Başyazarımız İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk’u özlemle anıyoruz

İlhan ve Turhan Selçuk, biri yazının diğeri çizinin ustası. Fiziki benzerliklerinin dışında aynı zamanda ruh ikizi olan bu iki karındaş, salt iyi bir yazar ve iyi bir karikatürist olmanın ötesinde özelliklere sahipti. Aydınlanmacı görüşleri, olayları değerlendirmeleri ve geleceğe yönelik öngörülerinin gerçekliği, onların aynı zamanda Cumhuriyetin en seçkin aydınları olduğunun da kanıtıydı.

Miyase İlknur

Bizde entelektüel ile aydın tanımı çoğu zaman birbirine karıştırılır. Entelektüel, zekâsını ve analitik düşünme yetisini çoğu zaman kişisel kariyerini inşa etmek için kullanırken aydın, kendisinin aleyhine sonuçlar yaratsa da toplumu aydınlatmaktan, yakın ve uzak tehlikelere dikkat çekmekten, insanlar ve toplumlar için geleceğin nasıl şekilleneceğini ya da şekillenmesi gerektiğini söylemekten çekinmeyen kişidir. Gürültü çıkaran yığınların karşısında tek kişi kalsa bile...

Tarihin derinliklerini eşeledikçe duruşu ve söylemleri nedeniyle, aforoz edilmiş, yalnızlaştırılmış, gülünüp geçilmiş, çoğu zaman da cezalandırılmış ama zamanla haklılıkları ortaya çıkmış ne çok aydın görürüz.

İlhan ve Turhan Selçuk ustalar da bu aforozlardan, küçümsenmekten ve cezalandırmalardan fazlasıyla payını almıştır. Demokrat Parti istibdadı döneminde de faşist darbeler döneminde de Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) planının eyleme geçirilmesi sırasında da cezalandırıldılar.

Bize göre bilge olan Selçuk kardeşler, kimilerine göre “dinozor”, “çağdışı kalmış faşist kafalar”dı.

Bu iki “dinozor”, “Sınırlar kalktı, ulus devletlerin sonu geldi”, “Bilgi ve sermaye küreselleşince ideolojiler de bitti” söylemlerine karşı, “Ulus devletler bitti derken küresel sermayenin yeni pazarlar ve uydu devletler kurmak için etnik ve dini çatışmaları körüklemesini ne yapacağız”, “Sermaye küreselleşirken emek neden ulusal sınırlara hapsediliyor” ya da “Küresel kapitalizmin sömürü düzeninde sermayeyle birlikte terörizmin de küreselleceğini hesap ediyor mu” sorularını yöneltiyor. Lakin SSCB’nin dağılmasından sonra Huntington ve Fukuyama, abilerinin “Tarihin sonu geldi. İdeolojiler bitti. Liberalizm kesin zaferini ilan etti” sözlerinin sarhoşluğuna kapıldıklarından bu sorulara yanıt verme gereği duymuyorlardı.

HAKLI ÇIKTILAR

Sonuç, bugün geldiğimiz noktada Cumhuriyetin ve Cumhuriyet gazetesinin bu iki dinozoru haklı çıktı. Fukuyama bile 90’lardaki teorilerinin çöktüğünü görüp revize etmek için kırk takla atmaya başladı. Ne yazık ki ikisi de bir öngörülerinin daha tuttuğunu göremedi.

Soğuk Savaş döneminde ABD’nin “ileri karakolu” olarak gördükleri Türkiye’nin milli ve demokratik bir sosyalizmle kurtuluşunu savundukları için her ikisi de kontrgerillanın gazabına uğradılar. İlhan Selçuk, Ziverbey’de kontrgerillanın işkencehanesinden geçerken Turhan Selçuk da Emniyet’in işkencehanesinden kaburgaları kırılarak gönderilmişti.

ABD’nin gayri meşru çocuklarının yaptığı 12 Eylül darbesine karşı duruşları nedeniyle sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanan bu iki “dinozor”, 2000’li yıllarda da yine ABD-FETÖ-AKP koalisyonuna karşı duruş sergiliyordu. O nedenle bir kez daha cezayı hak ediyordu. 

12 Mart’ta konrgerillanın zulmüne uğrayan İlhan Selçuk, sözde Ergenekon örgütünün fikri lideri suçlamasıyla karşı karşıya geldi. Sanık sandalyesine oturtuldu. İlhan Selçuk, “Derin devlet ve kontrgerilla örgütü” olarak lanse edilen Ergenekon’u yönetiyordu. 

Kontrgerillayı Soğuk Savaş döneminde ABD kurmamış mıydı?

İlhan Selçuk, kontrgerillanın yerli elemanları tarafından işkenceden geçirilmemiş miydi?

Nasıl oluyor da bu kez kontrgerillanın adamı olmakla suçlanıyordu.

Üstelik yine ABD karşıtı olan subay, akademisyen ve yazar çizerle birlikte yargılanıyordu.

Gel de çık işin içinden.

ŞAŞMAZ ÖNGÖRÜ

Aslında İlhan Selçuk ve onun okurları, çırağı olan bizler işin içinden çıkmıştık. “Yeni Dünya Düzeni”nin enerji kaynaklarının merkezi ve koridorlarını kontrol etmesi için BOP planına taş koyanların, 1 Mart Tezkeresi’nin TBMM’de veto yemesine neden olanların cezalandırılmasıydı olan. Malum gürültücü koro ise kendilerine gösterilen fotoğrafta ormana değil, ağaca odaklanmıştı yine.

Sonuçta onlar bir kez daha yanıldı, “dinozorlar” yine haklı çıktı.

Neydi bu iki ustanın öngörülerini şaşmaz kılan?

Her ikisi de ortak bir projenin, Aydınlanmacı Cumhuriyet projesinin ürünüydü de ondan. Aileden aldıkları eğitim dışında, kendileri gibi Cumhuriyet projesinin ürünü olan Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav, Abidin Dino, Arif Dino, Aziz Nesin, Hasan İzzettin Dinamo, Yaşar Kemal, Rıfat Ilgaz, Ali Ulvi, Nadir Nadi, Melih Cevdet Anday, Server Tanilli, Cavit Orhan Tütengil, Ruhi Su, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Vedat Günyol, Sabahattin Eyüboğlu gibi aydınlarla birlikte yol yürürken birbirlerini düşünsel açıdan beslemelerinin sonucuydu bu sağduyu.

Her iki ustaya da bir kez daha selam ve saygı...