Atatürk'ü anlamak, yolundan gitmek

KONUK YAZAR | Suavi Yardımoğlu, Cumhuriyet'in Ege'si için yazdı...

cumhuriyet.com.tr

Bugün 10 Kasım... Ulu  önderimiz Atatürk'ü sonsuzluğua uğurlayışımızın 83. yıldönümü... 

Her 10 Kasım'da o büyük acıyı saat "9'u 5 geçe" içimizde ilk günün yakıcılığıyla, hüznüyle duymanın vakti. Bu duyguyu içimizden kimse silemez, bu acıyı yıllar geçse de kimse yüreğimizden söküp atamaz. Ömrü savaş alanlarında, hastalıklarla geçmiş, özgürlük arayan dünya milletlerine örnek olmuş bir savaşın ardından, yıkıntılardan fakru zaruretten yeni bir devlet yaratmak için kendini feda eden yüzyılın, yüzyılların liderine minnet duymanın vakti.  

Ama aynı zamanda onun izinden gitmenin şu dönemde daha da farklı bir anlam ve önem kazandığı gün... Onun ilkelerini geleceğe taşımak, devrimlerine sahip çıkmak sonsuza dek Türkiye Cumhuriyeti'ni var etmenin vakti.

Bize ayrılan konu spor... Türk Sporu bugün geldiği nokta ile övünüyorsa, her alanda olduğu gibi, savaş alanlarından, devlet yönetiminden, vakit ve düşünce ayırıp bir ülkeyi yeniden inşa etmenin yoğun uğraşı içinde spora ayrı bir önem veren Mustafa Kemal sayesinde.  

Daha 1915 yılında "Osmanlı Genç Dernekleri Genel Müfettişliği"ne atandığında hükümet için hazırladığı raporda okullardaki cimnastik derslerinin artırılmasını teklif eden Mustafa Kemal, 23 Nisan'ın ardından 8 Temmuz 1920'de kendi emriyle Muhafız Alayı'nı kurdurmuş ve bu Alay' a bağlı "Muhafız Gücü" adında da bir spor kulübü kurulmasını sağlamıştır.

Şimdi ne yazık ki faaliyetine son verilen bu kulüp futbol, atletizm, binicilik, bisiklet ve polo branşlarında faaliyetler göstermiş ve kapanıncaya dek hem sporcuların silah altındayken formda kalmalarını sağlamış, hem de bir çoğu dünya çapında başarılara imza atarak, ay-yıldızlı bayrağımızı gururla uluslararası alanda dalgalandırmıştır. 

Futboldaki tek dünya şampiyonluğumuz Ordu Milli Takımı'nındır.

Atatürk savaşın hemen ardından öncelikle "Milli" bir spor politikası oluşturmaya önem vermiştir. O döneme dek Türk gençlerinin binbir özveriyle kurduğu kulüplerin, azınlıkların elinde olan spor dünyasında üstünlüğü bir ölçüde kırmıştı. Ama Türkler'in söz sahibi olmaları için bu çabalara devlet desteği gerekiyordu. Atatürk hemen bunu sağlamış ve spora büyük önem vermiştir.

Türkler'de sporun geçmişi çok eski olmasına karşın, olaya sadece folklorik ve gelenekçi bir bakış açısıyla yaklaşılması ve çağdaş bilimsel yöntemlerin yerine, atalardan gelen bilgilerle çalışılması, Türk Sporunu Cumhuriyet öncesinde bir hayli geriye götürmüştür. Daha Kanuni döneminden ticaretin azınlık yabancıların tekeline girdiği gibi, spor da azınlıklarca yürütülüyordu.   

Atatürk dünyada bir ilke imza atarak Beden Eğitimi derslerini okullarda zorunlu kılan ilk devlet adamı olmuştur.

Nitekim Fransız spor gazetesi, L'Auto Atatürk'ün ölümünden sonra ondan bahsederken bu yönünden övgüyle söz etmiştir.

Atatürk, genç Türkiye'nin gelişmesinde gerekli olacak gücün ve enerjinin kaynağı olan güçlü beyinlerin, ancak sağlam vücutlar üzerinde taşınabileceğini görmüştü ve bunu da o ünlü özdeyişiyle ifade etmişti. Ama tüm düşünceler, yalnız kağıt üzerinde ve nutuklarda kalmamış, Ulu önder tarafından bilfiil yerine getirilmiştir,

13 Ağustos 1923 tarihli hükümet programına gençlerin bedeni ve zihinsel eğitimini birlikte yürütüleceği maddeler konulmuş, stadyumlar, çeşitli spor merkezleri kurulmuş ve Halk Evleri'nin spor kolları bizzat denetlenmiş ve spor yeni Cumhuriyet'in yükselen değeri olmuştur.

İşin ilginç yanı daha Cumhuriyet kurulmadan Türkiye Cumhuriyeti'nin spor politikası saptanıp bu konuda adımların atılmasıdır. 

Nitekim, "Terbiyei-Bedeniyye Darülmuallilmini" çok geçmeden kurulmuş, "Gazi Terbiye Enstitüsü" adı altında Ankara' da hizmete geçmiştir. Ayrıca Çapa Muallim Mektebi'nde bir kurs açılmış ve başına Avrupa'da Beden Eğitimi öğrenimi görmüş Selim Sırrı Bey (Tarcan) getirilmiştir. Ayrıca aynı kursa İsveç'ten iki bayan öğretmen getirilerek, bayan beden eğitimi öğretmenleri yetiştirilmesine başlanmıştır. Yetişen bu öğretmen adayları arasında başarılı olanları ihtisas görmek için Avrupa'ya gönderilmesine karar veren Ulu Önder, subayların da askeri okullarda modern beden eğitimini uygulayabilmeleri için bu eğitimden geçerek, Avrupa 'ya gidip, ihtisas görmelerini istemiştir.

Eğitim amacıyla Avrupa'ya yollanan gençlerden beden eğitimi için Belçika'nın Gent şehrine giden Suat Hayri Bey (Ürgüplü) daha sonra tarafsız Başbakan olarak görev yapacak, diğer genç Vildan Aşir (Savaşır) da uzun yıllar Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'nü yürütecekti.

Gazi Terbiye Enstitüsü'nün Beden Eğitimi Bölümü'ne Almanya'dan uzman getiren Gazi Mustafa Kemal, çağdaş, genç ve bilgili bir kadroyla Türk sporunun temellerini atmıştır.

İstanbul'da Beşiktaş (1903), Galatasaray (1905), Fenerbahçe (1907) kulüplerinin Türk gençleri tarafından kurulmasının ardından, İzmir'de Kuvay-ı Milliyeci gençlerin önderliğinde kurulan Karşıyaka Spor Kulübü (1912) ve Altay (1914) ile öncülüğündeki Türk Sporu, Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte Altınordu (1923) ve İzmirspor'un (1923) ardından Göztepe (1925) ve Bucaspor (1928) ile Atatürk'ün spor politikasını bölgemize yayarken, genç Cumhuriyet'in milli varlığını ve milli değerleri spor kulüpleri bünyesinde halka yaymıştır. 

Nitekim Ulu Önder Karşıyaka ve Altay Kulubü'nü ziyaretlerinde bu durumdan duyduğu memnuniyeti bizzat dile getirmiştir. Hatta İzmir'e ilk giren süvarilerin komutanı Fahrettin Altay Paşa'ya, birlikte seyrettiği maçta, siyah beyazlı kulübün İngiliz Donanması karşısında elde ettiği galibiyetten esinlenerek "Altay" soyadını vermiştir.

Atatürk'ün spor politikasını okullara ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'ne  yaymada sağ kolu genç yaşta yitirdiğimiz onun ilk üç bakanlığını yapan Altay Spor Kulübü'nün kurucularından Mustafa Necati olması ise hem Altay Kulübü, hem de bölgemiz için ayrı bir gurur kaynağıdır.

Türk Sporunun ilk resmi örgütü ise 16 Ocak 1924'te Atatürk'ün başkanlığında toplanan hükümetin kararıyla , "Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı" olmuştur ve hemen kamu yararına dernek olarak ilan edilen cemiyet için ilk kez bütçeye spor ödeneği konmuştur.

Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesinin başına iki büyük spor adamı Ali Sami Bey (Yen) ile Selim Sırrı Bey (Tarcan) getirilmiş, genç Türkiye Cumhuriyeti henüz ilk aylarını yaşarken, 1924 Paris Olimpiyatları'na Türk sporcularının katılacağı kararı alınmıştı. Büyük Atatürk bir kaç ay gibi çok kısa bir sürede, bu kez spor alanında  büyük işlerden birinin daha önderliğini yapmıştı. 

Osmanlı döneminde, Ermeni, Rum, İngiliz ve Musevilerle temsil edilen Türkiye, 1920 Olimpiyatları'na da  1. Dünya Savaşı'nda yenildiği için "savaş suçlusu" olarak alınmamıştı. Atatürk Lozan Anlaşmasına, spor maddesini eklettiren tek ülke olarak dayatmalara karşı durmuş ve Türkiye devlet statüsünde, Türk sporcularla katıldığı 1924 Olimpiyatları'na 11 atlet, 3 bisiklet, 2 halter, 1 eskrim, 5 güreş ve 18 futbolcu ile temsil edilmiş ve Dünya sporuna ay-yıldız'ı tanıtma ve yarışma fırsatı bulmuştur.

Atatürk sadece erkeklerin değil kadınların da Türk Sporu'nda etkin olmasını istiyordu. 1926 yılında Ömer Besim Koşalay ile yürüttüğü çalışmalarla kadın atletler Nermin Tahsin, Emine Abdullah ve Mübeccel Hüsamettin faaliyet göstermeye başladılar. Türkiye'nin ilk kadın atletleri olarak başarılara imza attılar.

Ulu önderimiz son nefesine kadar spordaki önderliğini devam ettirmiştir. Ölümüne günler kala,  bugün de Türk Sporunun temelini oluşturan 3530 sayılı "Beden Terbiyesi Kanunu" 29 Haziran 1938 günü kabul edilmiştir.

Onun öncesinde ise 20 Haziran 1938'de Atatürk'ün Milli Mücadele'ye başlama günü olan 19 Mayıs  Gençlik ve Spor Bayramı ilan edilmiştir.

Atatürk denizciliğe ayrı bir önem vermiş ve "Arkadaşlar! En güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz; denizciliği, Türkün büyük ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız..." diyerek denizi, su sporlarını işaret etmiştir.

Atatürk'ün ölüm döşeğindeyken,  T.B.M.M.'nin 01 Kasım 1938'deki açılışında okunmak üzere Başbakan Celal Bayar'a ilettiği nutkunda spor ile ilgili son sözleri de şunlar olmuştur:

"Her çeşit spor faaliyetlerini, Türk gençliğinin milli terbiyesinin ana unsurlarından saymak lazımdır. Bu işte, hükümetin şimdiye kadar olduğundan daha çok ciddi ve dikkatli davranması, Türk gençliğinin spor bakımından da milli heyecan içinde, itina ile yetiştirilmesi önemli tutulmalıdır... Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi, spor sahasında da idealine ulaştırılması için Yüksek Kurultayın, kabul ettiği Beden Terbiyesi Kanununun tatbikine geçildiği için memnunum..."

İşte böyle bir lidere, öndere sahibiz. Bugün, onun izinden gitmek, Türk sporunu kısır çekişmelerin, koltuk kavgalarının, rant savaşlarının gölgesinde değil, Atatürk ilkelerinin ışığında, onu daha iyi anlayarak, işaret ettiği yoldan daha ileriye taşımanın vakti. 

Saygıyla, özlemle, minnetle anıyoruz. Her zaman izinden yürüyeceğiz. Ruhun şad olsun Atam.