Dünyada kreş sorunu nasıl çözülüyor? En iyi örneklerden Finlandiya’da kreş sistemi...
Kreşler Türkiye’nin gündeminde yer alırken konunun içeriği neredeyse hiç tartışılmıyor. Dünyada eğitim konusunda en iyiler arasında yer alan ülkelerin bu alanda neler yaptığüı merak konusu. Cumhuriyet konuyu uzmanına sordu
Erdem ÖktemMilli Eğitim Bakanlığı’nın belediyelere gönderdiği “kreş adı altında açılan yerlerin” uyarılması ve yenisinin açılmaması ile ilgili resmi yazı AKP ile CHP yöneticileri arasında sert atışmalara neden oldu. MEB, tepkiler üzerine bir adım geri atarak yazının kreşleri değil anaokullarını kapsadığını ileri sürerken CHP’li belediyeler kararın uygulanmayacağını duyurdu.
Tartışmalar sürerken dünyanın en iyi eğitim sistemlerinden birine sahip olduğu kabul edilen ve okul öncesi tüm eğitim kurumlarının belediyelerce yönetildiği Finlandiya’da eğitim bilimleri alanında akademik çalışmalarını sürdüren Aytuna Yamaç, kreş tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
BELEDİYELERİN ÖNEMİ
Belediyelerin okul öncesi eğitimde rol üstlenmesinin önemini vurgulayan Yamaç, Finlandiya’da özel okullar da dahil olmak üzere okul öncesi tüm eğitim kurumlarının belediyelerin planlaması ile inşa edildiğini çünkü eğitimin kentsel planlanmayla birlikte yapılabileceğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
''Bu mesele aslında daha uzun bir yanıtı gerektiriyor ama kısaca ifade etmeye çalışacak olursam, ilk olarak söylemem gerekir ki hiçbir eğitim modelini ne kadar iyi olursa olsun bir ülkeden diğerine birebir aktaramayız. Ancak Finlandiya gibi eğitimde başarıya ulaşmış ülkelerin uygulamalarından ders çıkarmalıyız.
KENTSEL PLANLAMANIN ÖNEMİ
Finlandiya’da okul öncesi tüm eğitim kurumları belediyeler tarafından yönetilir. Nerede açılacakları, hangi koşullarda faaliyet gösterecekleri ve öğrenci kabul şartları gibi konular belediyeler tarafından belirlenir. Özel okullar dahi bu sistemin bir parçasıdır. Bu durum, eğitimin olmazsa olmazı kentsel planlama ile bütünleşmiş bir şekilde planlanılması gerekliliğinden dolayı böyle inşa edilmiştir. Zira kentsel planlanma en temelde kurumların sadece gelir düzeyi yüksek bölgelerde yoğunlaşmasını engelleyerek doğabilecek eşitsizlikleri önlemek için kurumların ihtiyaç odaklı kurulmasını sağlar.
UZAKLIK NASIL AYARLANIYOR?
Bunun yanı sıra Finlandiya’da kreş ve anaokulları, motorlu araç yollarından belirli bir uzaklıkta yer almalıdır. Ayrıca her eğitim kurumunun mutlaka öğrenci sayısına uygun yeterlilikte bir açık alanı vardır ve eğer okul binasının fiziki koşulları bu ihtiyacı karşılamıyorsa onun çok yakınında bir park bu amaçla kullanılmak üzere düzenlenir. Bu düzenleme hem sağlık hem de güvenlik açısından son derece önemlidir. Tüm bu planlamaları da belediyelerin aktif rol almasını gerektiren imar planlaması ile yapabilirsiniz. Yoksa yalnızca etrafta yeterince öğrenci var diye bina girişindeki bir dükkâna tabela asıp, apartman önünde ya da arkasında yeşil halıfleks ve plastik park oyuncakları ile dekore edilmiş bir alanda çocukları gün boyu gözetlemek üzere kreş açılmasına engel olamazsınız.
Özetle belediyelerin bu işe karışmaması bir yana aksine bu konuya gerekli özeni göstermeyen yerel yönetimleri sorumluluk almak için zorlamaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.”
TÜRKİYE’DE FİNLANDİYA MODELİ UYGULANABİLİR Mİ?
Tek meselenin kent planlaması olmadığını da ifade eden Yamaç, bu okullarda verilen eğitimin kontrolü belediyelere bırakılıp bırakılamayacağını ve Finlandiya modelinin Türkiye’de nasıl uygulanabileceğine dair de açıklamalarda bulunarak şu ifadeleri kullandı:
İÇERİK VE NİTELİK
“Sadece fiziksel altyapı değil, verilen eğitimin içeriği ve niteliği de tartışılması gereken önemli bir konu. Finlandiya örneğinde, okul öncesi eğitimin içeriği belediyelerin doğrudan inisiyatifine bırakılmıyor. Burada temel fark, merkezi hükümetin belirlediği ulusal müfredat ve standartların belediyeler tarafından yerel ihtiyaçlara uyarlanarak uygulanması ve değişiklikler yapma haklarının olması. Yani belediyeler, eğitimin yönetsel ve lojistik boyutlarından sorumlu olsa da müfredatın geliştirilmesi, öğretmenlerin eğitimi ve denetim süreçleri ulusal düzeyde kontrol altında tutuluyor.
BENZER MODEL UYGULANABİLİR
Türkiye’de de benzer bir modelin uygulanması düşünülebilir. Örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı’nın belirlediği standartlar doğrultusunda, belediyelerin bu süreçte aktif rol alması sağlanabilir. Ama burada kritik olan, belediyelerin uzmanlık ve kapasite geliştirmelerine yatırım yapılmasıdır. Çünkü eğitimin niteliğini artırmak için sadece yerel ihtiyaçları dikkate almak değil, aynı zamanda pedagojik bilgi ve deneyimle donanımlı bir organizasyon yapısı kurmak gerekir.
Sonuç olarak, eğitimin belediyelerle paylaşılması, onların denetimsiz bir şekilde karar alması anlamına gelmemeli. Tam tersine, merkezi ve yerel yönetimlerin iş birliği içinde çalışarak, her çocuğun eşit fırsatlara sahip olmasını sağlayacak çözüm odaklı bir perspektiften bir yapı kurulması gerekiyor.”
BELEDİYE KREŞLERİ EĞİTİMDE EŞİTSİZLİĞE GERÇEKTEN ÇÖZÜM SAĞLIYOR MU?
Değerlendirmelerinde gelir adaletsizliğine de vurgu yapan Yamaç, eğitimde eşitsizliğinin giderilmesi açısından belediye kreşlerinin önemli bir rol üstlendiğini belirtti.
Yamaç konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Belediyelerin okul öncesi eğitime katkıları, özellikle eğitimde fırsat eşitliğine hizmet etme açısından oldukça önemli. Belediyelerin açtığı kreşler, hizmet bölgesine eşit şekilde dağıtılıyor ve kar amacı gütmek yerine ihtiyaç odaklı planlanıyor. Bu da gelir düzeyi yüksek bölgelerde yoğunlaşan özel kreşlerin aksine, eğitimin daha geniş bir kesime ulaşmasını sağlıyor. Eğitim olanaklarına erişimde eşitlik sağlamak istiyorsak, farklı aktörlerin iş birliği içinde çalışması şart.
KADINLARIN DURUMU
Aksi halde, imkânları olan aileler çocuklarını bebeklikten itibaren yabancı dil, hatta ikinci yabancı dil eğitimi veren, Montessori veya STEAM gibi yaklaşımları benimseyen özel okullara gönderirken; toplumun geniş bir kesimi, uygun kreş bulamadığı için çocuk bakımını evde çözmeye çalışıyor. Bu durum, hem kadınların iş gücüne katılımını olumsuz etkiliyor hem de eğitimde fırsat eşitliğini zedeliyor. Bu nedenle, belediyelerin katkılarını artırırken diğer kurumların da sorumluluk alması şart.''
ÇOCUKLARIN YÜZDE 88’İ KREŞLERE GİDEMİYOR
Eğitim planlanmasının tüm siyasi tartışmaların üzerinde istikrarlı bir şekilde ele alınması gerektiğini vurgulayan Yamaç, TESEV’in yayımladığı 3 yaş okullaşma oranının paylaştığı rapora dikkat çekerek “üzerine düşünmemizin gereken meselenin bu oranın nasıl yükseltileceği olmalı” dedi. Ardından Yamaç konuşmasını şu sözlerle noktaladı:
“Eğitim planlaması, kısa vadeli tartışmalardan bağımsız, uzun vadeli ve bilimsel bir çerçevede ele alınmalıdır. Özellikle ilk üç yıl, çocuğun beyin gelişiminin %85’inin tamamlandığı, öğrenme ve sosyal becerilerin temellerinin atıldığı kritik bir dönemdir. Bu nedenle, 0-3 yaş arasındaki çocukların nitelikli ve erişilebilir erken çocukluk eğitimine başlaması büyük önem taşır.
Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde 3 yaş okullaşma oranı sadece %12,4. Bu oranı yükseltmek ve bu eğitimi daha eşit bir şekilde sunmak öncelikli hedeflerimizden biri olmalıdır. Finlandiya’da ister belediyeler ister özel işletmeler tarafından yönetilsin, tüm okul öncesi eğitim kurumları belirli standartları karşılamak zorundadır. İyi okul/kötü okul ayrımı yapılmaz; her çocuk aynı kalitede eğitime erişebilir.
Biz de eğitimde eşitlik ve kaliteyi sağlayarak çocuklarımızın gelişimine yatırım yapmalı, erken çocukluk eğitimini ülkenin geleceği için bir öncelik olarak görmeliyiz."