Emekli Büyükelçi Önhon, Suriye’de kalıcı siyasi çözümün önemine dikkat çekti: Koltuğunu korudu, üstünlük Esad’da
Emekli büyükelçi Ömer Önhon, Esad’ın, kendisini savaşın kazananı ilan ettiğini belirterek “Koltuğunu korudu üstünlük Esad’da ancak tamamen kazanmadı” diyor.
İklim Öngel“Üstünlük Esad’da, çünkü koltuğunu koruyor. Arap ülkeleri ile ilişkilerini yeniden tesis etti, Arap ligine döndü. Bunlar “Esad kazandı” dedirtecek şeyler. Ama ülkenin yüzde 40’ına yakını kontrolünün dışında. Topraklarında 5-6 ülkenin askeri bulunuyor. Kuzeyinde ve kuzey doğusundan on binlerce silahlı muhalif var. YPG ve hatta IŞİD sahada hala güçlü. Ekonomi berbat. Bu durumda “Tamamen kazandı” diyemeyiz. Kalıcı barış tesis edilemediği takdirde bölgesel çatışmaların hatta iç savaşın tekrar patlama riski devam edecektir”
- Türkiye’nin BRİCS’e üyelik başvurusu yaptığına dair yalanlama gelmedi, böyle bir başvuru varsa ne anlama geliyor?
Rus basını dahil yabancı basın organları başvurunun yapıldığını yazdılar, Putin'in dış politika danışmanı Yuri Uşakov da Türkiye’nin üye olmak için resmen başvuruda bulunduğunu açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir zaman, genel bir beyan olarak, BRICS’e üye olunabileceğini söylemişti ama bu son dönemde çıkan haberlerle ilgili olarak Türkiye’den açıklama yok. Ne yalanlanıyor ne doğrulanıyor. Sanki çok gizli bir güvenlik operasyonu yapılıyormuş gibi. Uluslararası bir kuruluşa üye olmak için Dışişleri Bakanlığı yoluyla nota verilerek başvuru yapılır. Yani kayıtlı, kuyutludur her şey. Nedir bunun gizli saklı yanı? Uluslararası bir kuruluşa üye olmanın gizliliği mi olurmuş? Hadi kamuoyu bilgilendirilmiyor, Meclis’in, Meclis Dışişleri Komisyonu’nun böyle bir konuda bilgisi ve söyleyecek sözü olmaz mı? Doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama yabancı bazı kaynaklar Türkiye'nin resmi başvurusunun aslında bir süre önce yapıldığını ve olumlu değerlendirilmediğini de ileri sürüyorlar. Konu tam bir muamma yani.
- Olası bir üyelik Türkiye’ye ne kazandırır?
BRICS’e üyelik konusunun Türkiye’ye ne kazandıracağını, şayet doğruysa, niye bu kararın verildiğini izah etmek resmi yetkililerin işi. Ama şunu söyleyebilirim. BRICS üyeliğinin, üye ülkelerin yerel pazarına daha fazla girilmesine imkan tanıyacağı, yatırım kaynaklarına ve fonlara erişim sağlayacağı gibi üyeliği destekleyici söylemler abartılı. Çünkü bu ülkelerle ticareti geliştirmek için üye olmak gerekmiyor, üye ülkelerle zaten ekonomik, ticari ve yatırım ilişkilerimiz mevcut ve kendi mecrasında yürüyor.
‘TEK SEÇENEK DEĞİLSİN’ MESAJI
- O halde amaç ne olabilir?
Batı’ya “tek seçeneğimiz siz değilsiniz, alternatiflerimiz var” mesajını vermek anlaşılan.
- Hem BRICS’e hem de NATO’ya üye olunabilir mi yoksa tercih yapmak mı gerekir?
BRICS, AB ve NATO üyeliklerinin yerini alacak bir kuruluş tabi ki değil. “NATO ve AB olmazsa BRICS’imiz var” gibi bir şey tabi ki söz konusu değil.
Ya o, ya bu gibi bir tercih zorunluluğu da yok.
Öte yandan, BRICS üyeliği, özellikle Rusya ve Çin’in kurucu üyeler olmaları nedeniyle, Türkiye'nin üyesi veya diyalog ortağı olduğu, Türk Devletleri Teşkilatı, Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği gibi diğer Batı dışı uluslararası kuruluşlardan farklıdır. Özellikle Ukrayna savaşının sürdüğü ve Rusya’ya karşı konumlanılan bu dönemde Türkiye karşıtlarının eline bir koz daha veriliyor olabilir. Türkiye’nin üyelik başvurusu muamması, 22-24 Ekim'de Kazan’da yapılacak olan ve Rusların, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katılacağını açıkladıkları BRICS Zirvesi’ne kadar açıklığa kavuşur herhalde.
‘TÜRK İNSANI RENCİDE EDİLİYOR’
- Türkiye AB'den uzaklaşıyor mu?
Türkiye ve AB'nin karşılıklı olarak birbirlerinden şikayetçi oldukları çok fazla konu bulunuyor. AB, Türkiye'nin artık ortak değerlere bağlı olmadığı ve Batı’dan uzaklaştığı kanaatinde. Türkiye'nin AB üyeliğine Kıbrıslı Rumlar engel oluyor ama tek sorun bu değil. Rumların arkasına saklanan birçok AB üyesi ülke var. AB ülkelerindeki seçmen de çoğunlukla Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmıyor. Aşırı sağın yükseldiği Avrupa’da, Türklerin dini ve kültürel olarak AB’ye ait olmadıkları görüşü artık güçlü. Türkiye’de ise AB’nin kendisini dışladığı, ne yaparsa yapsın kabul etmeyeceği görüşü hakim ve bunun yarattığı tepki var. AB’nin savaş halindeki Ukrayna’yla bile vize serbestisi anlaşması var, Türkiye’yle yok. Türk insanı Avrupa’ya gitmek istediğinde vize işkencesine maruz bırakılıyor. Rencide ediliyor. İki tarafın çıkarına olan Gümrük Birliği Anlaşması dahi güncellenemiyor. Türkiye coğrafi ve tarihi olarak Avrupalı ama ortak değerler, kültürel, sosyal ve dini alanlarda Avrupalı olmadığı argümanı ileri sürülüyor hem Avrupa’da hem Türkiye'de çeşitli çevreler tarafından. İlişkileri artık bu yaklaşım şekillendiriyor.
‘ÜYELİĞİ OLASI GÖRMÜYORUM’
Bu unsurların yanı sıra, Türkiye'de hukukun üstünlüğünden temel özgürlüklere kadar pek çok alanda maalesef sorunlar var. Şahsen, Türkiye’nin AB üyeliğini pek olası görmüyorum. Ama ortak stratejik çıkarlar, ekonomik çıkarlar ve realpolitik nedeniyle iki taraf da birbirini tam olarak kaybetmek istemiyor. Bu durumda belki atılacak en gerçekçi adım, yeni bir ortaklık modeli oluşturulması olur.
- Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin ziyaretinin önemi nedir?
Doğu Akdeniz'in en önemli iki ülkesi olan Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin iyi olması hem ikili ilişkiler, hem bölgenin istikrarı nazarından çok önemlidir. Bu bakımdan, gerginliğin sona erdirilmesi ve ilişkilerin yeniden tesis edilmesi çok iyi oldu. Ama bu krizi niye yaşadık sorusunu sormamız da gerekir. 2013’te ilişkilerin bozulmasına yol açan sebeplerin hiçbirinde değişiklik yok ama ilişkiler düzeldi. O zaman, 10 yılı neden kaybettik? Bu durum, “Şartlar değişti” veya “Ulusal çıkarlar böyle gerektirdi” diye açıklanamaz. Mısır, durduğu noktadan geri adım atmadan pragmatik hareket ediyor, ekonomi ve ticaret başta olmak üzere ikili konularda işbirliğini ilerletmek istiyor. Bölgesel meselelerde de Türkiye ile kapışmamayı tercih ediyor. İki ülke arasında görüş alışverişinde bulunulur, mümkün olan ölçüde işbirliği yapılır, ama pek çok konuda özlü bir işbirliği beklemeyin.
- Hangi konularda özlü işbirliği beklenmemeli?
Mesela, “Filistin meselesinde İsrail’in saldırıları durdurulsun ve iki devletli çözüm olsun” noktalarında mutabık olabiliriz ama ayrıntılarda farklıyız. Hamas’la ilgili yaklaşım bence hala en önemli farklılık ve temel bir konu. Cumhurbaşkanı Sisi ile Erdoğan’ın Filistin bölümlerine dair yaptıkları konuşmaları dinleyin, farkı göreceksiniz. Haniye’nin Katar’daki cenazesinde ne Mısır’dan ne bir Arap devletinden temsilci yoktu. Ev sahibi Katar bile alt düzeyde katılım sağladı. Türkiye'de ise milli yas ilan edildi. Bayraklar yarıya indirildi. Bu şartlarda özlü bir işbirliği mümkün mü?
- Bu dönemde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları nasıl etkilendi, telafi mümkün mü?
10 yılda bundan başka siyasi, ekonomik pek çok alanda telafisi mümkün olmayan kayıplar yaşandı. Örneğin Türkiye'nin Mısır'la ihtilafa düşmesinden yararlanan Yunanistan ve GKRY ortaya çıkan boşluğa sızıp oraya yerleştiler. Normal şartlarda Orta Doğu’da çok bir karşılığı olmayan bu iki ülke, hiçbir zaman sahip olmadıkları konumu sayemizde elde etmiş oldular. Bir diğer örnek, Türkiye 13 yıl aradan sonra bir Arap ligi toplantısına tekrar davet edildi. Bu bir başarı gibi sunuluyor. Asıl 13 yıldır neden davet edilmediğimizi sorgulamamız gerekmez mi? Alın size kayıp 13 yıl.
- Sisi’den sonra sıra Esad ile görüşmeye mi geldi?
Türkiye ile Suriye arasında, adına yakınlaşma deyin, normalleşme deyin, sulh deyin, ne derseniz deyin, bir süreç aslında 2017’den itibaren başlatılmıştı. Bugün yaşanan hareketlilik, o sürecin devamıdır.
- Süreç nasıl başlatıldı?
Rusya ve İran destekli Esad güçlerinin 2016 sonunda Halep’i ele geçirmesinden sonra Erdoğan iktidarının muhaliflerin Esad’ı koltuktan indiremeyeceğine kanaat getirerek, yeni bir arayışa girdiğini ve politika değişikliğine gittiğini söyleyebiliriz. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanlarından General McMaster geçenlerde yayınlanan anılarında, Kasım 2017’de yapılan telefon görüşmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’a “Esad'ı Suriye İç Savaşı'nın kaçınılmaz galibi olarak resmettiğini” yazmış. AKP iktidarına en büyük zararı veren dış politika dosyası olarak değerlendirilen Suriye meselesinin iç politikada oy kazandıran ve kaybettiren bir hal almasıyla, Suriye meselesini bile “Çözerse AK Parti çözer” mesajını vermek ve muhalefetin eleştiri kozlarını elinden almak için, MİT siyasi talimat çerçevesinde Suriyelilerle kanal açtı ve süreci başlattı. Sürecin ilerleyen zamanlarında iki ülke Savunma Bakanları ve Dışişleri Bakanları görüştüler.
- Bu kadar zaman geçmesine rağmen liderler görüşmesi neden gerçekleşmedi?
Türk Hükümeti Mayıs 2023’teki parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar seçmene somut bir şeyler göstermek için acele içindeydi ama meseleler çoktu ve çözüm olgunlaşmamıştı. Dolayısıyla yetiştiremediler. Ayrıca, Esad da seçimlerde muhalefetin kazanacağını düşünüyor ve Erdoğan'a destek verecek adımlar atmak istemiyordu. Erdoğan iktidarı, amacına tam olarak ulaşamamış olsa da, Suriye ile Bakanlar düzeyinde temas kuracak kadar ilerleme sağlamak suretiyle seçmene mesaj vermeye yetecek ölçüde ilerleme kaydedildi, bu da o zaman için işini gördü. Şimdi izlediğimiz gelişmeler bu sürecin yeni dönemidir. Mayıs 2023’den bu güne kadar olan zaman içinde Türkiye ile Suriyeli yetkililer arasında görüşmeler kesilmedi. Ayrıca Türkiye bu süreyi, hem ne yapılabileceği konusunda kendi zihnini berraklaştırmak, hem Suriyeli muhaliflerle görüşerek onları da yumuşatıp sürece karşı çıkmamaları konusunda ikna etmek için kullandı. Çoğu muhalif grup, halen, Esad’la el sıkışmaya şiddetle karşıdır.
‘ER YA DA GEÇ GÖRÜŞECEKLER’
- Peki Erdoğan-Esad görüşmesi ne zaman olur?
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik 3 Eylül’de Suriye'yle ilişkiler konusunda bir soruya verdiği yanıtta, sürecin başladığını resmi olarak teyit etti ve yol haritasının genel hatlarını da ortaya koydu. Daha fazla ayrıntıyı ise Lavrov’un açıklamalarından öğrendik. Rusya, kendi stratejik çıkarlarının gereği olarak, Türkiye ile Esad’ı barıştırmak için devrede ve bu defa bunu daha açıktan ortaya koyuyor ve konuyu kovalıyor. Erdoğan ile Esad, çok olağandışı bir şey olmazsa er ya da geç, görüşeceklerdir. Ama meseleler çok güç. Her bir meselenin çözümü bile yeni meseleler üretebilecek türden. Zor bir süreç, bugünden yarına çözüm beklememek gerekir. İki cumhurbaşkanının görüşmesinin ne zaman gerçekleşeceği, önemli ölçüde, meselelerin çözümüne yönelik müzakerelerde kaydedilen gelişmelere bağlı olacaktır.
‘MESELE İKİLİ OLMAKTAN ÇIKTI’
Şunu da eklemek gerek; mesele Türkiye ile Suriye arasında ikili olmaktan çıktı. Rusya, İran, ABD gibi üçüncü tarafların ve farklı devlet dışı aktörlerin de müdahil olduğu çok taraflı bir mesele halini aldı. Bu da süreci, öyle ya da böyle, etkileyebilecek önemli bir unsur.
- Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Türkiye Suriye’den asker çekmeye hazır” dedi. Terör son bulmadan Türkiye asker çeker mi?
Türk askerinin Suriye topraklarında kalıcı olmadığını birçok resmi yetkili açıkladı. Bu yetkililer, söz konusu bölgelerden Türkiye’ye güvenlik tehdidi oluşmamasını temin edecek bir düzen alınmasının beklendiğini de ifade ettiler. Türkiye bu yönde tedbir alınmasını, mekanizma oluşturulmasını veya buna dair garanti verilmesini bekleyecektir herhalde.
-Türkiye ve Suriye için en önemli konu başlıkları hangileri?
“Terör” başlığı her iki ülke için de temel bir konu. Terör deyince, Türkiye açısından, ABD tarafından eğitilen ve donatılan YPG’nin gelecekte ne olacağı ve YPG’nin şu anda elinde tuttuğu Suriye'nin yüzde 25’ine tekabül eden bölgelerin belli bir bölümünde otonom bir şekilde varlığını sürdürüp sürdürmeyeceği öne çıkıyor. Suriye ise tüm silahlı grupları terör örgütü olarak niteliyor, Türkiye'nin bu gruplara desteğini kesmesini istiyor. Hangi silahlı grupların terör örgütü olarak kabul edileceği önemli bir tartışma konusu olacaktır.
- Suriye ile ortak zemin nasıl inşa edilir?
Kalıcı siyasi çözüm bulunmadan bu ülke istikrarsızlık üretmeye devam edecektir. Her an yine savaş patlayacağı endişesi duyacağız. Siyasi çözümün zemini hala Rusya ve Esad yönetimi dahil tüm tarafların zamanında kabul ettikleri BMGK 2254’dedir. Ama Esad, savaşın kazananı olduğunu ve zayıf zamanında kendisine empoze edildiğini söylediği bu kararı uygulamayacağını söylüyor.
- Esad sizce de kazandı mı?
Üstünlük Esad’da, çünkü koltuğunu koruyor. Arap ülkeleri ile ilişkilerini yeniden tesis etti, Arap ligine döndü. Bunlar “Esad kazandı” dedirtecek şeyler. Ama ülkenin yüzde 40’ına yakını kontrolünün dışında. Topraklarında 5-6 ülkenin askeri bulunuyor. Kuzeyinde ve kuzey doğundan on binlerce silahlı muhalif var. YPG ve hatta IŞID sahada hala güçlü. Ekonomi berbat. Bu durumda “Tamamen kazandı” diyemeyiz. Kalıcı barış tesis edilemediği taktirde çatışmaların hatta iç savaşın tekrar patlama riski devam edecektir.
- BAE, Suudi Arabistan, İsrail, Mısır ve Suriye örneklerini dikkate aldığınızda Türkiye’nin dış politikada yaptığı U dönüşleri Türkiye’nin sözünün ağırlığını uluslararası alanda nasıl etkiliyor?
Uluslararası ilişkilerde politikalar, gelişmelere ve ihtiyaçlara göre tabi ki güncellenir. Düşmanlıklar da ebedi olmaz. Ama Türk dış politikasında izlediğimiz dönüşler bunların ötesinde bir şey. Hakkınızda “Bunlar bağırır çağırır, en üst perdeden konuşur ama bir noktada nasılsa yine döner” algısı oluşması hiç iyi bir durum değildir. Takdir edilen ve saygı gören bir etiket markası olmanın temel şartları güvenilirlik, tutarlılık ve ölçüdür.
- Geçici sığınmacı statüsünde olanların geri dönüşü için hangi diplomatik adımlar atılmalı?
Suriyeli sığınmacıların dönmesi gerektiği üzerinde, yeni Osmanlıcı ve ümmetçi kesim dışında, Türkiye'de hemen herkes mutabık ama nasıl yapılacağı sorusu tartışılıyor. Geri dönüşler için uygulanabilecek yöntem birden fazladır ama hangisinin kullanılacağı siyasi tercihtir. Öte yandan, meselenin esas kaynağının Suriye olduğu ve sığınmacıların dönüşü için oradaki şartların, dönüşü teşvik edecek, en azından engellemeyecek bir noktaya getirilmesi gerekir. Yani Esad’a iş düşüyor ama Esad’ın hareket tarzıyla ilgili tecrübeler umut verici değil.
- Irak’a verilen vize serbestisinin amacı nedir, tehlikeleri var mıdır?
Irak’la müzakereler onların ve bizim taleplerimizi içeren bir paket üzerinden yürütüldü. Vize konusundaki anlaşma bizim Iraklılara verdiğimiz bir şey, karşılığında da bir şey almışızdır. Bu müzakereleri takip edenler Türkiye’nin, yaş eşikleri getirmek suretiyle, en az seyahat edebilecek veya kontrol altında tutulabilecek yaş gruplarını belirlediğini ifade ediyor.
‘DÖNÜŞ MASRAFLARI VATANDAŞIN CEBİNDEN’
Yabancıların, sadece Suriyeliler değil, Afganlar, Iraklılar, Afrikalılar vesaire, yıllardır kitleler halinde Türkiye'ye girişleri çok sıkıntılı bir konu. Bu bahsettiğimiz insanlar tabi turist, işadamı, öğrenci değil, vizeli veya kaçak gelip yerleşiyorlar. Son dönemde resmi makamlar işi daha sıkı tutuyor. Bir çok Afganlı, Pakistanlı, Afrikalı ülkelerine gönderiliyor ama bunda da, dönüş yolculuğu masrafları Türkiye tarafından karşılanıyor, vatandaşın cebinden yani. Bu insanlar bu kadar güvenlikçi bir ülkeye kaçak yollardan bu kadar kolay nasıl girebildi, nasıl vize alabildi? Vize bağlamındaki sorunlar, bir önceki Dışişleri Bakanı zamanında yabancılara vizelerin özel şirketler aracılığıyla verilmesi uygulamasına geçilmesine bağlanıyor büyük ölçüde. Aracı vize şirketleri yöntemi birçok ülke tarafından kullanılıyor ama, Türkiye’de uygulaması farklı. Bu farklılığın, seçilen firmaların kimliğinden,niteliğinden ve amaç/görev tanımıyla ilgili hususlardan ileri geldiği söyleniyor.
- İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini kabul ettik. Ancak hala somut bir adım yok. Nasıl bir süreç bekliyorsunuz?
Türkiye’nin, ABD ve NATO müttefikleriyle yaşadığı sorunlar sonlanmadı. Malum, S-400 hava savunma sistemi almamızın karşılığı olarak F-35 programının dışında kaldık. Parasını verdiğimiz halde dahi yeni F-16 uçaklarını ve modernizasyon kitlerini tedarik etmekte zorluklar devam ediyor. Harp sanayinde önemli ilerlemeler kaydedildiği doğru ama mevcut eksiklikleri ikame etmek için yeterli değil. Ayrıca biz sıkıntı yaşarken, başta Yunanistan olmak üzere, komşu ülkeler, bölge ülkeleri silahlanıyor. Ülkemizin savunma yeteneğini etkileyen bu durumu düzeltmek için çalışılıyor ama çabaların halen sonuç vermemiş olması en hafifinden can sıkıcı. Bu durum müttefiklerimizle zaten sorunlu olan güven duygusunu daha da zayıflatıyor.