ABD-Türkiye ilişkilerinde son viraj: Soğuk Savaş dostluğu geri mi dönüyor?

Los Angeles eski Başkonsolosu Raife Gülru Gezer, ABD-Türkiye ilişkilerindeki son durumu Cumhuriyet'e değerlendirdi.

cumhuriyet.com.tr

Türkiye'nin, NATO'daki müttefiki ve "stratejik ortağı" ABD ile ilişkileri geçmişten bugüne hep inişli çıkışlı bir rotada seyretti. Son olarak, İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen NATO Liderler Zirvesi kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Joe Biden arasında gerçekleşen görüşme ve samimi diyaloglar, "ABD-Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfa mı açılıyor" sorusunu gündeme getirdi.

Los Angeles eski Başkonsolosu ve Dış Politika Analisti Raife Gülru Gezer, ABD-Türkiye ilişkilerinin mevcut seyrini Cumhuriyet Dış Haberler Servisi'nden Caner Çiftçi'ye değerlendirdi.

Bilindiği üzere ABD'de Yunan, Rum ve Ermeni lobileri etkin bir şekilde faaliyet yürütürken, Washington yönetiminin Türkiye'ye yönelik politikalarına da kısmen yön veriyor. ABD'de lobicilik faaliyetleri kapsamında Türkiye'nin de önemli bir gücü bulunuyor mu? ABD'deki Türk lobisinin Washington'da etkisi ne derecedir?

Lobicilik faaliyetlerinin ABD siyasetinde çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Esasında lobicilik faaliyetleri, Amerikan iç ve dış politikasını şekillendiren ana unsurlardan biridir. ABD’de yerel düzeydeki siyasetçiden Başkana kadar bazı lobilerin desteğini almadan seçilmek zordur. ABD’deki Ermeni, Rum-Yunan diasporaları ile Türk diasporası arasında temel farklılıklar bulunmaktadır. Aslında Ermeni diasporası ile Rum-Yunan diasporası arasında da nüanslar vardır. ABD’de ağırlıklı olarak Kaliforniya Eyaletinde bulunan Ermeni toplumu kilise ve derneklerden oluşan kurumsal diasporanın da pompalamasıyla “1915 Olayları” etrafında biraraya getirilmektedir.

O dönemde yaşanan kimi gerçek kimi fabrikasyon acılar diasporayı birleştirmekte ve Türkiye’ye karşı nefrete dönüştürmektedir. Rum-Yunan diasporasının ise benzer bir travması olmamakla birlikte, toplum benzer şekilde Türkiye nefreti çerçevesinde birarada tutulmaktadır. Ermeni ve Rum-Yunan lobileri eyaletlerindeki Temsilciler Meclisi üyeleriyle yakın ilişkiler kurar ve seçim kampanyalarına azımsanmayacak katkılarda bulunurlar. Söz konusu diasporalar eyaletlerinden seçilen Senato üyelerini de yakın markaja alarak düzenli olarak gündemlerindeki konular hakkında bilgilendirirler.

ABD’de yaşayan Türkler ise, her şeyden önce Ermeni ve Rum-Yunan diasporalarından sayıca daha azdır ve ABD’nin geneline yayılmıştır. Türk toplumunun etrafında birleştiği bir travma da yoktur. Türklerin çoğu topluma iyi bir şekilde entegre olmuş ve topluma artı değer katan kişilerdir. Aralarında çok başarılı olmuş bilim insanları, akademisyenler ve iş insanları bulunmaktadır. Ancak, ABD’de siyasetle ilgilenen Türklerin sayısı şaşırılacak kadar azdır. Dolayısıyla Türkiye’nin ve Türklerin tezleri ile çıkarlarını savunmak Türk derneklerine ve Vaşington Büyükelçiliğimizin lobicilik faaliyetlerine kalmaktadır. Dışişleri Bakanlığımız ve Büyükelçiliğimiz geçmişten bu yana büyük çabalar sarfetmektedir. 

İfade ettiğim üzere Amerikalı siyasetçilerle her düzeyde düzenli bir iletişimde olmak ve desteklemek önemlidir. Bu da diasporanızın sistemli çalışmalarıyla olabilecek birşeydir. Aksi takdirde etkiniz sınırlı kalacaktır. ABD siyasetinde çok temel ve basit bir husus vardır; sesi yüksek çıkanın etkisi daha fazladır.

'TÜRKİYE'NİN ABD'YE OLDUĞU KADAR, ABD'NİN DE TÜRKİYE'YE İHTİYACI VARDIR'

Özellikle Papaz Brunson krizinden sonraki süreçte ABD ile ilişkilerde bir duraksama dalgası yaşandı. Yaşanan siyasi kriz, Ankara-Washington hattında bir kırılma yarattığını düşünürsek günümüzde ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin seyri ne yöne doğru evriliyor? ABD-Türkiye ilişkilerinde gelecek dönem bizi neler bekliyor?

Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekir; Türkiye’nin ABD’ye olduğu kadar, ABD’nin de Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Dönemsel iniş çıkışlar olabilir, ancak Türk-Amerikan ilişkilerinin iyi bir seyirde ilerlemesi her iki tarafın çıkarınadır. Ayrıca bu bölgemizin  istikrarı açısından da fevkalade önemlidir. Dış politikada Türkiye ve ABD’nin önceliklerini bir kağıda dökecek olursanız, sıralamada belki bazı farklılıklar olsa da büyük ölçüde öncelikler örtüşecektir.

Türkiye ile ABD arasında ABD’nin PYD/YPG’ye verdiği destek, S-400’ler ve CAATSA yaptırımları, Türkiye’nin F-35 programından çıkartılması ve F-16 tedariki süreci, gibi dikenli konular olduğu doğrudur. Ancak, şunu unutmayalım ki iki ülke arasında farklı düzeylerde diyalog kanalları bulunmaktadır ve bunlar açıktır. Nitekim, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya başlattığı operasyonun hemen ardından ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman Mart başında çıktığı çok ayaklı turda ilk olarak Türkiye’yi ziyaret etti. Sherman basına verdiği mülakatta, ülkemizin krizin çözümüne yönelik yürüttüğü çalışmalara ilişkin olarak, “Türkiye'nin sergilediği liderlik ve NATO müttefiklerine sunduğu yoğun destek için minnettarız.” dedi. 10 Mart’ta ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasında bir telefon görüşmesi gerçekleştirildi.

Bilahare, Nisan başında, ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland Türkiye’yi ziyaret etti. İki ülke arasında 2021 yılında kurulması yönünde mutabık kalınan Stratejik Mekanizma başlatıldı. Askeri makamlarımız arasındaki temaslar da keza sürdürülmektedir. Bunların hepsi ikili ilişkilerin düzelmesi yönünde atılan olumlu adımlardır. Başka ülkelerin, iki ülke arasında diyalogla çözüme kavuşturulabilecek anlaşmazlıkları bir fırsata çevirmesine izin verilmemelidir.

'ABD TARAFLARIN UZLAŞMASI İÇİN ÇABA SARF ETTİ'

Türkiye, haklı endişeleri gereği İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelik başvurusunu geçtiğimiz aylarda veto etmişti. Ardından Madrid'de düzenlenen NATO Liderler Zirvesi'nde Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında üçlü bir mutabakat yapılarak İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılmasına yönelik zemin hazırlandı. Washington yönetimi ve ABD'li siyasilerin Türkiye'nin geçtiğimiz aylardaki veto kararına karşı nasıl bir yaklaşım sergilediler? ABD'nin bu konuda Türkiye'ye karşı tutumu ne idi?

ABD meselenin başından itibaren dikkatli ve diyalog ile uzlaşıdan yana açıklamalar yaptı. Bu bağlamda, ABD makamları Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerini desteklediklerini defaatle güçlü şekilde beyan ederek, Türkiye’nin güvenlik endişelerini dile getirdiğini, konunun müzakerelerle çözüleceğine ve NATO içerisindeki konsensüsün korunacağına dair inançlarını ifade ettiler.

Nitekim, ABD Başkanı Biden, Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö ve İsveç Başbakanı Andersson’u Mayıs ortasında Beyaz Saray’a davet ederek ABD’nin desteğini yineledi.  Öte yandan, ABD Dışişleri Bakanı Blinken ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu konuyu ele almak üzere Berlin ve New York’ta iki defa biraraya geldi. 28 Haziran sabahı ABD Başkanı Biden Cumhurbaşkanı Erdoğan’la telefonda görüştü ve NATO Zirvesi marjında yüzyüze görüşme isteğini dile getirdi. ABD, esasında çok görünür olmasa da, tarafların uzlaşması için çaba sarf etti diyebiliriz.

Aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö, İsveç Başbakanı Andersson ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in katılımıyla yapılan dörtlü zirveden bir mutabakat çıktı ve üç ülkenin Dışişleri Bakanları bir muhtıra imzaladılar. ABD Başkanı Biden, Twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımla tarafları tebrik eden ilk liderlerden biri oldu.

'TÜRKİYE'NİN, BATI'DAN KOPMASI YA DA KOPARILMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR'

ABD'de dönem dönem “Türkiye'nin Batı'dan koparak Doğu'ya yöneldiği” ileri sürülüyor. ABD'li bazı siyasilerin bu konuda Türkiye'ye yönelik ifadeleri gündemi meşgul ediyor. Sizce Türkiye, mevcut konjonktürde Batı'dan mı kopuyor yoksa Batı'dan mı koparılıyor?

Türkiye eşsiz coğrafi konuma sahiptir. Bu Türkiye için hem büyük bir fırsat, ancak yeri geldiğinde de ciddi bir sınamadır. Türkiye geçmişten bu yana Batı ile Doğu arasında başarılı şekilde denge politikası yürütmüştür. Cumhuriyetin kurulması ve bilhassa II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmiştir. Bununla beraber Stalin’in hayatını kaybetmesiyle Sovyetler Birliği’yle de ilişkilerini iyi komşuluk ilişkileri temelinde ve kendi çıkarları doğrultusunda yürütmüştür.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Türkiye dönemin koşulları gereği çok yönlü bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bunda da başarılı olmuştur. Türkiye’nin, Rusya’yla ilişkilerini geliştirmesi ABD’yle olan ilişkilerine alternatif değildir. Bunun iyi anlaşılması gerekir. Türkiye hem bir Avrupa ülkesi, bir Balkan ülkesi, Kafkas ülkesi, Orta Doğu ve Asya ülkesidir. Türkiye’nin bu bölgelerde geçmişten bu yana bir ağırlığı olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin Batı’dan kopması ya da koparılması söz konusu değildir.

'YUNANİSTAN, ABD İÇİN HİÇBİR ZAMAN ALTERNATİF OLAMAZ'

ABD-Yunanistan ilişkilerini baz aldığımızda Türkiye'ye karşı olumsuz eylemler ve davranışlar görüyoruz. Özellikle son dönemde iki ülke arasındaki diplomasi ve askeri iş birliği kafalara bazı soru işaretlerini getirdi. ABD, NATO'nun güneydoğu kanadında bir politika değişikliğine giderek artık Türkiye yerine Yunanistan'ı mı tercih ediyor?  Ayrıca, son dönemde Yunanistan ve Türkiye arasında yaşanan gerginlikler ABD tarafında nasıl karşılanıyor?

Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlar yeni değildir. Fakat dönem dönem uluslararası konjonktüre ve her iki ülkedeki iç siyasi gelişmelere göre bu sorunlar yeniden su yüzüne çıkmaktadır. Yunanistan’ın Fransa ve ABD’yle (yeniden) imzaladığı savunma işbirliği anlaşmaları ve her iki ülkenin seçim dönemine giriyor olması gerilimi artırdı. Türkiye, iki ülke arasındaki sorunlu konulara uluslararası hukuk ve tarafları bağlayan uluslararası anlaşmalar temelinde yaklaşmaktadır. Yunanistan ise konuya siyasi açıdan bakmakta ve istismar etmeye çalışmaktadır. Yunanistan’ın tezlerinin tutarlı bir tarafı yoktur. Eylemleri ise dediğim gibi uluslararası hukukla bağdaşmamaktadır.

Sorunuzun ABD-Yunanistan ilişkileri kısmına değinecek olursam, geçmişten bu yana ABD, Türkiye ve Yunanistan’la olan ilişkilerinde kendince bir “denge” politikası yürütmeye çalışmıştır. Fakat, ABD Başkanı Biden’ın Yunanistan’a bilinen yakınlığı, Biden’ın yönetime geldiğindeki Türk-Amerikan ilişkilerinin az evvel izah ettiğim durumu ve ilk sorunuzda bahsettiğim Rum-Yunan lobisinin tüm bu hususlardan ziyadesiyle istifade ederek, Türkiye aleyhindeki çalışmalarına ağırlık vermesiyle ABD’nin bu “denge” politikasında bir sapma oldu.

Ancak Yunanistan, ABD için hiçbir zaman bir alternatif olamaz, çünkü Türkiye’nin bölgesindeki önemi ve etkinliği kıyas kabul etmez. Nitekim, Ukrayna krizi Türkiye’nin bölgesi ve ötesindeki ağırlığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. ABD’nin de bu durumun idrakinde olduğunu düşünüyorum.