-Yunan tarafına savaşı kaybettiren yanlışlar nelerdi? 

İşgale girişmeleri ve Anadolu’da bulunmaları yanlıştı. General Metaksas’ı dinleselerdi bu haksız, hesapsız ve çocuklarını heder eden maceraya girişmezlerdi.

Askeri moralsizdi ve isteksizlik hat safhadaydı. Tertiplenmeleri hatalıydı. Mesela Büyük Taarruz öncesi Hacıanestis Trakya’daki kuvvetleriyle İstanbul’u işgale girişmek istedi ve cepheden üç alaydan fazla kuvveti Trakya’ya yolladı.

Türk ordusunun taarruz edemeyeceği gibi bir önyargıya sahiptiler. 25/26 Ağustos gecesi Trikupis’in Afyonkarahisar’da balo tertiplemiş olması işin mahiyetini ortaya koymaktadır zira Türk ordusu 14 Ağustos’tan 24 Ağustos’a kadar olan süre içinde 2. Ordu bölgesindeki yaklaşık 90 bin kişilik bir kuvveti, atıyla, topuyla, arabasıyla 1. Ordu gerisinde taarruz için tertiplemişti.

İNSANLIK SUÇU İŞLEDİLER

Ayrıca emir komuta ilişkileri sağlıklı düzenlenmemişti. İhtiyat 2. Kolordusunu da kullanamadı. Büyük sevk ve idare hataları yaptılar.

Dumlupınar’dan itibaren geri çekilme esnasında yerleşim yerlerini yakıp yıkarak, masum insanları öldürerek insanlık suçu işlediler.

Sonuç olarak komutanlar için birer rehber olan harp ve harekât prensiplerine uygun savaşmadılar.

Buradan bir sonuç çıkıyor: Savaş meşru olmalıdır. Türk tarafı vatan savunması yaparken onlar başkalarının oyununa gelerek işgale yeltendiler. Kendileri için hayati olmayan bir savaşa giriştiler. Mustafa Kemal’in belirttiği gibi “savaş yaşamsal değilse cinayettir.” 

-Büyük Taarruz başarılı olmasa ne olurdu?

Türkler için felaket olurdu. Sevr kısmi düzeltmelerle yürürlüğe konulurdu. Kadir Mısıroğlu’nun duası kabul edilmiş olurdu ama Müslümanlar İstanbul’da parya olurlardı! Belki de büyük kısmı İstanbul’un mukaddes camilerinde bugünkü gibi özgürce ibadet edebilmek yerine Ayasofya’da farklı bir ibadet yapıyor olurlardı!