Altı muhalefet partisinin sistem çalışmasında eski anayasalara eleştiri

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışmasında, laikliğe yer verilen değişiklikleri kapsayan anayasalar ile 1961 Anayasası “dar kalıp” olarak nitelendi. Hukukçular tepki gösterdi.

Sefa Uyar

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi tarafından açıklanan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışmasında, anayasalara ilişkin eleştirilerde bulunuldu.

Kurtuluş Savaşı sırasında, olağanüstü koşulları yönetmek için oluşturulan 1921 Anayasası’na değinilen metinde, “1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir” denildi.

Bilindiği üzere, 1921 ve 1924 anayasalarında yer alan “Türkiye Devletinin dini İslam’dır” hükmü, 1928’de yapılan değişiklikle kaldırılmış, 1937’de yapılan değişiklikle de “laiklik” anayasaya girmişti.

"İSTİKRARSIZLIK" DENİLDİ

Altı partinin metninde ayrıca, aralarında Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Prof. Dr. Mümtaz Sosyal gibi yazarlarımızın da yer aldığı isimler tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin en özgürlükçü anayasası olarak nitelendirilen 1961 Anayasası’nın eleştirilmesi de dikkat çekti.

Metinde, konuya ilişkin şöyle denildi:

“1961 Anayasası, birçok yeni ve önemli düzenleme getirmiş olsa da çok partili siyasi hayatımıza sekte vuran bir askeri darbenin ardından hazırlanmıştır. Bürokratik vesayet düzenine sebep olmuştur. Örneğin, MGK üzerinden yürütmenin etkinliği zaafa uğratılmış, siyasi faaliyetlerin dar bir perspektif ile denetlenmesi neticesinde anayasa yargısı tarafından pek çok siyasi parti kapatılmış, yasama ve yürütme vesayet altına alınarak zayıflatılmış, siyaset müessesesi istikrarsızlığa mahkûm edilmiştir. Reform önerimiz ile 1961 Anayasası’nda geçerli olan, bürokratik kurumların, siyaset üzerinde bir vesayet makamı olarak kurgulanmasını reddediyoruz.”

Metindeki ilgili kısma ilişkin Cumhuriyet’e konuşan eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, “Anayasa, ulusal birliğin ve devlet yapısının hukuksal dayanağı, yaşam belgesidir. Hakların ve özgürlüklerin güvencesidir. Yaşam belgesi olduğu için bireylerin sağlıktan ölüme kadar yaşam aydınlığını sağlayan bir hukuk kaynağıdır. Anayasanın bu özellikleri göz ardı ederseniz, siyasal yaklaşımlarla, partizan düşencelerle toplumu yönetme sevdasına düşerseniz, anayasanın eksiklik ve fazlalıkları bulunabilir” dedi.

"KISKANDIRAN İLERLEME"

1921 Anayasası’nın, günün koşullarında çok iyi bir hukuk belgesi olduğunu söyleyen Özden, “Her anayasanın, sonraki dönemlerde yorumlayanların ve değerlendirenlerin düşüncelerine göre eksik, fazla, yanlış tarafları bulunabilir. Bunlar, çok doğal sonuçlardır. O günün koşulları gözetilirse, Türkiye’nin özellikle Atatürk ve İnönü dönemlerinde anayasal düzlemdeki ilerleyişleri, dünyanın birçok ülkesini kıskandıran, gıpta edilecek ilerlemelerdir” diye konuştu. 

"SAVUNULACAK YANI YOK"

“İkinci Dünya Savaşı’nı, kuruluş aşamasını göz ardı ederseniz, sanki her şey yerindeymiş gibi değerlendirirseniz, anayasalarda birçok eksiklikler bulabilirsiniz” değerlendirmesi yapan eski AYM Başkanı Özden, “Ben, 1961 Anayasası’nın bir atılım olduğu, 1980’den sonra siyasal ve askeri hareketler nedeniyle anayasalarda kısıtlamalara, hak ve özgürlüklerde sınırlamalara gidildiği görüşündeyim. Bugünkü yapısıyla ilk beş maddesi hariç, anayasanın diğer maddelerinde kimi eksiklikler, fazlalıklar, aşırılıklar, bozukluklar olduğu kanısındayım. Cumhurbaşkanının, tarafsızlık yeminine karşın parti liderliği sıfatını taşıması, hukuka tümüyle aykırıdır. Hiçbir savunulacak yanı yok. Böyle bir ortamda devlet yönetiliyor. Bana göre devletin yönetim biçimi, anayasaya aykırı” ifadelerini kullandı.