Demokrasi Üniversitesi’nde mobbing iddiası: İstifaya zorlanıyorlar!

İzmir Demokrasi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper’in ‘sendika üyesi oldukları’ gerekçesiyle akademisyenlere mobbing yaparak istifaya zorladığını iddiaları üzerine Eğitim-İş rektörlüğün önünde bir basın açıklaması yaptı. Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, "Yargı kararlarını uygulamamak açıkça suçtur. Bu suç nedeni ile rektör hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı ilan ediyoruz. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nı ve Yükseköğretim Kurulu'nu bu hukuk tanımaz rektöre karşı yaptırımları uygulamak üzere göreve çağırıyoruz. Yasa tanımaz rektörü siz kamuoyuna da deşifre ediyoruz" dedi.

İZMİR / Cumhuriyet

Adı birçok skandala karışan İzmir Demokrasi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper’in, sendika üyesi olduğu için akademisyenlere mobbing yaparak istifaya zorladığı iddiaları üzerine Eğitim-İş Sendikası Demokrasi Üniversitesi, rektörlüğün önünde bir basın açıklaması yaptı. 

Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay’ın da katıldığı eylemde “Üniversitelerde 13/b-4 keyfi görevlendirmelere ve mobbinglere son verilsin!” pankartı açan eğitimciler “Örgütleme hakkımız engellenemez”, “Örgütlenmeme hakkımız söke söke alırız”, “Akademiyi birlikte yaşatacağız”, “Baskılar bizi yıldıramaz”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları attı.

"AÇIKÇA SUÇ İŞLEMİŞTİR"

Basın açıklamasını okuyan Özbay, keyfi uygulamalara’ son verilmesi çağrısında bulunurken çözüm için üniversitelerin özerkliğinin yeniden uygulanır hale gelmesini gösterdi. Kişi ya da kurumlarca yapılan uygulamaların hukuka uygun olması gerektiğine dikkat çeken Özbay, “Bugün ülkemizdeki demokrasi tarifi, sandıkta ne kadar oy çıkarsa o yetkiyi alan kardeşinizden etkiyi görün haline gelmiş durumda. Hukukun ve yasaların bütün normları yok sayılan hale gelmiş. Türkiye Cumhuriyeti adeta bir genelge ve şahsım devletine dönmüş durumda. Bu, ülkenin üniversiteler de dahil olmak üzere her kurumuna sirayet etmiş durumda. Bu ülkenin her vatandaşı oy kullanarak seçim hakkına sahip ama aydınların bulunduğu üniversitede aydınlar rektörlerini seçemiyorlar. Bu tablo içimizi acıtıyor. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde tüm kişiler, gerek idare gerekse bireyler hukuk kurallarına uymakla ve hukuka bağlı olmakla yükümlüdür. Sendikalar anayasal kurumlardır, hak ve ödevleri de yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. Sendikaların temel görevi üyelerinin ve iş görenlerin haklarını korumak ve geliştirmektir. Sendikaların örgütlenme çalışmaları, bu çalışmaları yapmakta olan yönetici, temsilci ve üyelerinin hakları yasa ile güvence altına alınmıştır. Bu hak ve güvenceler içerisinde özgürce örgütlenebilmeleri, yönetici ve temsilcilerin örgütlenme izinlerinin olması, görev yerlerinin yasada belirlenen nedeler dışında değiştirilememesi de yer almaktadır. Her kamu görevlisinin de dilediği sendikaya üye olma hakkı vardır ve bu hak anayasa ve yasa ile korunmaktadır. Hukuka bağlı olmak ve hukuk kuralları doğrultusunda hareket etmek zorunluluğundaki İzmir Demokrasi Üniversitesi Rektörlüğü bizzat Rektör Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper sendikal örgütlenmeye karşı özellikle de Eğitim İş’e karşı çeşitli eylemlerin odağında bulunarak suç işlemektedir. Öyle ki, rektör Bedriye Tunçsiper ve Genel Sekreter Dilek Karaman sendikamız üyelerinin bulunduğu iş yerlerine, bürolara giderek üyelerimizi istifaya zorlamış, korku ve baskı ortamı yaratmaya çalışmıştır. Üyelerimizden istifaya zorladıkları olmuş, açıkça suç işlemiştir” diye konuştu.

"ZARAR VERMEK VE YILDIRMAK AMACIYLA…"

İstifaya zorlamanın yanında farklı mobbinglerin de uygulandığını belirten Özbay, yargıya başvuracaklarını ifade ederek “Rektör bununla yetinmemiş zarar vermek ve yıldırmak amacı ile Sendikamız İşyeri Temsilcisinin görev yerini keyfi bir gerekçe ile değiştirerek örgütlenme çalışmalarını durdurabilmek için uzak bir ilçeye görevlendirmiştir. Bu görevlendirmeye karşı açmış olduğumuz dava sendikamız ve temsilcimiz lehine sonuçlanmış ancak rektör bu kez de yargı kararlarını uygulamayarak yeni bir suça daha imza atmış ve temsilcimizi bu kez başka bir yerde görevlendirmiştir. Yargı kararlarını uygulamamak açıkça suçtur. Bu suç nedeni ile rektör hakkında suç duyurusunda bulunulacaktır. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığını ve Yükseköğretim Kurulunu bu hukuk tanımaz rektöre karşı yaptırımları uygulamak üzere göreve çağırıyoruz. İzmir Demokrasi Üniversitesi’ndeki hukuksuzluklar ve keyfi davranışlar bunlarla da sınırlı değildir. Atanma kriterlerini tamamlamalarına rağmen görece muhalif olduğu kanısındaki öğretim üyelerinin kadrolarının verilmemesi yanı sıra yine muhalif olduğu düşünülen öğretim üyelerinin yeniden atanma sürelerinin 3 yıl yerine 1 yıl olarak belirlenmesi,  böylelikle her yıl baskı altında tutulmaları, akademik araştırmaların saatle sınırlı olmadığı, çoğu akademisyenin araştırma ve üretim aşamasında sağlığından dahi özveride bulunarak çalıştığı bilinmektedir. Akademik işgörenlere zorla mesai uygulanmaya çalışılmakta, garip bir tutumla aşırı kalabalık bir düzende başarılı çalışmalar yürütmeleri beklenmektedir. Sendikamızın verdiği dilekçeler dikkate alınmamakta ve hiçbir iyileştirme yapılmamaktadır” ifadelerini kullandı.

"‘ÜNİVERSİTE BENİM’ DİYEN REKTÖR…"

Üniversitelerin teoride özerk olduğunu ancak pratikte uygulanmadığını ve bunun hem üniversitelerin kalitesini hem de ülkenin prestijini etkilediğinin altını çizen Özbay, “Üniversiteye yönetimi birkaç kişiyle oluşmakta, ortak akıl uygulanmamaktadır. Ne daire başkanları ne dekanlar yetki sahibi olamamaktadır. Üniversitenin adı ‘Demokrasi’ olmasına rağmen üniversitenin demokrasiyle hiçbir şekilde yakından uzaktan ilgisi yoktur. Üniversite yönetim birimleri sorumluluklarını birkaç kişiye verilmektedir. Bunlardan en bariz örneği birden fazla daire başkanlığına vekâlet eden Doktor Dilek Karaman’ın sahip olduğu yetkilerdir. Birçok daire başkanlığı onun tarafından yönetilmektedir. ‘Üniversite benim’ diyen rektör, üniversitenin sahibi olduğunu düşünmekte ve üniversiteyi kendi şirketi gibi kullanmaktadır. Eğitim-İş olarak altını çiziyoruz. Üniversiteler özerk ve her türlü siyasi baskıdan muaf olması gereken bilim ve düşünce kaleleridir. Ancak bugün akademi baskılarla şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Bilimsel ve özerk şekilde faaliyet göstermesi gereken üniversitelerde siyasi baskı artmış, antidemokratik yöntemlerle liyakatsiz rektörler atanmış, üniversitelerin uluslararası alanda saygınlığı ve başarı oranı daha da düşürülmüştür. Demokratik bir ülkede rektörler, atanmaz, seçilir! Türkiye’nin son yıllarda Dünyanın en başarılı 500 üniversitesi listesine neden giremediğini soranlar; cevabı bilimin, aklın, özgür düşüncenin yuvası olması gereken; özerk, bağımsız ve çağdaş formda kalmaları sağlanması şartken sistematik olarak gericileştirilen üniversitelerimizin getirildiği bu halde aramalıdır. Üniversitelerimizin yaşaması ve toplumsal işlevlerini yerine getirebilmeleri için özgür düşünce ve özerklik şarttır” dedi.