6 Şubat depreminde yerle bir olan kentte planlama karmaşası yaşanıyor

Depremin üzerinden 16 ay geçti. Tarihi kentin geleceği hâlâ çizilemedi. Rezerv alan uygulamasına kuşkuyla yaklaşan yurttaşın korkusu rantçılar!

Jale Özgentürk

Bir savaş filminin dekorlarının arasındayız adeta. Karşıda yarısı yıkılmış binanın sağlam kalan merdivenleri havada asılı kalmış gibi. Kırılan pencereden sallanan perde, kenarda kalmış koltuk, yıkık binanın bir köşesinde duruyor. Yıkıntıların arasından yeniden hayat bulan begonvil ise tüm acıların panzehri olma çabasıyla binayı sarmaya çalışıyor.

Hatay’ın en ünlü bölgesi Antakya’da, bir anlamda kalbindeyiz. Tarihi milattan önce 300’e uzanan kentin dünyanın ilk ışıklandırılan caddesi Kurtuluş Caddesi, binlerce yıllık Uzun Çarşı, Habibi Neccar Camii, Ortadoks Kilisesi, havrayla üç semavi dinin buluştuğu bölge artık yok.

Daha iki yıl önce sokaklarında müzik seslerinin, neşenin eksik olmadığı bölge bir enkaz yığını. 2023’ün 6 Şubat’ında saat 04.17’de 7.7 büyüklüğündeki bir depremle yok olan bölgede artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Depremden hemen bir ay sonra gittiğimde yok olan kenti görünce gözyaşlarımı tutamamıştım, yaklaşık 16 ay sonra değişen bir şey olmadığı için aynı duyguları bir kez daha yaşıyorum. 

SOMUT BİR ADIM YOK

Uzun zaman sonra uçak ilk kez Hatay Havaalanı’na iniyor. Hâlâ yapılmadığı için 15 dakikalık yolu köy aralarından giderek 45 dakikada tamamlıyoruz. 

Bir yıl içinde konteyner kentlere yaptığımız ziyaretlerde yaşanan zorluklar aynen devam ediyor. Kentin ayağa kalkması için ne yazık ki somut bir adım görmek mümkün değil. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilen rezerv alan yetkisinin yarattığı endişe, güvensizlik katlanarak büyüyor. Kentin özellikle Asi Nehri kıyısında boşaltılması gereken alanlara nasıl çözüm bulunacak belli değil.

Tarihi kentte görevlendirilen Kültür ve Turizm Bakanlığı. Ancak binalara asılan pankartlardan başka bir hareket başlamamış durumda. Kentin planlanması konusunda ise tartışma AKP’nin içinde yürüyor. Kamu ihalelerinin vazgeçilmezi Kalyon ailesinin bir ferdi olan Mehmet Kalyoncu’nun kurucularından olduğu Türkiye Tasarım Vakfı (TTV), dünyaca ünlü Norman Foster gibi mimarlarla çizdiği yeni kent planı hazırladı, uzun zamandır beklenen onay ise iddialara göre çıkmadı. 

Türkiye’nin önemli mimarlarının da destek verdiği söylenen bu plan, “rant” için değil Hatay’ı marka şehir yapmak olarak pazarlansa da “TTV’de neden kamu ihalelerinin simge isimleri işin içinde?” sorusu yanıt bulamadı!

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “şimdilik” kente uygun bulmadığı proje yerine Toplu Konut İdaresi öncülüğünde yeni bir plan askıya çıkarmış. Saniyelerle geleceği yok olan Hatay ya da Antakya’nın ayağa kalkması uzun yıllar alacak. 

Umalım ki “rant, ihale” gibi kirlenmiş sözcükler kentin gündeminden çıksın. İnsanca, insan için yeni bir yaşam kurulsun!

ATEŞİ YAKMAK ZORUNDAYIZ!

Yaptığımız ziyaretlerde Adana’da ya da Gaziantep’te konaklamak zorunda kalıyorduk. Oysa bu kez konaklamamız Antakya’daydı. Kentin merkezindeki Waxwing Otel 1980’lerde kurulmuş. Bu depremde hasar almayan nadir binalardan biri. 

Her ihtimale karşı yeni güçlendirmelerle sağlamlaştırılan otel, bölgenin önemli ailelerinden Asfuroğlu ailesine ait.  Antakya’nın önemli bir değeri The Museum Antakya’nın da sahipleri olan aile, kenti terketmeyenlerden. Sabiha ve Asaf Asfuroğlu karşılıyor bizi kapıda. İki kardeş yaşadıkları büyük acıyı anlatarak başlıyorlar sohbete. “6 Şubat gecesi 04.17’de çalan telefonla uyandım. Otelden arkadaşlar arıyordu. Telefonda feryatları duyunca yaşanan felaketin büyüklüğünü anladım” diyor Sabiha Asfuroğlu. Zaman zaman gözyaşlarıyla kesilen sohbete, “Kuzenimin cenazesi kucağındaki çocuğuyla birlikte çıkarıldı. Yakınlarımızdan, tanıdıklarımızdan çok kayıplarımız oldu. Bu acıyı anlatmak mümkün değil” diye devam ediyor. “Günlerce yiyeceğe ulaşamadık. Otomobilde yaşadık. Bebeğimiz olduğu için çok zordu her şey” diye ekliyor Asaf Asfuroğlu. Tek tesellilerinin o günlerde The Museum Hotel Antakya ve merkezdeki otelde konaklayanların sağ salim dışarı çıkmaları olmuş. 

“İkinci hayatımızı yaşıyoruz ama bizler iyi değiliz hâlâ. Ama artık umuda ihtiyaç var. Hayatın normale dönmesi gerekir” diyen Sabiha Asfuroğlu, “Ateşi yakmak zorundayız, hayat bulmak zorundayız” yorumunu yapıyor. Baba Necmi Asfuroğlu ise Antakya’nın eski güzel günlerine dönmesinin çok uzun yıllar alacağını söylüyor. Ama bir yerden başlamak gerektiğini de ekleyerek. Bunun için çalışmaya başladıklarını dile getiren Asfuroğlu’nun isteği elbirliği ile harekete geçilmesi. “Yardımlarla daha fazla gitmez. İşler hayat bir yerden başlamalı” diyor.

MÜZE OTEL EYLÜLDE AÇILIYOR

Geliş amacımız da The New York Times gazetesinin 2020’de dünyada mutlaka görülmesi gereken, hikâyesi olan kültür miraslarını listelediği 52 yerden biri olarak seçilen The Museum Hotel Antakya’nın son durumunu görmek. Dünyanın en büyük tek parça mozaiğinin yer aldığı, yıllar süren ve 120 milyon dolara mal olan otelde hazırlıklar son aşamaya gelmiş. Açılış eylülde. Çelik konstrüksiyon olduğu için otel yıkılmamış ama bazı patlayan camlar yenilenmiş, tamamen yıkılan mutfak yeniden yapılmış. Müze otel kimliğini kazandıran tabandaki mozaik ve tarihi kalıntılarda bir sorun olmamış. Müze olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ait bu bölümde de restorasyon tamamlanmış. Kentin en önemli değerlerinden biri olan otelin açılması hayatın başlaması için güçlü bir sembol olacak.