Barış Terkoğlu yazdı: Gülcüler-Pelikancılar kavgası
Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, Kamil Aykut Güre'nin İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan tasfiyesinin perde arkasında İstanbul Grubu olduğuna dikkat çekti. Yazıda, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün Güre'yi telefonla aradığından bahsedildi.
cumhuriyet.com.trGazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, "Sahi mi kimse talimat veremez mi!" başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Terkoğlu bugünkü yazısında, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan alınıp Yargıtay'a gönderilen Kamil Aykut Güre'nin tasfiyesinin arkasında, Pelikancılara yakın Çağlayan Adliyesi'ndeki hakim ve savcıların oluşturduğu İstanbul Grubu olduğuna dikkat çekti.
Yazıda, Güre'ye İzmir Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde "FETÖ’nün ankesörüne takıldı” evrakının Pelikancılar tarafından sızdırıldığı bu süreçte Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün telefonla arayarak "Yanındayım" dediği aktarıldı.
Terkoğlu'nun yazısı şöyle:
“Yargımız bağımsız” diyoruz. “Kimse talimat veremez” diye devam ediyoruz. Ciddi olduğumuzu göstermek için 10 elçiyi “istenmeyen adam” ilan ediyoruz. Sonra da dönüp talimatın hasını veriyoruz.
Geçen hafta gazetemizde okudunuz. İzmir Cumhuriyet Başsavcısı’nın tasfiyesini, FETÖ’nün hedefindeki eski askeri hâkim Ahmet Zeki Üçok’a sormuştum. Üçok, yargı içinden edindiği kritik bilgileri paylaşmıştı.
Üçok, Başsavcı Kamil Aykut Güre’ye yapılan operasyonun başlangıcını şöyle anlatmıştı:
“İki yıl kadar önce, Cumhur-başkanı’nın avukatı olduğu iddia edilen bir avukat, Başsavcı Güre’nin telefonuna mesaj atıyor. Mesajda özet olarak, sosyal medya hesaplarından Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettikleri iddia edilen ve isimleri yazılı olan beş kişinin, cumhurbaşkanına hakaret suçundan, sabaha karşı gözaltına alınarak haklarında soruşturma açılması isteniyor.”
Üçok, devamında yaşananları da şöyle anlatmıştı:
“Olay, 2014 yılında, Sayın Erdoğan, cumhurbaşkanı seçilmeden önce meydana gelmiş. Hakaret ettiği iddia edilenler, suç tarihinde 18 yaşından küçük, biri o gün itibarıyla İzmir CHP İl Başkan Yardımcısı. Durum böyle olunca, Kamil Bey, aradan beş yıldan fazla süre geçmiş bu olayla ilgili olarak, cumhurbaşkanına hakaret suçunun oluşmadığını ve kişilerin suç tarihinde 18 yaşından küçük olmaları nedeniyle gözaltı yapmayacağını, CHP il başkan yardımcısının gözaltına alınmasının siyasi bir operasyon olarak anlaşılacağını ve böyle bir şey yapmasının Adalet Bakanı’nı çok zor duruma düşüreceğini iletiyor. Ayrıca o zamanlar 10 başsavcı vekili var. Onları da odasına topluyor ve kendilerine böyle bir talep gelmesi durumunda yerine getirmemelerini söylüyor. Bu noktadan sonra İstanbul Grubu denilen yapının hedefine oturtuluyor.”
Üçok’un anlattığına göre, Güre hakkında daha sonra ortaya çıkan ve tasfiyesine gerekçe yapılan “FETÖ’nün ankesörüne takıldı” evrakı, Pelikancılara yakın İstanbul Grubu’nun marifetiydi. Güre, bu sızıntının ardından başsavcılıktan alınmış, Yargıtay’a gönderilmişti.
MESAJLARLA YARGIYA TEHDİT
Geçen hafta yolum İzmir’e düşünce, “sonra neler oldu” diye öğrenmek için sürecin tanıklarıyla görüştüm.
Önce gözaltına alınması istenen CHP’li gençlerle konuştum. Onlar da anlatılanları doğruladılar. Söylediklerine göre, CHP’ye İzmir operasyonu yapmak üzere, özel bir çalışma yapılmıştı. Partili gençlerin hesapları taranmış, yıllar önce henüz reşit bile değilken attıkları mesajlar bulunmuştu. Ardından trollerin örgütlü olduğu bir grup üzerinden harekât başlamıştı. Üçok’un bahsettiği “malum avukat”, sonrasında devreye girmiş, yargıya talimat vermişti. Gençler, Başsavcılık ile “malum avukat” arasındaki sürtüşmenin, sosyal medyaya kadar taştığını gösteren mesajları da paylaştılar. Gerçekten de adı Erdoğan ile anılan bir avukat, sosyal medya üzerinden, yargıyı tehdit ediyordu.
Süreç, sonrasında da sancılı geçmişti. İstenen “şafak operasyonu” yapılmamıştı. Ama savcılık “tepedekileri” tatmin etmek için, gençlere soruşturma ve dava açmıştı. Gençler, bazı savcıların gönülsüzlüğünden, “mecburuz” diyen yargı üyelerinden, CHP ile temas kurularak “Biz gözaltı yapmayalım, siz getirin” ricalarından bahsettiler.
Nihayetinde, Erdoğan’a hakaret içerdiği iddia edilen mesajların olduğu tarihte çocuk olduğu anlaşılan dört gencin soruşturması, takipsizlik ve beraat ile sonuçlanmıştı. O tarihte 18 yaşını geçmiş bir genç ise 14 ay ceza almıştı. Ancak sabıkası olmadığından bu ceza da ertelenmişti. Mesaj tarihinde Erdoğan, cumhurbaşkanı bile olmadığından, ceza “kamu görevlisine hakaret”ten verilmişti. Kısacası gençler, halihazırda bir gün bile hapiste kalmamaları gerektiği ortaya çıkan bir yargılamada, talimatla tutuklanmak istenmişti.
BAKAN’DAN ‘YANINDAYIM’ TELEFONU
İzmir’de yargı kulislerini de taradım...
Bir yargı mensubu, başsavcıya verilen talimatı içeren mesajın ekran görüntüsü olduğunu söyledi. Bunu da görmüştü. Bir başkası ise daha ilginç bir olayı anlattı. Başsavcı, kendi vekillerini toplayıp, “operasyon yapmayın” diye uyarırken vekillerden biri, adı Cumhurbaşkanı ile anılan avukata, toplantı haberini uçurmuştu.
Yargı içindeki entrikalar hayret vericiydi…
Birinden ise gülümseten bir olay dinledim. Bu hadiseler sırasında başsavcının telefonu çalmıştı. Arayan Adalet Bakanı’ydı. “Sanırım her şey bitti” diye telefonu açan başsavcıya, bakan, “Yanındayım” demişti. Belli ki Bakan Gül ile Pelikancıların kavgası, İzmir’de sürüyordu.
ARAYAN HÂKİM ÇIKTI
En sonunda, her şeyin ipucunu veren Ahmet Zeki Üçok ile yeniden konuştum.
Başsavcıyı görevden aldıran “ankesörlü arama”nın failinin bulunduğunu söyledi:
“Kamil Bey’i ankesörlü telefondan arayan kişi bir FETÖ abisi değil, hâkim çıktı. Bu hâkim, FETÖ’den dört gün gözaltında kalıyor. Serbest bırakılınca, önce bugün Yargıtay üyesi olan, o zamanki Kastamonu Başsavcısı’nı arıyor. Diyor ki: ‘Sizinle beraber çalıştık, siz benim FETÖ’cü olmadığımı bilirsiniz, bana yardımcı olun”. Sonra bugün yine Yargıtay üyesi olan, o dönemki Kastamonu Başsavcı Vekili’ni arıyor. Benzer şeyleri ona da söylüyor. En sonda yine beraber çalıştıkları İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Kamil Erkut Güre’yi arayıp benzer şeyleri ona da söylüyor.
HSK incelemesinde tespit edilen dönemin Kastamonu Başsavcısı, Başsavcı Vekili ve Kamil Bey’e ait HTS kayıtları, HSK’nin arşivinde mevcut. Ama ne hikmetse, diğer iki savcının HTS kayıtları çıkarılarak sadece Kamil Bey’in HTS kayıtları basına verildi. Türkiye’nin en çok ankesör operasyonu yapan ilin başsavcısı hakkında ankesörle arandığı şüphesi yaratılarak görevden alınması için zemin hazırlandı.”
‘CUMHURBAŞKANI GEREĞİNİ YAPMALI’
Şeytanın avukatlığını yapıp başsavcıyı telefonla arayan o hâkimin, FETÖ’den atılıp atılmadığını sordum. Üçok’ta onun yanıtı da vardı:
“Hayır. Hâkim geçen yıl emekli oldu. Dolayısıyla FETÖ’cü olmayan bir kişinin, ankesörlü telefondan Kamil Bey’i araması; ne yazık ki Cumhurbaşkanımızın avukatı olduğu iddia edilen bir şahsın hukuk dışı bir talimatını yerine getirmediği için, görevden alınmasına gerekçe yapılıyor.”
Üçok, hemen ardından 10 büyükelçinin Kavala bildirisini hatırlattı, bu bildiriye verilen tepkiyi anladığını söyledi. Ancak şöyle devam etti:
“Ama Sayın Cumhurbaşkanı’nın; avukatlarının İzmir Cumhuriyet Başsavcısı’na talimat vermesine ilişkin de gereğini yapması, kanaatimce bir zorunluluktur. Aksi takdirde, Rahip Brunson olayındaki gibi bir açmazla karşı karşıya kalırız. Hukuk devleti söylemlerimiz havada kalır.”
Brunson ya da gazeteci Deniz Yücel hadiselerinde olduğu gibi…
İktidar, hemen hemen bütün politik davalarda, talimatla tutuklayıp talimatla bırakan yargı örneklerini, dünyaya gösterdi. Yolu açtı, sonra vardığı yeri beğenmedi. Öyle ya, insan sadece eylemleriyle esir olmaz, bazen eylemleriniz de sizi esir alır.