Eğitim Sen'den 2021-2022 öğretim yılı raporu: Mahmut Özer'e 0 dolu karne

Eğitim Sen’in 2021-2022 eğitim ve öğretim yılı değerlendirme raporunda; eğitimde ticarileştirme ve dinselleştirme uygulamalarının arttığı, devlet okullarına ayrılmayan kaynakların çeşitli adlar altında özel okullara aktarıldığı, yatırımlarının eşitsiz ve ayrımcılık yaratacak şekilde imam hatip okulları lehine kullanıldığını, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakalarının arttığı vurgulandı. Eğitim Sen, hazırladığı karnede Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’e tüm derslerden ‘sıfır’ verdi.

ANKA

Eğitim Sen, 17 Haziran Cuma günü sona erecek 2021-2022 eğitim ve öğretim yılı için değerlendirme raporu hazırladı.

17 milyon 436 bin 532 öğrencinin eğitim ve öğretime devam ettiği belirtilen raporda, “Son yıllarda belirgin şekilde artan eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin sürmesi, kalabalık sınıflar sorunu, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocuk ve gençlerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakalarının artması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu gibi çok sayıda sorun geçtiğimiz öğretim yılına da damgasını vurmuştur” denildi.

Raporda, şu saptamalara yer verildi:

ÇOCUKLARA VE ÇOCUK HAKLARINA YÖNELİK TEHDİTLER SÜRDÜ

"Türkiye’de eğitim ve sağlık sisteminden kadın politikalarına kadar her alanda çocukların yararını değil, kendi çıkarlarını düşünen mevcut sistem; çocuklarımızın sahip olduğu heyecan, merak ve yaratıcılıktan açıkça korkmaktadır. Okul öncesi kurumları ve kreşleri kapatan, kadınları ev içine hapseden ekonomik ve sosyal adımlar çocukları da doğrudan etkilemekte, çocuklara yönelik şiddet ve istismarın önü açılmaktadır. Özellikle farklı kimlik ve inanç kökenine sahip çocuklara, özellikle Suriyeli çocuklara yönelik ayrımcı uygulamaların artmış olması düşündürücüdür. Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi başta olmak üzere, çıraklık ve stajyerlik uygulamaları gibi çok sayıda düzenleme, çocukların eğitimden uzaklaşmasına ve işçi olarak çalışma yaşamına sürüklenmesine neden olmuştur. Çalışan çocukların bir bölümü tarım sektöründe ucuz iş gücü, bir bölümü de ücretsiz aile işçisi olmaktadır. Ayrıca anadilinde eğitim alamayan öğrencilerin okulda başarısız olarak eğitim dışına itilmeleri de okulu erken yaşta terk etmelerine neden olmaktadır. Artan yoksulluk ve işsizlik nedeniyle aileleriyle birlikte göç etmek zorunda kalan çocuklar göç ettikleri şehirlerde çocuk işçi olarak çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Resmi verilere göre, Türkiye'de bulunan okul çağındaki Suriyeli çocukların yaklaşık üçte biri okul yüzü görmemiştir.

EĞİTİMDE TİCARİLEŞTİRME VE DİNSELLEŞTİRME POLİTİKALARI DEVAM ETTİ

Toplumsal yaşamın bütün alanlarında olduğu gibi, eğitim alanı da kamusal ve toplumsal işlevlerinden ayrıştırılarak, ‘serbest piyasa mekanizmasına göre ‘rekabetçi’ bir mantıkla biçimlendirilen büyük bir ‘ekonomik sektöre’ dönüştürülmüştür. Eğitimde yaşanan çok yönlü ticarileşme ve eğitim hizmetlerinin adım adım özelleştirilmesi anlamına gelen çok sayıda uygulama, son yıllarda belirgin bir şekilde artmıştır.

Türkiye’nin eğitim sistemi en temel bilimsel ilkelerden ve laik eğitim anlayışından hızla uzaklaşırken, okullarda dinselleşme hızla artarak kaygı verici boyuta ulaşmıştır. MEB’in geçmişte eğitimin dinselleştirilmesi hedefiyle Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dini vakıf ve derneklerle ortak yürüttüğü projeler ve imzalanan ‘iş birliği’ protokolleri, okulları çeşitli cemaat, tarikat ve dini grupların etkinlik ve faaliyet alanı haline getirmiştir.

MEB BÜTÇESİ ZORUNLU İHTİYAÇLARI KARŞILAMAKTAN UZAK KALDI

2022 eğitim bütçesi, eğitim sisteminin, öğrencilerin ve eğitim ve bilim emekçilerinin yaşadığı sorunlara çözüm üretmekten uzak bir yaklaşımla hazırlanmıştır. 2022 MEB bütçesi, 189 milyar 11 milyon lira; yükseköğretim bütçesi ise 57 milyar 740 milyon lira olarak belirlenmiştir. Eğitim bütçesinin her yıl oransal olarak arttığı söylense de MEB bütçesinin milli gelire oranı yüzde 2,6’dan yüzde 2,4’e; yükseköğretim bütçesinin milli gelire oranı ise yüzde 0,8’den, yüzde 0,73’e gerilemiştir. Eğitim bütçesine ilişkin sayısal veriler, her yıl bütçe döneminde en çok payı eğitime ayırdıklarını iddia edenleri açıkça yalanlamaktadır. 

MEB verilerine göre ilkokullarda öğrenci sayısı 30’dan fazla olan şube oranı 2021 itibariyle yüzde 25,4; ortaokullarda yüzde 25,4’tür. Ne var ki Din Öğretimi Genel Müdürlüğü bünyesindeki imam hatip ortaokullarında 30'dan fazla öğrenci olan şube oranı sadece 14,8’dir. Bu veriler, eğitim yatırımlarının eşitsiz ve ayrımcılık yaratacak şekilde imam hatip okulları lehine kullanıldığını ortaya koymaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yasalarla kendisine verilmiş yükümlülüklerini Maarif Vakfı adı altında, yönetimini siyasi iktidarın belirlediği başka bir yapıya aktarmakta, bir anlamda kendisine ait yetkileri ‘yetki devri’ uygulaması üzerinden devretmektedir.

ÖZEL ÖĞRETİME DESTEK SÜRERKEN KAMUSAL EĞİTİM POLİTİKALARI TERK EDİLİYOR

Eğitimde 4+4+4 dayatmasının sonrasında yıllar içinde devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken, her fırsatta kamu kaynakları ile desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalar ile açılması teşvik edilen özel ilkokul ve ortaokul sayılarındaki artış sürmüştür. Eğitimde 4+4+4 uygulamasının başlamasından bu yana devlete ait ilkokul sayısının 5 bin 650 azalması dikkat çekicidir. Aynı dönemde devlet okullarına giden öğrenci sayısındaki azalış ilkokulda 367 bin 450, ortaokulda ise 189 bin 723 olmuştur.

Türkiye’de 2021-2022 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle 14 bin özel öğretim kurumu (okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise) bulunmaktadır. 2002-2003 eğitim öğretim yılında özel öğretimin oranı yüzde 1,9 iken, bu oran 2021-2022 eğitim öğretim yılı itibariyle dört kattan fazla artarak yüzde 8 olmuştur. Özel okulların devlet okullarına oranı ise günümüz itibariyle yüzde 20’yi aşmış durumdadır. TÜİK verilerine göre, devletin eğitim harcamalarının milli gelir (GSYH) içindeki payı 2019 yılında yüzde 4,4 iken, 2020 yılında yüzde 4’e gerilemiştir. 2011 yılında hane halkının yaptığı eğitim harcamaları toplamı 13 milyar 782 milyon TL iken, 2020 sonu itibariyle bu rakam yaklaşık dört kat artarak 54 milyar 754 milyon TL’ye yükselmiştir.

EĞİTİM HARCAMALARININ VELİLERİN SIRTINA YIKILMASINA SON VERİLMELİDİR

Eğitim sistemi, her geçen yıl daha fazla paralı hale getirilirken milyonlarca öğrenci velisi çocuklarını okutabilmek için bütçelerine göre çok yüksek rakamlarla harcama yapmak zorunda bırakılmaktadır. Devlet okullarına, yurtlarına ayrılmayan eğitim bütçe kaynaklarının eğitim yatırımları yerine özel okullara çeşitli adlar altında transfer edilmesi ülkenin tüm yurttaşlarının vergilerinin, emeğinin kamu yararına aykırı bir şeklide kullanılması anlamına gelmektedir. Herkese eşit ve parasız eğitim hakkı hayata geçirilmeden, bunun için ülke çapında kamusal eğitim uygulamaları için somut adımlar atılmadan, ekonomik krizle satın alım gücü ciddi anlamda azalan halkının cebinden yaptığı eğitim harcamalarındaki artışı durdurabilmek mümkün değildir.

MİLLİ EĞİTİM ŞURASI ÇOCUKLARIN SAĞLIKLI GELİŞİMİNE AYKIRI KARARLAR ALDI

Siyasi iktidarın yıllardır bilinçli ve programlı bir şekilde hayata geçirmeye çalıştığı ‘dindar nesil yetiştirme’ stratejisinin son hedefi 4-6 yaş grubunda yer alan çocuklarımız olmuştur. “Cumhurbaşkanı himayesinde” Saray’da yapılan 20. Milli Eğitim Şurası’nda, Okul Öncesi İhtisas Komisyonu’nda kabul edilmeyen okul öncesi eğitime din eğitimi eklenmesi yönündeki tavsiye kararı, 46 eğitimcinin şerh koymasına rağmen oy çokluğuyla kabul edilmiştir. Pedagoji bilimine aykırı olan, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimi üzerinde telafi edilmesi mümkün olmayan zararlara yol açacak olan bu tavsiye kararını kabul etmek ve onaylamak mümkün değildir.

Milli Eğitim Şurası tavsiye kararlarının hemen ardından Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından okul öncesi çağdaki çocuklara yönelik “değerler eğitimi” adı altında dini eğitim kursları açılmaya başlanmıştır. Şubelerimizin tamamen yasa dışı olan bu uygulamalara karşı ilçe milli eğitim müdürlüklerine verdikleri dilekçelere verilen cevap yazılarında bu kurslara katılımın zorunlu olmadığı belirtilmiştir.

ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU HAKLARIMIZI VE TALEPLERİMİZİ İÇERMEDEN ÇIKARILDI

Öğretmenlik Meslek Kanunu sadece kamuda çalışan öğretmenlere yönelik olarak ve dar bir çerçevede düzenlenmiştir. Özel sektörde çalışan öğretmenlere yazılı sınava katılma hakkı tanınması bu eksikliği gidermediği gibi, ÖMK ve yönetmelik içerik olarak son derece sığ ve yetersizdir.

Geçtiğimiz kasım ayında 15 bin sözleşmeli öğretmen alımında yapılan sözlü mülakat sonuçları açıklandığında yazılı sınavdan yüksek puan almasına rağmen çok sayıda öğretmenin düşük sözlü sınav puanı verilerek elendiği görülmüştür. Mülakat sonucunda elenenler arasında kendi alanında doktora yapan ve KPSS’de birinci olan bir meslektaşımız da bulunmaktadır.

GENEL İDARİ HİZMETLER, TEKNİK PERSONEL, YARDIMCI HİZMETLİLER, USTA ÖĞRETİCİLER SORUNLARINA ÇÖZÜM BEKLİYOR

Genel idari hizmetler, teknik hizmetler, memur, şef, yardımcı hizmetler sınıfında ve İŞKUR’un Toplum Yararına Program (TYP) bünyesinde çalışan eğitim emekçileri yıllardır en temel ekonomik, sosyal ve özlük haklardan yoksun olarak çalışmaktadır. Bugüne kadar eğitim hizmetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için büyük bir özveri ile çalışan eğitim emekçilerinin sorunları bugüne kadar yeterince tartışılmadığı gibi, talepleri de muhatapları tarafından dikkate alınmamıştır. Yardımcı hizmetlilere normal görevlerinin dışında görevler verilmekte, hatta yardımcı hizmetlilerden yöneticilerin özel işlerini yapmaları istenmektedir. Bunun karşılığında ücret, yevmiye, yolluk, yiyecek ve giyecek yardımı yapılmamakta ve fazla mesai ücreti ödenmemektedir. MEB’e bağlı okullarda 6-8 aylık sürede geçici olarak istihdam edilen ve İŞKUR aracılığıyla Toplum Yararına Çalışma Projesi kapsamında işe alınanlar, okul aile birliklerince ücret verilip çalıştırılanlar, günlük yevmiye ile geçici çalışanlar en temel haklarından mahrum bir şekilde çalıştırılmaktadır. Eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde büyük emekleri olan, ancak diğer emekçilerle eşit haklara sahip olmayan bu arkadaşlarımız, kendilerine yüklenen her türlü angaryayı, tartışmasız yerine getirmek zorunda bırakılmaktadır. 

HUKUKSUZ KHK İHRAÇLARI SORUNU HALA ÇÖZÜM BEKLEMEKTEDİR

OHAL sürecinde ihraç edilen kamu emekçileri çok ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmış, aralarında eğitimci ve akademisyenlerin de olduğu 60’ı aşkın KHK’li yaşadıkları haksızlığa dayanamayarak intihar etmiştir. KHK ihraçları ile eğitim ve bilim emekçilerinin sadece işleri ellerinden alınmamış, uzun uğraşlar sonucunda kazandıkları mesleklerini yapmaları engellenmiş, kendilerinin ve ailelerinin yaşamları adeta kabusa dönüştürülerek, eğitim ve bilim emekçileri açlığa mahkum edilmiştir.

ÖZER’E SIFIR DOLU KARNE

Eğitim Sen, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer için de karne hazırladı. “Kamusal ve nitelikli eğitim hizmeti”, “bilime sanat ve felsefeye duyarlı bir eğitim hizmeti”, “laik eğitim”, “parasız bir eğitim”, “cinsiyet eşitlikçi bir eğitim”, “anadilinde eğitim”, “demokratik ve çoğulcu eğitim”, “ekolojiye duyarlı bir eğitim”, “eğitim emekçilerine verilen değer”, “güvenceli istihdam”, “eşit işe eşit ücret ödeme”, “insan onuruna yaraşır bir maaş”, “liyakata dayalı istihdam” başlıklarında Özer’e karne notu olarak ‘sıfır’ verildi.