Emekli Tuğgeneral Ali Er, Suriye sınırı boyunca kesintisiz 30 km güvenlik kuşağı olması gerektiğini söyledi

Suriye’de ortaya çıkan yeni durumu değerlendiren emekli Tuğgeneral Ali Er, Türkiye’nin kesintisiz 30 kilometre derinlikli güvenlik kuşağında ısrarlı olmasını istedi. Er, “Doğrudan tehdit engellenmeli” dedi.

İklim Öngel

Emekli Tuğgeneral Ali Er Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

- Esad’ın devrilmesi nasıl bu kadar kolay oldu, kim hangi düğmeye bastı da 12 günde bu iş bitti?

Askeri deyimle ortaya çıkan taktik resim, 12 günde oluşmadı. Bir: Sonuca bu kadar kısa zamanda ulaşılması 2011’den beri Suriye’deki istihbarat bilgilerinin doğru toparlandığını kanıtladı. Bu istihbarat; Rusya'nın Esad'ı artık ayakta tutabilme kapasitesinin kalmadığını gösterdi. İki; İran'ın bölgedeki güç paketlerini toparlama ve kullanma kapasitesinin sıfırlandığı gerçeği ortaya çıktı. Esad, Rusya ve İran’ın gücüyle ayakta duruyordu. Bu süreç içerisinde de özellikle HTŞ üzerinde belirli güç odaklarının, Suriye’de yeni bir paradigma geliştirdiklerini anladık. Yani ne Esad 12 günde mağlup oldu, ne de HTŞ büyük bir başarının altına imza attı. Bunun arkasında çok büyük lojistik, askeri ve siyasi hazırlık var. Benim en çok dikkatimi çeken, HTŞ'nin kontrolündeki bölgelerde son 2 yıl içerisinde Türkiye'ye yönelik bir göç isteği olmadı.

- İdlib'den mi?

Terörist grupların koalisyonunda, aileleriyle birlikte yaşadıkları bir bölge. Esad’ın devrilmesi HTŞ'ye hem ekonomik hem de lojistik bir destek olduğunu gösteriyor. Destek sağlanırken siyasi ve askeri olarak HTŞ'nin belirli bir göreve hazırlandığı ortaya çıkıyor.

- Türkiye’nin bu hazırlıktaki rolü nedir?

HTŞ’nin lojistik hazırlığı deniz aşırı ülkelerden değil en yakın kurumsal yapısı olan devletlerden geldi. Bu da Türkiye ve Ürdün. Ürdün'nün HTŞ'ye doğrudan ulaşma kapasitesi olmadığına göre Türkiye üzerinden bir lojistik zincirin kurulmuş olma olasılığı çok yüksek. Ben, ABD ve İsrail ile birlikte Türkiye’nin de böyle bir çabanın içinde olma olasılığını çok yüksek görüyorum.

- Türkiye neden terör örgütü kabul ettiği HTŞ’ye lojistik destek verdi?

Türkiye, HTŞ'nin milli hedefleri için kullanabileceği bir aparat olduğunu görmüş olmalı. Çünkü HTŞ için böyle bir kaynak aktarmak ve lojistik  üs  olabilecek fiziki başka bir yer ve kurumsal alt yapı yok.

- Rusya Esad’ı neden gözden çıkardı? Ukrayna Savaşı ile ilgisi var mı?

Tabii ki. Ukrayna Savaşı Rusya'nın ayağındaki pranga ki bence Rusya bu savaşa girerek tuzağa düştü... Ukrayna Savaşı’nda Rusya, Kuzey Kore'nin mühimmat desteğine, insan kaynağına muhtaç kaldı. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ilk defa yabancı asker postalı Rus topraklarına girdi. Bu süreçte Rusya’nın güç paketlerini Suriye’de kullanması mümkün olmadı. Rusya güç yitirince Suriye’nin de önceliği düştü, kredisi bitti.

- “Rusya tuzağa düştü” dediniz, Rusya, Ukrayna'yla oyalanmış ve zayıflatılmış mı oldu?

Evet. Rusya’nın Suriye cephesinde bir güç olabilme kapasitesi kalmadı ve çiviyi çakan aparat da HTŞ oldu.

- Suriye’deki Rus üslerinin durumu ne olur?

ABD, Kanada, Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya, Japonya ve Güney Kore’yi ben Batı kavramı içerisinde tanımlıyorum.

- İsrail'de girer mi bunun içine?

İsrail askeri değil ama teknolojik, ekonomik, güç ve stratejik konum olarak girer. Çünkü Körfez bölgesinde deniz yollarının kontrolünde çıkacak problemde enerji kaynaklarına İsrail üzerinden en emniyetli ulaşma yolu açılabilir.  Suriye’deki Rusya üsleri bakımından kediyi köşeye sıkıştırıp kaplan yapmanın anlamı yok. Rusya'ya Doğu Akdeniz’de bir manevra sahası bırakılacağını düşünüyorum. Bu, Suriye’deki iç dengeler açısından da önemli. Ayrıca Rusya’nın üzerine gitmek en büyük stratejik hata olur. O zaman Rusya'yı Ukrayna cephesinde insanlığı riske edebilecek nükleer savaşa doğru zorlama durumu ortaya çıkar.

- Ukrayna Savaşı’nın başlaması, Hamas saldırısı, ardından Gazze, Lübnan ve son olarak Suriye’yi düşündüğünüzde tümü bir plan doğrultusunda mı ilerledi?

Bu süreç, dünyada ekonomik dengelerin değişmesi çerçevesinde okunmalı. Çin'in dominant bir pozisyona gelmesi ve 20 yıl sonra dünyanın en büyük ekonomisi olma kapasitesini herkes biliyor. Bir de jeopolitik bir gelişme var. Küresel ısınma ile birlikte Kuzey kutbu bölgesinde yeni deniz yollarının açılması Batı için risk iken, Çin için büyük bir avantaj. Çin Batı pazarlarına bu kadar uzak mesafeden bile bugün Batı sanayisi ve ekonomisiyle yarışabiliyor. Teknolojisiyle Batı’ya kafa tutmaya başladı. Bir de Çin’in yeni deniz yollarıyla yüzde 40 daha da avantajlı hale geldiği bir dünya ticaret ortamında, Batı’nın Çin ile yarışabilme kapasitesi kalmayacak.

- Biz Ortadoğu’da Avrasya ve Atlantik mücadelesine mi tanık oluyoruz?

Ortadoğu, Avrasya ve Atlantik mücadelesinin tam olarak yansımasıdır. Çünkü Rusya’nın Çin'in Batı ile mücadelesinde bir kuvvet çarpanı olabileceği çok açık. Çin, Rusya üzerinden Avrupa pazarına kesintisiz ulaşabilir. Rusya Çin’e güvenli enerji sağlayıcısı. İstikrarlı bir Rusya, Batı için iyi olmaz. Çin’e olumlu katkısı çok yönlü. O nedenle Rusya'nın kapasitesini azaltmak önemli.

- İsrail'in temel amacı ne burada?

İsrail'in kökten dinci bir devlet olduğu kesin. Bunu anlaşılabilir görüyorum. Çünkü başka türlü dünyanın en ücra köşelerine dağılmış olan, ekonomik güce sahip insan kaynağını böyle riskli bir bölgede toplayamazsınız. İsrail böyle kuruldu. Ayrıca ABD için Ortadoğu'da iletişim kurulabilecek, stratejik işbirliği kapasitesi yüksek, sürekliliği olabilen tek devlet İsrail. Biz NATO üyesi olmamıza rağmen Avrupa'nın gözünde Müslüman bir ülke olarak ötekiyiz. Ortadoğu'da İsrail'in varlığıyla birlikte, Türkiye'yi dışlayan bir stratejik akıl Avrupa'da da çok taraf buluyor.

- İsrail Suriye’nin askeri alt yapısı dahil, tüm altyapısını vurduğunu açıkladı. Bir yandan da karadan ilerliyor. İsrail'in bu saldırısı şu an o altyapıyı kullanacak olan yönetime de bir darbe değil mi, bu ne anlama geliyor?

İsrail, HTŞ Suriye’de gücü ele geçirdiğinde ideolojik olarak kendisiyle geçinemeyeceğini, iş birliği yapamayacağını biliyor. İçeride dış desteğe ihtiyaç kalmadığında HTŞ’nin döneceği ilk hedef İsrail olacak. Üstelik İsrail düşmanlığı içeride birlik beraberlik için bulunmaz kaftan. Bu nedenle İsrail saldırıları ile HTŞ'nin topyekun Suriye savunmasını ortadan kaldırdı. İsrail saldırılarıyla ülkede birlik kurulsa dahi Suriye’nin kendisine tehdit olabilme kapasitesini en az 20 yıl öteledi, potansiyel risk ve tehdit olma kapasitesini HTŞ'nin elinden aldı.

- İlerleyen süreçte biz nasıl bir Suriye göreceğiz?

Türkiye'nin görünen hedefi; HTŞ'nin kontrolünde Suriye'de ortak bir yönetim kurulması.

- Peki ya bu gerçekleşmezse?

HTŞ terör örgütü kimliğiyle kendinden olmayan herkesle çatışmaya girer. İdlib, Hama, Humus, Şam’da kalır. Bölünmüş bir Suriye olur. Bence bu olasılığı en yüksek senaryo. Çünkü oyuncuların demokratik ve ortak bir bilinçle Suriye birliği üzerinden strateji üretebilme kapasitelerinin olmadığını görüyoruz.

- PKK uzantısı PYD’nin durumu ne olur? Öte yandan bulunduğu bazı bölgelerden çekildiği haberleri de geliyor...

PYD/YPG, İsrail'in bölgede işbirliği yapabileceği, kullanılabileceği tek güç. Bugün Suriye'deki PKK yapılanması güç kazandıkça önümüzdeki dönemde Barzani'nin Türkiye ile işbirliği geriye giderken, Barzani ile Suriye'deki PKK unsurlarının işbirliği artacaktır. Bu dengeyi görmemiz lazım. PYD/YPG’nin Deyrizor’dan, Mümbiç’ten çekildiği haberleri çıkıyor. Bunlar ancak Türkiye kamuoyunun ağzına sürülen bir kaşık bal olabilir. Bu çekilmenin Türkiye'nin stratejik hedeflerinde bir anlamı olabilmesi için Türkiye’nin 900 kilometrelik Suriye sınırı boyunca kesintisiz 30 kilometre derinlikte bir güvenlik kuşağını, Suriye’de kalıcı bir iktidar gelene kadar sağlaması hayati önemde.

- Neden 30 kilometre?

30 kilometre, Suriye’den Türkiye'ye gelebilecek tehditlerin Türkiye'ye doğrudan etki etme menzilidir. Bizdeki direkt destek topçu kapasitesi. Kesintisiz 30 kilometre derinlikte karadan risk ve tehditleri sıfırlamış, kontrol edilebilir düzeye indirgeriz. Bu rakamlar boşuna değil. Türkiye ABD'yi 30 kilometre derinliğe ikna etmeli.

- Söz ettiğiniz kesintisiz 30 kilometrelik koridor, kurulacağı söylenen PKK devletinden gelecek tehdit için mi?

Evet… Orada bir terörist devlet kuruluyor. Türkiye burada “PKK-YPG yapılanmasının benim sınırlarıma 30 kilometre derinliğe yaklaşmasına müsaade etmem” demeli. Bunun da iki stratejik hedefi var. Birincisi Türkiye'ye doğrudan tehdit üretme kapasitesinin azaltılması. İkincisi ve en önemlisi; Türkiye'ye alternatif güzergahlardan Ortadoğu petrollerinin kesintisiz Akdeniz'e ulaşma olanaklarının ortadan kaldırılması. ABD, Kürt koridorunu PKK üzerinden kurabilirse bu doğrudan Akdeniz’e ulaşabilir. O zaman ABD en önemli jeostratejik hedefini gerçekleştirir. Bunun bonusu da Ortadoğu'da İsrail’e müttefik olabilecek bir Kürt devleti altyapısı kurulması olur. Bence ABD'nin stratejik oyun planı bu.

- Türkiye bu süreçte diplomatik ve askeri olarak ne yapmalı?

Bir; Suriye sınırı boyunca kesintisiz 30 kilometre derinlikte güvenlik kuşağı yer almalı. İran'la kesinlikle bir çatışma ortamına girmemeli. NATO güvenlik şemsiyesi içerisinde avantajlarını bilerek hareket etmeli. Doğu Akdeniz'de Kıbrıs’taki fiili kazanımları ile birlikte bir bütün olarak hareket etmeli. Doğu Akdeniz enerji denkleminden dışlanması girişimlerine karşı yaşamsal öncelik ve ehemmiyette duruş göstermeli. Ege'deki son yıllardaki tavizlerine son vermeli.

- ABD Dışişleri Bakanı Blinken Türkiye’ye geldi, beklentiniz nedir?

Biden yönetiminin dört yıllık pratiğinde Türkiye ile ilişkiler stratejik ortaklık temelinde değil dönemsel fayda ölçeğinde sürdürüldü. Bu ziyarette de değişen bir şey yok. Suriye’de ortak çıkar ve fayda temelinde son pazarlıklar için yüz yüze müzakereye ihtiyaç olduğu görülüyor. Sonunda Suriye’deki gelişmeler bağlamında ABD’nin iki ortağının da Türkiye ile açıktan iletilişim kanalları kesik. En azından ABD’nin katalizörlüğünde sürpriz gelişmeler bekliyorum. YPG'nin geri adım atabileceğini, Türkiye'nin de buna karşılık İsrail'e daha fazla yaklaşabileceğini düşünüyorum. Yani bir yerden kazanç sağlamak için bir yerden taviz verilebilir.

‘ABD YOKKEN İRAN BİR DEVLETTİ’

- “Şam düşerse Tahran düşer” deniyor. Sırada İran mı var?

Bu sözü yeni duyuyorum ama eskiden “Üç B” sözü vardı. Berlin, Boğazlar, Bağdat. Kara stratejisinde kadim bir sözdür, Avrupa'nın stratejik yoludur. Yoksa Tahran Avrupa'nın şimdiye kadar jeo-stratejik hedefi olmadı enerji kaynakları ve deniz yolları dışında. 

- Neden?

Çünkü geçmişi olan bir devletten köklü Acem kültüründen bahsediyoruz. Tahran farklı bir ağırlık merkezi, yapay bir millet değil temelleri sağlam. Strateji, somut gerçekler üzerine kurulur. Bu sözler reklam kapasitesi yüksek olduğu için kulağa güzel geliyor.

- ABD'li NATO komutanı Wesley Clark parçalanması öngörülen 7 ülke içinde İran’ı da sayıyordu, Netanyahu da İran halkına seslenen konuşmalar yayınlıyor...

General Clark’ın sözleri kendince “wishful thinking” Türkçe’de biz ona “hüsnü kuruntu” deriz. ABD kurulmadan önce de İran bu bölgede devletti. İran  Batı patentli yapay bir devlet değil. Tarihi geçmişi ortada. Netanyahu’nun konuşması ise her iki iç cephede de safları sıklaştırır. İran'ın şu an çok fazla konuşulmasının nedeni ideolojik olarak İsrail düşmanı olması. İkinci nedeni de İran'ın enerji kaynaklarının Batı tarafından kullanılma, sömürülme kapasitesinin İslam Cumhuriyeti’nden beri azalmış olması.

PORTRE

1954’te Balıkesir’de doğdu. Kuleli Askerî Lisesi’ni, Kara Harp Okulu’nu, Kara Harp Akademisi’ni tamamladı. Ayrıca ABD Marine Kurmay Koleji’nden ve TSK Akademisi’nden mezun oldu. Çeşitli tank birliklerinde Takım Bölük ve Tabur Komutanlığı ile terörle mücadelede bölge güvenlik komutanlığı yaptı. Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri, Ordu ve Kolordu Karargâhlarında görev yaptı. NATO IMS’te Müşterek Harekât Başkanlığı yaptı. Bu göreve seçilen ilk Türk subayı oldu. Soğuk savaş sonrası NATO’nun yeni Harekât Planlama Mimarisi ve Askeri Karar Alma Sürecini belirleyen dokümanı hazırladı. 1997’ye kadar NATO IMS’te beş kişilik yeni komuta yapısı sekretaryasında harekât teşkilat ve planlama mimarisi çalışmalarına başkanlık etti. 2003 YAŞ kararları ile Tuğgeneralliğe terfi etti, 2007’de kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.