ABD’den Doğu Akdeniz’de geri adım mı?
ABD’nin 2015 yılında üzerinde çalışmaya başladığı yeni Doğu Akdeniz stratejisi 5 Haziran’da basına sızdırıldı. Planın amacı Rus gazını Avrupa’dan soyutlamak. Yayımlanan makalede dikkat çekici detay ise haritada tartışmalı bazı bölgelerin Türkiye lehine düzenlenmiş olması. Plana göre İsrail ve Güney Kıbrıs gazı da Türkiye üzerinden gönderiliyor. Konuyu, Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KÜDENFOR) Direktörü, Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’e sorduk.
Çağdaş BayraktarSayın Gürdeniz, öncelikle sızdırılan harita ve stratejinin ne kadar “resmi” olduğunu anlamak için yayımlayan kaynağı iyi tahlil etmek gerekiyor.
McClatchy DC isimli 150 yıllık medya kurumu 14 eyalette 29 gazete çıkarıyor. ABD’de Kongre, Beyaz Saray ve siyasetin tüm kurumlarını en iyi takip eden medya araçlarından birisi. Makalenin yazarı Jerusalem Post’un eski Washington DC Büro Şefi Michael Wilner. Bu yıl McClatchy DC’de Beyaz Saray muhabiri olarak göreve başlamış bir gazeteci.
Makale bize neler anlatıyor?
Makalede haritanın 2015 yılından bu yana Beyaz Saray gündeminde olduğu anlaşılıyor. Daha da ileri giderek haritanın neredeyse Obama döneminden bu yana ABD’nin resmi görüşü gibi olduğu, önceki Başkan Yardımcısı Joe Biden himayesinde görev yapan Beyaz Saray Uluslararası Enerji İşleri Özel Temsilcisi ve Koordinatörü Amos Hochstein’a referans ile kaydedilmiş. Haritanın ve planın 2015-17 arasında Türkiye’de en üst makamlara anlatıldığı ayrıca işaret edilmiş.
Her ne kadar makalenin ana teması Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığını azaltmaya yönelik stratejik seçenek arayışı olsa da yayımlanan haritada Türk kıta sahanlığına tezlerimiz doğrultusunda yer verilmesi; Meis Adası’na kıta sahanlığı tanınmaması; sürekli gündemde tutulan Eastmed Boru Hattı projesinin haritada gösterilmemesi ve İsrail gazının boru hattı ile İskenderun Körfezi’ne getirilmiş olması dikkat çekiyor. Bu durumun en azından düşünce temelinde olsa bile Yunanistan ve GKRY için ciddi bir siyasi kayıp olduğunu söyleyebilirim.
‘Deniz Kuvvetleri faaliyetlerinin etkisi yüksek’
Peki, 2015’te yapılan bu çalışmanın ve oluşturulan haritanın Haziran 2019’da sızdırılmasını nasıl okumalı?
Bu sızdırmanın eski Jerusalem Post Bölge Şefi üzerinden yapılması tabii ki dikkatlerden kaçmıyor. Kanaatimce bu gelişmede 2019 yılında Doğu Akdeniz’de kreşendo yapan ısrarlı Türk güvenlik ve dış politikasının rolü var. Bir kere mart ayındaki Mavi Vatan tatbikatı ardından 18 Mart’ta BM’ye sunulan kıta sahanlığı koordinatları ve son olarak Fatih sondaj gemisinin Baf açıklarında fili delme faaliyeti ile tarihimizin en büyük Deniz Kurdu Tatbikatı’nın çakışması. Bunlar çok ciddi mesajlar oldu. 5 Haziran sızdırmasının bu gelişmeler ile bağlantılı olduğu kesin bir gerçek.
Bu haritanın Doğu Akdeniz’de karşımızda duran ülkeleri rahatsız etmesi muhtemel. Fakat aynı ABD’nin S-400, F-35 ve PYD konusundaki tavrı da ortada. Bu durumda ABD’nin “harita açılımı”, kendi açısından bir çelişki mi, kaçınılmaz paradoks mu yoksa kendi çıkarlarına en uygun tablo mu?
Güzel soru. Bu sızdırmayı Türkiye aleyhinde S-400 ve F-35’ler üzerinden yürütülen ve son olarak ABD Savunma Bakanının 6 Haziran mektubu ile ültimatom safhasına varan süreç ve Menendez-Rubio kanun tasarısı gibi girişimler ile Doğu Akdeniz Gaz Forumunda somutlaşan Türk düşmanlığı çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Unutmayalım ki ABD içinde neredeyse 8 ayrı ABD var. Bu sızdırmayı yapan grubun hedefini bilemeyiz. Ancak haritada İsrail gazının İskenderun’a getiriliyor olması ipucu verebilir. Fiili devlet politikası çıktısı olarak şu ana kadar ABD’den Türkiye lehinde net bir hamle görmedik. Geçen ay Kudüs’te yapılan Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs Üçlü Zirvesine katılan ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Türkiye için kullandığı "malign (habis)" kelimesini veya dün ABD Dışişleri Müsteşarı Mathew Palmer’in Lefkoşa’da Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de kışkırtıcı olmakla suçlamasını göz ardı edemeyiz.
Olayın bir de ekonomik boyutu var.
Doğu Akdeniz’de şu ana kadar İsrail, Mısır ve GKRY sahalarında çıkarılan gazın tamamının dahi Avrupa’nın gaz ihtiyacını karşılamada Rus gazı ile kıyaslanamayacak kadar yetersiz olduğunu görüyoruz. Bir de maliyet konusu var ki değerli enerji uzmanı Volkan Özdemir’e göre Akdeniz’de 1000 metreden çıkarılan doğal gazın kuyubaşı maliyeti, Rus Gazının Avrupa’ya teslim fiyatına eşit. O halde bu kadar pahalı gazı kim tercih edecektir?
Diğer taraftan harita ve planın 2015’de piyasaya sürülmesi, nükleer anlaşma sonrası dönemde İran gazının Rus gazına alternatif olarak Avrupa’ya sunulması ve bu ortamda İsrail’in Türkiye üzerinden kendi gazını dünya piyasalarına sürme arayışı olarak da görülebilir. Kısacası karmaşık bir tablo var ve ABD’nin de kendi içinde net bir çözüme sahip olmadığını değişken bir siyaset uyguladığını söyleyebiliriz.
Rus gazının Avrupa’dan soyutlanması durumunda Türkiye’nin dolaylı mağduriyet ihtimalini bir kenara koyarsak, bu harita Türkiye açısından olumlu değerlendirilebilir. Peki bu lehte görüntü, kazanım anlamına gelir mi?
Öncelikli olarak konu yakından takip edilmelidir. İtalya’nın Eastmed boru hattı projesinden çekildiği; İngiltere ile GKRY arasında İngiliz Bakan Sir Alan Duncan’ın son açıklamaları nedeniyle ilişkilerin gerildiği bir ortamda evet, bu haritanın sızdırılması Türkiye’nin lehinedir. Ancak somut sonuç getirir mi? Bunun için çok erken. Ayrıca 12 no’lu Afrodit parseli için GKRY ile Amerikan Noble Energy arasında varılan 18 yıllık satış anlaşmasının da 5 Haziran’da deklare edilmesi dikkate alınmalıdır. Bu durumun Kıbrıs’ın bölünmüşlüğünü artıracağı ve Türk tarafını federalist çözümden daha da uzaklaştıracağını göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca bu sızdırmanın söz konusu kontrat ile ilgili olarak Türkiye’nin tepkisini azaltmak için yapılmış olabileceği de göz ardı edilememelidir.
Bu gelişmeyle, Kıbrıs’ın bölünmüşlüğü ve Türkiye’nin federalist bir çözümden uzaklaşması arasındaki ilişkinin temeli nedir?
Emperyalizm başlangıçta AB üyeliğini havuç olarak kullanarak Türk tarafını federal çözümün yanına çekmeye çalıştı. 2004 yılında Annan Planı, Rumların reddi ile bizler için felaket olmadan def edildi. Ancak arkası kesilmedi. Cras Montana sürecini yaşadık. Bu arada AB havucu yerine enerji havucu getirildi. Ancak Rumlar bir yandan federalizm derken bir yandan Türkleri hiçe sayarak tek taraflı hamlelerle gaz araştırma ve çıkarma faaliyetlerine devam etti. Son Noble Energy anlaşması bu süreçte tabuta çakılan yeni bir çivi oldu. Bu tip hamleler KKTC’de yaşayan ve federalizmi savunan AB’ci Türkleri bile çileden çıkaran gelişmelerdir. Kanaatimce Rumların enerji ve para hırsı Türklerle çözüm sürecini baltalamaya devam edecektir. Bu önemli bir gelişmedir. KKTC, artık bağımsız Kıbrıs Türk Cumhuriyetine evrilmeli, Türkiye de yeni hükümete bu konuda her türlü desteği vermelidir. Kısaca Ana Vatan, Mavi Vatan ve Yavru Vatan bütünlüğü ve birlikteliği tam olarak sağlanmalıdır.