EMEKLİ- SEN Genel Başkanı Yavuz, iktidarın veremediğini belediye başkan adaylarının üstlenmesine tepki gösterdi: AKP’nin mantığı gülünç
İktidar tarafından kaynak olmadığı ileri sürülerek açlığa ve yoksulluğa mahkûm edilen emeklilerin yine AKP’li belediyeler tarafından yoksulluktan kurtarılabileceğini düşünmek gülünç. Onlarda kaynak var niyet yok. Emeklilerin de onlara oy vermeye niyeti yok. Ekini eken, biçen bizken günün sonunda sadece tarlayı yağmalayanların karnının doyduğu bir sistem inşa edildi.
İklim ÖngelDİSK Emekli- Sen Genel Başkanı Cengiz Yavuz Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan emeklilere seyyanen zam için “Kaynak yok” dedi. Sizce emeklilerin oylarını garanti mi görüyor?
Emekliler, yoksulluk ve sefalette eşitlenmeye devam ediyor. AKP, emeklilere ilişkin ayrımcı, emeklileri ötekileştiren ve toplumdan yalıtan uygulamalarında parti ayrımı yapmıyor; tüm emeklileri yoksulluğa, açlığa, sefalete sürüklüyor. Dolayısıyla, başka partilerin seçmenleri gibi AKP seçmeni emekliler de enflasyondan, hayat pahalılığından, sefalet aylıklarından aynı düzeyde etkileniyor.
‘EMEKLİLERİ OY KAYNAĞI GÖRÜYORLAR’
Emeklilere “kaynak yok” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu cümlelerin de sahibidir:
“En düşüğü 10 bin lira olan emekli maaşı, ömrünü kendisinin ve ailesinin geçimi için harcamış vatandaşlarımız için yeterli mi? Elbette değil.” .
“Emeklilere kaynak yok” açıklamasını yaparken diğer yandan emeklileri oy kaynağı olarak gören bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bizler de açık yüreklilikle şunu söyleyebiliriz: Emeklilerin oyları garanti mi? Elbette değil.
‘BÖYLESİ YOKSULLUK BİR İLK’
Zira emekliler olarak, önceki dönemlerde uygulanan ekonomi politikalarının, krizlerin, mücadelelerin, kısaca tarihin tanıkları olarak, mevcut deneyimleriyle bugünün politikalarını doğru analiz edebilecek kapasiteye sahibiz. Bunu oturduğumuz kendi ailemizden, apartmanımızdan, mahallemizden, sokaklardan anlayabiliyoruz: Temelde bizlere yönelik hayata geçirilen ya da geçirilmeyen politikaların hangi tercihin, hangi aklın ürünü olduğunu görebiliyoruz. Bu tercihlerin emeklilerin daha iyi koşullarda yaşamalarına yönelik olmadığını, posta kutularımız faturalarla dolarken pazardan torbalarımız boş döndüğümüzde görebiliyoruz. Geçmişle bugünü kıyasladığımızda yaşamımızın hiçbir döneminde böylesi bir bölüşüm krizine, bu denli derin bir yoksulluğa sürüklenmediğimizi idrak ediyoruz.
‘SERMAYEYE VAR, EMEKLİYE YOK’
Yiyecek ekmek bulamayan emeklilerin, artık miadını doldurmuş söylemlere karnının tok olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Biliyoruz ki emeklilere kaynak var, sorun işçiden, emekçiden, emekliden alıp sermayeye kaynak yaratılmasında. O nedenle emeklileri oy kaynağı, tırnak içinde çantada keklik olarak görenler, seçim sonuçlarıyla beraber yanıldıklarını anlayacaklardır.
- Sendikanızın emeklilerin oy davranışıyla ilgili yaptığı araştırma var mı?
Emeklilerin oy davranışlarına ilişkin sendikamızın bir araştırması yok. Ancak mevcut araştırmalar gösteriyor ki, emeklilerin oy davranışı seçmen nüfusun genel oy davranışlarından farklı değil.
- Emeklilerin büyük çoğunluğunun her şeye rağmen AKP’yi desteklediğine yönelik bir algı var mı sizce?
Özellikle belirtmek istiyoruz ki herhangi bir toplumsal kesim, iktidarın iktidarda kalmasının, iktidarın yanlış, yanlı ve eksik politikalarının esas sorumlusu ilan edilmemelidir. AKP lehine gerçekleşmiş önceki seçim sonuçlarından emeklileri sorumlu tutmak doğru bir yaklaşım değil. Dahası emeklilerin toplumsal yaşamdaki tek belirleyici sıfatları emekli olmaları da değil. Nasıl ki yurttaşlar farklı kültürlere, farklı eğitim düzeyine, farklı mesleğe sahiplerse emekliler de birer yurttaş olarak “emekli” olmalarından başka kimliklere de sahipler. O nedenle elbette emekliler farklı siyasi partilerin destekçisi olabilirler. Seçimlerde farklı partilere oy verebilir, farklı partilerin politik tutumlarına sahip olabilirler.
‘EMEKLİLER HEDEF YAPILMAMALI’
Dahası emeklileri bir toplumsal grup olarak ayırdığımızda aslında bizleri tanımlayan diğer kimliklerden bağımsız olarak; sorunlarımızın ortak olduğunu ve bizleri birleştirdiğini de görebiliyoruz. Bizleri “emekliler” grubunda birleştiren ekonomik ve toplumsal sorunları vurgulamak yerine alaycı yorumlarla emeklileri “AKP seçmenleri” potasında eriterek, hak ettiğimiz yaşamı kendimizin seçtiğini dile getirenlere de buradan seslenmek isteriz: Emeklilerin büyük çoğunluğu AKP’yi desteklemiyor. Bu tür söylemler, ancak ve ancak emeklileri hedef haline getirmeye, emeklilere yönelik sosyal politikaların yaşama geçirilmesini engellemeye, ayrımcılığa, nefret içerikli tutumları perçinlemeye neden oluyor. Her açıklamamızda dile getirdiğimiz gibi, DİSK Emekli-Sen olarak yalnızca kendi haklarımız için değil; gençlerin, çocukların, torunlarımızın hakları için de sendikalaşıyoruz, sokağa çıkıyoruz, sandığa gidiyoruz.
‘ONLAR MÜJDELEDİKÇE BİZ YOKSULLAŞIYORUZ’
- Özellikle iktidara yakın medya kuruluşlarında seçim sonrası emeklilere yönelik bazı düzenlemeler olacağı belirtiliyor. İnandırıcı buluyor musunuz?
Yazılı ve görsel basın seçim dönemlerinde siyasi partilerin en önemli propaganda araçları olarak görülüyor. Türkiye’de de sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek tarafsız ve gerçek habercilik yapanlar dışında hemen her medya kuruluşu zaten iktidara yakınlığıyla biliniyor. Bu medya kuruluşları, yukarıdan gelen talimatlarla, ısmarlama haberlerle 365 gün boyunca yurttaşlara müjdeler yağdırıyor. Gönülleri bol; “İktidar kaynak yok” derken dahi, işçiye, emekçiye, öğretmene, öğrenciye, yaşlıya, gence bol keseden müjdelemeye devam ediyorlar. Fakat onlar müjdeledikçe biz yoksullaşıyoruz.
‘RÜŞVET DEĞİL HAKKIMIZI İSTİYORUZ’
İçinden geçtiğimiz seçim sürecinde de bu tür müjdeler alacağımızı zaten biliyorduk. Bir defa şunu belirtmek istiyoruz; emeklilere seçim öncesi verilen müjdeler, özünde emekliye rüşvet teklif etmektir. Emeklilerse, rüşvet değil, haklarını istemektedir.
‘VAATLER SANDIĞA HİZMET’
20 yılı aşkındır değişmeyen yönetim aklı, yerel seçimler sonrası mı değişecek? Elbette değişmeyecek. Bu vaatler emeklilikte insan onuruna yakışır yaşam koşullarını sağlamak üzere değil, sandığa yatırıma hizmet etsin diye sunuluyor. Bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde Murat Kurum, “CHP yerel seçimi aldığında emekli maaşı mı artacak?” şeklinde bir cümle sarf etti. Kurum bu cümlesiyle, mevcut iktidar, iktidarını sürdürdüğü sürece emekli aylıklarında gerçek bir iyileşme söz konusu olmayacağını haber vermiştir. Dolayısıyla bu tür müjdeli haberlerin asılsız olduğu gün gibi ortadadır.
- Emeklilerin ne kadarı çalışmaya devam ediyor ve genelde ne gibi işler yapıyorlar?
Türkiye’de emekliler açlığın pençesinden kurtulabilmek, yaşayabilmek için ikinci bir işte çalışmak zorunda kalıyor. Emeklilerin yüzde 65’i ya emeklilikten sonra çalışmaya devam ediyor ya da iş arıyor. Elbette, emeklilerin istihdam edildiği işlerin büyük çoğunluğunu güvencesiz ve kayıt dışı işler oluşturuyor. Çünkü yaşamak için çalışmak zorunda kalan emekliler, daha düşük ücretleri kabul etmeye mahkûm ediliyor.
‘EMEKLİ UCUZ İŞ GÜCÜ OLDU’
İktidarın emeklileri yoksullaştıran politikaları, işverenlerin emeklileri ucuz işgücü olarak görmesine neden oluyor. Emekliliğin anlamı, uzun yıllar çalışıp emek veren yurttaşların belli bir yaşa eriştikten sonra gelir düzeylerinin, sağlıklarının korunması; kültürel ve toplumsal yaşama katılımlarının sürdürülmesi için uygun sosyal güvenlik ortamının oluşturulmasıdır. Bu ortam oluşturulmadığında, emeklilik kavramı yoksulluk, kayıt dışılık, hastalık ve pek çok sosyal riskle beraber anılır hale gelir. Türkiye’de de olan budur. Ekini eken bizken, ekini biçen bizken günün sonunda sadece tarlayı yağmalayanların karnının doyduğu bir sistem inşa edildi.
- Emeklilerin ne kadarı örgütlü biçimde mücadele ediyor?
Emeklilerin örgütlü mücadelesi yeni değil. Ancak bugüne kadar sendikal mücadelemizin önemli bir bölümü sendikal haklarımızın gaspına karşı sendikal hak ve özgürlüklerimizin tanınması gerektiğine dair ilgili makamlarla mücadele halinde geçti. Bugün de bu hak gaspları çeşitli biçimlerde devam ediyor. Türkiye hâlihazırda işçi hakları bakımından en kötü on ülke arasında yer alıyor. Sendikal hak ve özgürlükler yoğun bir baskı altında. Mevcut yasaların sendikalaşma önünde büyük engeller teşkil eden yanları var. Yasal engellerin yanında grev yasakları gibi fiili engeller de bulunuyor. İşçilerin sendikal örgütlenmelerinin böylesine engellediği bir ortamda, 16 milyonu aşkın bir nicel büyüklüğü temsil eden emekli ve hak sahiplerinin sendikalaşmalarının engellenmeye çalışılmasına şaşırmamak gerek. Geldiğimiz noktada, ülkedeki genel sendikalaşma oranları oldukça düşük. Emekliler de bu tablodan azade değil. Bu olumsuzluklara rağmen kamuoyunda kabul gören, büyük bir ivme kazanarak büyüyen bir sendikayız. Bunda DİSK Emekli-Sen olarak, emeklilerin sorunlarını ülkenin ekonomik, politik, toplumsal, kültürel sorunlarından bağımsız görmeden; emeklilik yaşamımızı ve torunlarımızın geleceğini birbirinden bağımsız görmeden mücadele etmemizin payının büyük olduğunu düşünüyoruz. Emeklileri yaşamdan emekli etmek isteyenlerin karşısında, yaşamın her alanında sözümüzü söylemeye daha da güçlenerek devam edeceğimize inanıyoruz. Bu bağlamda emekli dostlarımıza da çağrımızdır; gelin, hep birlikte yaşamdan emekli olmadığımızı; demokrasi mücadelesinden emekli olmadığımızı gösterelim.
- Emekliler bu zamana kadar onlarca eylem yaptı. Bu eylemler neden siyasete etki etmiyor?
Bizler, insan onuruna yakışır bir yaşamı inşa etmek için, sendikal hak ve özgürlüklerimizi kazanmak için sokaklara çıkıyoruz; çıkmaya da devam edeceğiz. Daha önce de söylediğimiz gibi, bizler geçmişin işçileri, emekçileriyiz. Kimimiz tarlada kimimiz atölyede kimimiz fabrikada kimimiz kamu kurum ve kuruluşlarında yıllarca emek verdik. O dönemlerde de emeğimizin karşılığını almak için kimi zaman eylem yaptık kimi zaman greve çıktık. Tarih bizlere bir şey öğrettiyse o da şudur: Hak verilmez, alınır. Emeklilikte de haklarımızı ancak mücadele ederek kazanacağımızı biliyoruz.
‘EYT EYLEMLERİMİZLE ÇÖZÜLDÜ’
Öncelikle şunu belirtmek istiyoruz: Bizler, eylemlerimizi gündelik siyasete konu olmak için yapmıyoruz. Ancak yaptığımız eylemlerin sonucunu almadığımızı da düşünmüyoruz. Görüyoruz ki EYT sorunundan emekli aylıklarına yapılan zam oranlarında eşitlik ilkesine aykırı uygulamalara kadar emeklilerin sorunlarının çözümü ve gasp edilen haklarının iade edilmesi ancak biz emekli örgütlerinin mücadeleleri sonucunda gündeme geliyor.
- Muhalefet partilerinin ve medyanın sizin sorunlarınızı yeterince gündeme taşıdığını düşünüyor musunuz?
Pek çok siyasi partinin yeteri kadar sorumluluk aldığını düşünmüyoruz. Bizzat emeklilere yönelik, söylem düzeyinde kalmayan pratikleri yaşama geçirdiklerine inanmıyoruz. Emeklilerin sorunları yaşamsal düzeydedir. Dolayısıyla yalnızca söylem düzeyinde kalan hiçbir savunuculuk, sorumluluğun yerine getirilmesinde yeterli değil. Siyasi partilerin emekten, emekçiden, emekliden yana tavır alması, yalnızca kürsülerden bizlere seslenmeleri demek değildir. Mevcut durumumuzun tahlilini yapmakla yetinmek de muhaliflik değildir. Durumumuzun tahlilini herkesin gördüğü üzere biz emekliler olarak yapabiliyoruz, bizim siyasi partilerden beklediğimiz bizlerle birlikte mecliste, sokaklarda, mahallelerde taleplerimizi dile getirmeleridir. DİSK Emekli-Sen için, sorumluluk almak budur.
- Birçok emekli kuruluşu var. Bir araya gelip ortak çıkarlarınız için bir plan yaptınız mı veya gelecek için böyle bir düşünce var mı?
Diğer samimi ve mücadeleci emekli örgütleri ile istişarelerde bulunuyor; zaman zaman kitlesel katılımların olduğu ortak eylem ve etkinliklerde buluşuyoruz. Bundan sonra da mücadelemizi büyütmek; emeklilerin ortak ve yakıcı sorunlarını gündeme taşımak için bu tür buluşmalara ve ortak çalışmalara devam edeceğiz.
- Sizce emekliler güçlerinin farkında mı?
Bizler emeklileriz. Yaşamımız boyunca çalıştık, değer ürettik, alın teri döktük, vergimizi verdik, primlerimizi ödedik… Bir yurttaş olarak, bir ülkenin geleceği için çaba sarf ettik; emekliliği hak ettik. Bugün bizleri DİSK Emekli-Sen çatısı altında bir araya getiren, yurttaşlık sorumluluğumuzun bilincinde olmamız; ekonomik, toplumsal ve siyasal hiçbir meseleye duyarsız kalmayışımızdır. Aynı zamanda bizleri bir araya getiren, emeğimizin karşılığını alamayışımız; ekonomik, toplumsal ve siyasal her alandan dışlanmamızdır.
16 milyonu aşkın emekli ve hak sahibinin, niceliksel olarak nüfusun çok önemli bir bölümünü temsil ettiği aşikâr. Ancak çoğumuz bu niceliksel büyüklük üzerine düşünerek, bu büyüklüğü niteliksel büyüklüğe evriltmek için çaba gösteremiyoruz. Çünkü gündelik yaşam mücadelemizin içinde, hangi harcamadan kısıp neye harcayacağımızı düşünmekten, örgütlü bir mücadele ile haklarımızı elde edebileceğimizi fark edemiyoruz.
‘EMEKLİLERİN GÜCÜNÜ FARK ETMESİ YAKINDIR’
Bu gücü, yalnızca seçimlere endeksli olarak düşünmemeli; iktidarın düştüğü yanılgıya bizler de düşmemeliyiz. Evet, emekliler geniş bir seçmen kitlesinin oluşturuyor, elbette seçimler bizler için önemli. Ancak seçimlerden daha önemlisi, bir araya gelmemiz, birlikte hareket etmemiz, insan hakları ve demokrasi sorununu, ekonomik sorunlardan ayırmadan, çeşitli ve kapsamlı bir mücadeleyi yaşama geçirmeyi başarabilmemizdir. DİSK Emekli-Sen’in mücadelesi de budur. Bunun için gereken tüm koşullar hazırken, emeklilerin güçlerini fark etmeleri çok da uzak bir gelecekte değildir diye düşünüyoruz.
- İnsanlar bu maaşlar nedeniyle emekli olmak istemiyor. Bu durum çalışma yaşamını nasıl etkiler?
Bir ülkede gençler işsiz, emekliler çalışmak zorunda ise o ülkede ne sağlıklı bir çalışma yaşamından ne de nitelikli bir sosyal güvenlik sisteminden bahsedilebilir. Elbette emeklilik yaşı gelmiş, koşulları sağlamış olanlar, emeklilere sunulan vahim yaşam standartlarını görüyor; çalışma yaşamından ayrılmak istemiyorlar.
‘İKTİDAR DAYANIŞMAYI BALTALIYOR’
Geçtiğimiz günlerde X platformunda atanamayan öğretmenler sorununa ilişkin esprili bir dille “öğretmenler odasında emekliliği gelen öğretmenlerle konuşulmasın, iş başa düştü” diyen bir paylaşım görmüştük. Bir ülkede sosyal güvenliğe ilişkin meselelerde iş yurttaşın, işçinin, emekçinin başına düşüyorsa, o ülkede iktidar hangi işle meşguldür? Söyleyelim: İktidar çalışma barışını bozmakla, bölüşüm ilişkilerindeki krizi derinleştirmekle, sosyal güvenlik sisteminin dayanışmacı yönünü baltalamakla meşguldür. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı emeklilerin yaşam standartlarını iyileştirmenin yolunun işçinin, emekçinin daha fazla üretmesinden, daha çok çalışmasından geçtiğini söylüyorsa, o ülkede iktidar bireyselleştiren, özelleştiren, piyasacı politikalarla meşguldür.
- Yalnız emeklileri değil çalışanları da etkileyen bu sistem ne kadar daha sürdürülebilir?
Bugün geldiğimiz noktada, sistemin sürdürülebilir olup olmadığını sorgulama aşamasını geçtiğimizi düşünüyoruz. Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi çökmüş durumdadır. Çöken sistemin altında kalanlar, sistemin çilesini çekenler ise emeklilerdir. Sosyal güvenlik sisteminin özünü baltalayan, bilinçli bir şekilde tercih eden politikalardır.
Sosyal güvenlik sisteminin en temel ayaklarından birini oluşturan emeklilik sistemine yönelik saldırılar sistematik bir hal aldı. Emeklilerin aylık bağlama oranları ve güncelleme katsayıları düşürüldü, yüzde 70 düzeyindeki emekli aylıklarının alt sınırı yüzde 35-40 oranına indirildi. Emekli aylıklarının saptanmasına ilişkin yapılan bu değişikliklerin yanında, aylıkların artırılma yöntemi de emeklilerin aleyhine işletildi.
‘TEPEDEN TIRNAĞA YENİ DÜZENLEME’
Emekliliği piyasaya açan “bireysel emeklilik sistemi”, “tamamlayıcı emeklilik sistemi” gibi adlarla öne sürülen bu politikalar, ekonomi büyürken emeklilerin yoksullaşmasına neden oluyor. Sistemi, sosyal devlet anlayışına uygun hale getirmek için tepeden tırnağa yeniden düzenlemek gerekiyor. Bu düzenlemeler, emeklilere ve emeklilerin sendikalarına danışılarak hayata geçirilir, hak temelli bir sistem ortaya çıkarılırsa; işte bu sistem sürdürülebilir olur.
- Bayramda 3 bin TL ikramiye seçimde ne kadar etkili olur?
Emeklilerin yıllar içerisinde gerçekleşen bayram ikramiyesi enflasyon karşısındaki kaybının en az 15 bin lira olduğu Konfederasyonumuz DİSK’in araştırma merkezi tarafından hesaplandı. Emekli bayram ikramiyesinin, asgari ücrete oranı ise 2018 yılında yüzde 63 iken 2024 yılında yüzde 18’e geriledi.
‘İKRAMİYE SADAKA OLDU’
Bugün 2 bin liralık bayram ikramiyesini 3 bin liraya çıkarmak, paranın gerçek alım gücü düşünüldüğünde hiçbir anlam ifade etmiyor. Aksine, emeklilere verilen bayram ikramiyesi, artık bir bayram harçlığına, hatta bir sadakaya dönüşmüş durumda. Bu anlamıyla verilecek 3 bin liralık harçlık, hiçbir emeklinin oy kararını etkilemeyecektir.
- AKP’li belediye başkan adaylarının aylık 2 bin 500 TL, 5 bin TL gibi vaatleri var. Bunlar emeklilerin oy davranışına etki eder mi?
Her seçim dönemi öncesinde, seçim yatırımı olarak önümüze atılan üç-beş puanlık iyileştirmelere nasıl aldanmıyorsak, AKP’li belediye başkan adaylarının bu tür vaatlerine de aldanmıyoruz. AKP iktidarı tarafından kaynak olmadığı ileri sürülerek yoksulluğa, açlığa mahkûm edilen emeklilerin, yine AKP’li belediyeler tarafından yoksulluktan ve açlıktan kurtarılabileceğini düşünmek gülünçtür.
Söylediğimiz gibi, temelden hasarlı olan bu emeklilik sistemi, belediyeler tarafından yapılan yamalarla düzelmez. Bizler, yardım değil, sadaka değil, vaat değil; emeklilik sisteminde, sosyal güvenlik sisteminde köklü bir düzenleme istiyoruz.
- Yerel seçimlerin emekliler açısından önemi nedir?
Türkiye’de emeklilerin insan onuruna yakışır bir yaşam talepleri, yalnızca açlık sınırının binlerce lira altındaki aylıklarının yükseltilmesinden ibaret değil. Emekliler, özelleştirilen sağlık sisteminin, betondan kentlerin, yaşanılamaz hale gelen çevrenin bedelini fizyolojik ve psikolojik sağlıklarını kaybederek, ötekileştirilerek, yalnızlaştırılarak, toplumdan yalıtılarak ödüyor. Sağlıklı yaşam, barınma, güvenli çevre, erişilebilir sosyal ve kültürel faaliyetler, kamusal mekânlar… tüm bu haklarımız çeşitli biçimlerde baltalanıyor.
Bu noktada yerel seçimler, toplumsal ve kültürel yaşamımızı sürdürdüğümüz alanların nasıl görüneceğini, o alanlara nasıl ulaşacağımızı, nasıl sosyalleşeceğimizi; kısacası gündelik yaşantımızın somut olarak nasıl ilerleyeceğini belirleyeceğimiz bir seçim. Özellikle emekliler için insan onuruna yakışır bir yaşamın kurulabilmesi için gerekenler henüz evimizden adımımızı attığımız anda başlıyor. Bütüncül, katılımcı, eşitlikçi bir yerel yönetim; rantçı değil halkçı bir yerel yönetim; engelli ve yaşlılar için erişilebilir kentleri hedefleyen bir yerel yönetim; emeklilerin yaşam tecrübelerini, gençlerin kararlarını önemseyen bir yerel yönetim mümkün ve gerekli. Böylesi bir yerel yönetim bizleri daha aktif, daha umutlu, daha sağlıklı ve daha sosyal kılacak. Dahası tabandan, yerelden, mahalleden başlayan bir demokrasi mücadelesi kenti, nihayetinde ülkeyi etkisi altına alacak bir mücadele dalgasını tetikleyebilir. Bu bağlamda emekliler olarak sözümüzü önce kendi mahallemizden başlayarak söylemeli; yerel seçimleri insan onuruna yakışır bir emeklilik, aydınlık bir gelecek için önemsemeliyiz.
– Seçimler için emeklilere bir çağrınız var mı?
Bizler, sendikalı emekliler olarak; anti-demokratik, emek ve emekçi karşıtı, temel hak ve özgürlüklere karşı saldırgan tutum ve eylemlerde bulunan hiçbir siyasi partiyi ve adayı 2024 yerel seçimlerinde desteklemeyeceğimizi bildiriyoruz. Tüm emekli ve hak sahiplerini de emeklilere yönelik somut çalışmalarda bulunmayan, yerel yönetimlerde emeklilerin hak ve çıkarlarını, emeklilerin temsiliyetini, taleplerini savunmayan hiçbir partiye oy vermemeye çağırıyoruz. Onlarda kaynak var niyet yok. Emeklilerin de aynı kısır döngüye girmeye; onlara oy vermeye niyeti yok.